Paylaş
Bir zamanlar aslandık.
Mahalle bizden sorulurdu.
Bu civarın büyük abisiydik, Davos’ta bir “heyyt” çektik mi, dünya tavşana dönerdi.
* * *
Öyle güzel zamanlardı ki, kırmızı çizgilerimiz vardı.
Donanmamız Doğu Akdeniz’de bayrak dalgalandıracak, Gazze’ye gitmek isteyen gemi mi var, kanatlarının arasına alıp, limanına yanaştıracaktı.
Suriye uçağımızı mı indirdi.
Bir hafta sonra cuma namazını Emevi Camisi’nde kılacaktık.
* * *
Musul’um diyordun? Misak-ı Milli’nin mahzun çocuğuydu... Bir gün mutlaka geri gelecekti.
Kerkük desen, Türkmen kardeşlerimizin başşehri, anadilimizin belagat kantonuydu.
* * *
Şimdi bakıyoruz...
Hani nerede o şehvetli belagatle haykırılan kıpkırmızı çizgiler.
Hadi kırmızısı kalmadı... Pembesi nerede arkadaş...
O çizgiler kırmızı mıydı, yoksa, Dünya Kupası maçlarında çizilen 9 adım çizgileri mi...
Sen bir yanından çiziyorsun, daha bitmeden o kendi kendine siliniyor...
* * *
Nasıl şehvetli bir belagatti o..
Osmanlı tokadı gibiydi... Bir sillede uçsuz bucaksız bir harita çiziyordu. Balkanlar, Kafkaslar diyordu...
Ramak kalmıştı, Arif Nihat Asya’nın o menkıbesini okuyacaktı...
“Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
Benden doğar, bana dökülmez”
* * *
Heyhat... Ufkumuz biçildi...
İçimizdeki o hüzünlü ses, “Artık o nehirlerin doğduğu yerleri koruyalım yeter” diyor. Koskoca bir ideal, avuç içi kadar sümüklü bir mendil parçasına dönüşmüş.
* * *
Bak kardeşim...
Çocukluğumuzdan kalan son kızıl elmayı bile harap ettin.
Avucumuzda kala kala çürük bir elma kaldı...
Sorumlusu sensin... Senin bu ucube dış politikan...
Kim kazanırsa kazansın iyi bir seçim olacak
ŞÖYLE düşünüyorum:
Diyelim ki Başbakan Erdoğan aday oldu.
Güzel bir seçim olacak...
Çünkü çok farklı iki alternatifimiz var.
-Erdoğan kavgacı, İhsanoğlu sakin ve hoşgörülü.
-Erdoğan Başkanlık sistemini zorlayacağını söylüyor.
İhsanoğlu parlamenter sistemin devamından yana.
-Erdoğan, Suriye’deki taraflardan çoğu ile konuşamıyor.
İhsanoğlu, Esad rejimi ile de konuşabilecek durumda.
-Erdoğan, Mısır’da Mursi hariç kimseyle konuşamıyor.
İhsanoğlu her kesimle konuşabilecek mesafede...
-Erdoğan, Batı ülkelerinde antidemokratik ve totaliter olmakla eleştiriliyor.
İhsanoğlu, Batı dünyasında da demokrat bir kişi olarak tanınıyor.
-Erdoğan, miting meydanlarında bağırıp çağıran bir üsluba sahip.
İhsanoğlu alçak perdeden konuşan, sakin bir üsluba sahip.
Fena mı işte...
Birbirinden çok farklı, çok değişik iki adayımız var.
Türkiye’nin dört bir düvele efelenmesinden, bütün dünyayla kavgalı olmasından, komşularının işine burnunu sokup, burnunu kaptırmasından, kaptırdığı burnunun direğinin bir de ayakkabı kokusundan kırılmasından, vatandaşlarının bir bölümünün öz, ötekisinin üvey evlat ilan edilmesinden...
Yani, bağırıp çağırıp, sonra bir şey yapamayan kükreyen fareye dönüşmesinden yana olanlar Erdoğan’a...
Türkiye’nin komşularıyla barışık, dünyada itibarlı sakin bir güç haline gelmesini isteyenler de İhsanoğlu’na oy verirler.
Millet de istediğini seçmiş olur.
Önemli olan iki farklı alternatifin ortaya çıkmasıdır ki çıktı...
Ama AKP vazgeçip Abdullah Gül’e dönerse, o zaman bu yazıyı da yeniden yazmak gerekir.
Hep aynı adamlar, sayıları desen yedi, bilemedin sekiz
BAKIYORUM hep aynı isimler...
Hepsi son 5 yılda aniden türemişler.
Geçmişlerine bakıyorum, ne entelektüel bir seviye, ne bir gazetecilik başarısı var.
Ne okurlar, ne dinlerler bilmiyoruz.
Sayıları 7, bilemediniz 8...
* * *
Pusuda bekliyorlar.
Sonra bir yerden, birinden, bir mahfilden emir geliyor...
“Saldırın...”
Saldırın emrini veren, nereden saldıracakları emrini de veriyor..
Sonra hepsi kurt adam kesilip başlıyorlar saldırmaya.
Hep aynı yere, hep aynı yerden vuruyorlar...
* * *
Şimdiki hedefleri Ekmeleddin İhsanoğlu.
Kim olduğunu bilmiyorlar.
Bagajındaki entelektüel ağırlığın zerre kadar farkında değiller.
Emir yukarıdan geldiği için, nizami kuvvetler halinde saldırıyorlar.
Kelime hazineleri diyeceğim.
Hazine kelimesi mübalağa olacak.
Kelime dağarcığı desem o bile değil...
Saat cebi kadar bir bohça...
İki iftira, üç-beş küfür, bol miktarda bel altı tekme...
* * *
Bir muhatap bulsam soracağım...
Bu mudur yani 12 yılda bu ülkede “muhafazakâr ahlak”, “mütedeyyin kültür”, “İslami siyaset” adına ortaya çıkarabildiğiniz zavallı nesil...
Neredesiniz ey, bize yıllardır İslami duyarlılık adına sağlam bir entelektüel birikim oluştuğu duygusunu veren gerçek aydınlar...
Hadi bizim lafımız geçmiyor...
Sizler niye çektiniz elinizi ayağınızı o dünyadan...
Yoksa bu saldırı mangaları, bu emir kulu ninjalar sizi de mi korkuttu...
Bavul ara rejimi çatır çatır çöküyor
KİMSENİN şüphesi olmasın.
Bu daha başlangıç.
Balyoz’daki haksızlıkların giderilmesi sadece birinci adım. Türkiye tarihinin bu en karanlık ara rejiminin bütün yaralarını saracak.
Yargının, polisin, bavullu medya düzeninin allak bullak ettiği hayatlar hatırlanacak.
O insanların kaybettiklerinin hiç olmazsa namus ve şerefleri ile ilgili bölümleri iade edilecek.
Ve bir gün gelecek Türkiye, bu karanlık “Gulag takımadaları dönemini” Türk tarihinin Stalinizmi olarak hatırlayacak...
Durun bu daha ilk adım.
Hiçbir toplum bu totaliter utançla, bu vicdansızlıkla ve acımasızlıkla ilelebet yaşayamaz.
Paylaş