Dün Eren Talu'ya rastladım

ÖYLE tahmin ediyorum ki, pazar günü gazetelerde en çok okunan yazı, Hürriyet’te Ayşe Arman’ın Eren Talu ile yaptığı mülakattı.

Haberin Devamı

O gün Bodrum’da kiminle karşılaşsam, herkes bunu konuşuyordu.

Herkes Eren Talu’nun çok açık konuştuğunu, her şeyi anlattığını düşünüyordu.

Ama görüşler değişikti.

Kimi Eren Talu’nun yaptığı şeyin çok kötü, çok ayıp olduğunu düşünüyordu.

Kimi ise Defne Samyeli’ni eleştiriyordu.

Hayat bana bir şeyi öğretti.

Bir kadınla bir erkek arasındaki ilişkiyi asla yargılamam.

Çünkü şuna inanırım.

Bir kadınla bir erkek arasındaki ilişki, “biricik” bir ilişkidir ve dışardan konuşanlar, sadece ve sadece “Hariçten gazel okurlar”.

Onları yargılayanların yaptıkları iş ise, kendilerini kendi gözlerinde haklı çıkaracak alelade bir “ahlakçılıktan” ibarettir.

* * *


Dün tesadüfen bir yerde Eren Talu ile karşılaştım.

Beni görür görmez yerinden kalktı ve gelip sıcak bir ifadeyle elimi sıktı.

O an ne diyeceğimi bilemedim.

Aklıma sadece o cümle geldi.

“Hakuna matata.”

Takma kafana.

Ama çok iyi biliyordum ki, kafasına takacak çok ciddi bir mesele vardı.

Fikir olsun diye gözlemimi aktarayım.

Üzerinde, gövdesine yapışmış siyah bir tişört vardı.

Altında çok dar bir siyah pantolon ve uzun siyah ayakkabılar.

Dimdik duruyordu, çok fit görünüyordu.

Bana daha çok kadınlarda gözlediğim bir ruh halini hatırlattı.

Hani bir erkek tarafından terk edildikten sonra, aşırı güzelleşme çabasına girme psikolojisi gibi.

Ama yaşadığı trajediyi saklayamayan bir yanı vardı.

Gözleri...

İçine çökmüş, altı morarmış, mahzunlaşmış gözleri.

İş hayatındaki çöküşle birlikte onlar da içine çökmüş.

Ona şunu söylemek isterdim:

“Seni anlıyorum...”

Çünkü her erkek, eminim onu çok iyi anlıyor.

Ama...

Her erkek onun yaptığını yapar mı?

Yani böyle uluorta konuşur mu?

Tabii herkesin erkeklik anlayışı farklı.

Ben konuşmazdım. Asla konuşmazdım. Karşımdaki ağzını açıp, gözünü yumsa yine konuşmazdım.

Bir erkek için, “Sessiz kalma hakkı” diye bir savunma biçimi varsa, işte onun tam yeri burasıdır.

Tıpkı evden ayrılma raconu gibi.

Alırsın iki takım elbiseni, üç-beş çok özel kitabını, gerisini kadına bırakıp gidersin.

Çırılçıplak kalsan da, onurun, gururun bir şey kalmamış olsa da gidersin.

* * *

Haberin Devamı


Eren Talu’nun beni en çok düşündüren sözleri şunlar oldu:

“Ben aldatmanın çok da mühim bir şey olmadığını savunuyorum. Evet çok acı bir şey, ilişkinin bitmesi için bir sebep ama namus meselesi değil.”

Bu sözlere katılacak çok insan tanıyorum.

Şu sözleri ise tartışmalı:

“Ama işte erkek jimnastik olarak yapıyor, kadınsa ne yazık ki âşık oluyor. O zaman da geri dönüşü olmuyor.”

Bence bu sözlerde erkeklere büyük bir hakaret var.

Evlilik dışı ilişkide erkek âşık olmaz diye bir şey yok.

Bal gibi olur...

Hem de bazen, kadından daha tutkulu şekilde olur.

O sözleri iki taraf için genelleştirerek söyleseydi hiç itirazım olmazdı:

“Aldatma, küçük bir kaçamak, aşksız bir ilişki şeklinde olursa, anlaşılabilir. Ama taraflardan biri dışarıda aşk yaşıyorsa, bu çok acıtıcıdır.”

* * *

Haberin Devamı


Aynı noktaya geliyorum.

Bir erkekle bir kadın arasındaki ilişkiyi dışardan anlamak kolay değildir. O nedenle, yargılamamak gerekir.

Yine aynı nedenle, bu ilişkiyi “başkalarına” anlatmanın da manası yoktur.

Çünkü anlamazlar...

Yaşanan şey belki çok acı vericidir, ama alenileştirmek, çok “alçaltıcıdır”.

Her iki tarafı da alçaltıcıdır.

Yarın aşk dediğimiz şeyin mantığı ve felsefesi üzerine ilginç bir yazı yazacağım. Eminim günlük siyasi bir yazıdan çok daha fazla ilginizi çekecek.

Yazarın Tüm Yazıları