Paylaş
ÖNÜMDE Türkiye'nin ‘‘Kara gözlük’’ çetesini çılgına çevirecek bir kitap duruyor. Kitabın adı ‘‘Türkiye'nin Yeni Jeopolitik Durumu’’.
Yazarları Türk aydınları tarafından iyi tanınıyor.
Biri Paul B. Henze.
Öteki de Graham Fuller.
ASKERİ MİLAT
Bu çalışma temmuz ayı sonunda Alfa Yayınevi tarafından Türkçe'ye çevrildi.
Kitabın girişinde Henze'nin yazdığı yazı, gözlüklerinin rengini, Türkiye'yi Afrika kabileleri ile aynı hizada görmeye ayarlamış milli mazoşistlerimiz için ıstırap verici saptamalarla dolu.
Bu tutum daha kitabın girişinde kendini gösteriyor.
Henze, 12 Eylül askeri darbesini, bir tür milat olarak kabul edip şu saptamayla işe başlıyor:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti'nin yetmiş yıllık tarihi ve özellikle de 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana Türkiye'nin sağladığı başarıları inceleyen bu makale...’’
Yazı işte bu cümleyle başlayıp şöyle devam ediyor:
‘‘İlerleme kelimesini özellikle kullanıyorum; zira Türkiye son on yılda hızlı bir net ilerleme rekoru kırmakla kalmamış, aynı zamanda 1990'larda bu temel üzerinde yükselmeye muktedir olduğuna dair her türlü belirtiyi ortaya koymuştur. Başka bir deyişle, sürdürdüğü başarısı ile yirmi birinci yüzyıla dünyanın en başarılı ve gelecek vaat eden orta çaplı ülkelerden birisi olarak girecektir.’’
Paul Henze nasıl oluyor da Türkiye'yi böylesine umut vaat eden bir perspektiften görebiliyor?
Bunun sırrını kendisi açıklıyor.
TÜRK PORTRESİ
Bu kitabı yazarken Türkiye'de dört insan tipinin görüşlerine itibar etmediğini söylüyor.
Bunlar kim mi?
‘‘Aşırı dinciler, Türk milliyetçileri, duygusal sosyalistler ve demagog siyasetçiler.’’
Evet, Paul Henze'ye göre Türkiye'nin geleceğine güven duymanın yolu, bir insanın kendini, işte bu dört grubun etkisinden kurtarmasına bağlı.
Mazoşizm optiğinden kurtulduğu için de Türkiye'nin geleceği ile ilgili şu global tahmini yapabiliyor:
‘‘Artık onun (Türkiye'nin), etrafındaki dünyayı ve sadece komşularını değil, daha uzak bölgeleri de etkilemesi mümkündür.’’
Amerikalı incelemeci, ülkesini bu noktaya getiren Türk halkının da çok güzel bir analizini yapıyor.
Çizdiği profil şöyle:
‘‘Türkler'in çoğu modernleşmenin sürmesini, hayat kalitesinin yükselmesini, eğitim almak ve çalışmak suretiyle kendi kendilerini geliştirme fırsatına sahip olmayı istemektedir.’’
ARAP DEĞİL
Devam ediyorum:
‘‘Türkler, Avrupa'nın birçok ülkesi ile mukayese edilebilecek bir konumdadır ve çoğu Üçüncü Dünya ülkesinin fersah fersah ilerisindedir.’’
Ve kesin teşhis:
‘‘Türkiye Üçüncü Dünya'ya ait değildir.’’
Peki son yıllarda kafaları haddinden fazla meşgul eden ‘‘İslami kimlik’’ olayı nedir?
Bu konudaki teşhisleri de şöyle:
‘‘Türkler'in büyük çoğunluğu birçok Avrupalı ve Amerikalının Hristiyanlığına benzer biçimde Müslümandır... İslami gelenekler Türk tarihinin ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte, Araplar'da olduğu gibi baskın özelliği değildir.’’
GÜVENİM TAM
Ben iyimser bir yazar olarak tanınıyorum.
Bu tutumum bazı meslektaşlarım tarafından, zaman zaman hakarete varan ifadelerle eleştiriliyor.
Bu eleştirilerden bazen ben bile etkileniyorum, kendi kendime ‘‘Acaba gerçekten gereksiz bir iyimserlik yanılgısı içinde miyim’’ diye soruyorum.
Ama Türkiye'ye dışardan bakan gözlemcilerin bu yazılarını okuyunca, içine çekilmeye çalışıldığım bu milli mazoşizm girdabından kurtuluyorum.
Bu ülkeye güvenim tamdır.
Geleceğine itimadım hiçbir zaman yara almadı.
Böyle düşündüğüm için de mutluyum.
Paylaş