Paylaş
Bir hafta arayla önüme iki dergi geldi.
İkisinin de kapağı ilginçti.
Bazı gazetelerde birincisinin büyük fotoğraflarını gördünüz.
TÜSİAD’ın “Görüş” Dergisi yeniden yayınlanmaya başladı.
Yayınlandığı yıllarda bu dergiyi çok beğenirdim.
Eleştirdiğim yazıları da oldu ama çok canlı, demokrasiye çok katkıları olan yazılar yayınlanmıştı.
TÜSİAD, ilk sayıda derginin kapağına öyle bir fotoğraf koydu ki, makale yazmaya bile gerek yok.
Parlamento’da kendilerine ayrılan grup bölmelerinde oturan milletvekillerini gösteren fotomontaj fotoğraf çok çarpıcıydı.
Bir grupta oturanların hepsi Tayyip Erdoğan, ötekinde Deniz Baykal, üçüncüsünde ise Devlet Bahçeli’ydi.
Kabul edelim ki, dergi için cesur bir başlangıç.
Mesajı da çok açık:
Parti içi demokrasi yok. Bütün milletvekillerini lider seçiyor.
Yani bu ülkede “lider sultası” var.
Yıllarca hatırlanacak bir dergi kapağı.
Bu arada küçük bir ayrıntıyı da öğrendim.
Derginin kapağı için birbirinden tamamen farklı iki tasarım hazırlanmış.
Yönetim bu kapağı tercih etmiş.
* * *
O kapak üzerine düşünürken, bu defa NTV’nin yayınladığı “Tarih” Dergisi önüme geldi.
Onun da kapağı çok ilginç.
“Basına baskı geleneği.”
Zekice bulunmuş bir başlık.
Çünkü “hünsa”.
O yüzden iyi bir analizini yapmak lazım.
- Kapak açıkça diyor ki: “Basın üzerinde baskı var”.
Yani bu bakımdan Erdoğan iktidarını eleştiriyor.
Hemen karar vermeyin.
- “Basına baskı”dan söz ediyor ama hemen ondan sonra gelen kelime işin rengini değiştiriyor.
“Geleneği.”
Demek ki, bugün yapılan baskılar, sadece Erdoğan iktidarına özgü değil.
Bu işin Türkiye’de geleneği var.
Yani, eskiden de aynı uygulamalar yapılırdı.
Anlayacağınız kapağı iki ayrı açıdan okuyabilirsiniz.
Bir yandan bakıp, “Bu hükümet basına baskı yapıyor” diyebilirsiniz.
Öteki yandan bakıp, iktidara hafifletici bir neden bulabilirsiniz.
“Ama bundan öncekiler de yapıyordu.”
Gerçi bundan öncekilerde 5 milyar dolar vergi cezası yoktu ama medyaya baskı baskıdır.
Her ne olursa olsun, bu konuyu kapağa taşımak bile başlı başına mesaj.
* * *
Üzerinde durmamız gereken bir ayrıntı daha var.
Bu dergileri yayınlayan kuruluşlar, “jakoben laikçi” değil.
“Kronik AK Parti düşmanı” da değil.
Tam aksine, liberal ekonomiye sonuna kadar inanmış, demokratikleşme konusunda rüştlerini ispatlamış kurumlar.
Yani, söyledikleri hemen üzeri çizilip atılacak şeyler değil.
Diyeceğim bu kapakları, özellikle bugünlerde iyi okumak lazım.
Bir Anayasa değişikliğine hazırlanıyoruz.
Toplumda, AK Parti ve ona kayıtsız şartsız destek veren bir avuç dogmatik aydın dışında hemen herkesin ve kurumun bazı itirazları var.
Birçok insan ve kurum, sivil anayasa fikrini destekliyor, daha demokratik bir anayasa yapılmasından yana.
Ama Anayasa değişikliğinin, “Yargıya kendi adamımızı tayin edelim” tutkusuna esir edilmesine itiraz ediyor.
Etraf akılsız dostlarla dolu. Her gün Başbakan’a, cengâver tavırlarla “Vur kır, ez geç, nakavt et, yaralı bırakma” nasihatleri veriyorlar.
Demokrat olmak isteyen bir ülke, en temel kurallar bütünü olan anayasasını bu duygularla ve kavramlarla tartışabilir mi?
O yüzden diyorum ki, sakin, demokrasiden yana samimi kurumların dergilerinin kapaklarına bakmak daha doğru.
Çünkü söylenemeyen, açıkça söylenemeyen, orada söyleniyor.
Paylaş