Ertuğrul Özkök: Depreme dayanıklı ruhlar

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Şimdi tam hatırlamıyorum ama bir yerde okumuştum. Tabii felaketlerin en korkuncu deprem ve selmiş.

Neden böyledir bilmiyorum.

Acaba bu tür felaketlere uğramış insanların psikolojileri mi incelenmiş?

Yoksa, çaresizliğin en uç noktasına bu felaketlerde mi ulaşılır?

Bilmiyorum.

* * *

Ama bildiğim bir şey var.

Yaşadığımız son deprem, sadece binaları yıkmadı.

Sadece evler, dükkánlar, binalar harabeye dönmedi.

Yıkılmayan binaların içinde de milyonlarca ruh enkaz altında kaldı.

Yakın çevrenize bir bakın.

Eşinize, çocuğunuza, arkadaşınıza, komşunuza...

Tabii kendinize de...

O insan coğrafyasında yüzlerce tanıdık enkaz göreceksiniz.

O sıcak yuvalar artık düşman mekánlar haline gelmiş.

Bir an önce kapağı atmak istediğimiz evler, bir an önce kaçmak istediğimiz karanlık mağaralara dönüşmüş.

Yıkılmayan evler de birer enkaz.

Hiçbir zaman altında kalmadığımız o evler manevi taş bloklar halinde ruhumuzun üzerine çökmüş.

Orada sessizce, korku içinde kurtarılmayı bekliyoruz.

Hepimizin gözü, gelip bizi kurtaracak, elimizden çekip alacak bir AKUT'çuyu gözlüyor.

Tabiat sanki asıl hıncını bizlerden, geride kalanlardan alıyor.

* * *

Deprem sinsi...

Zeki ve sabırlı.

Mağrur ve inatçı.

O gece gelir diye sokaklarda bekliyoruz.

Bir gün aniden, öğleden sonra geliyor.

‘‘Tamam artık kuvvetten kesildi’’ diye umutlanıyoruz.

Oysa o inatçı.

Bir anda eskisinden daha kuvvetli geliyor.

Depremin ruhlardaki tahribatı ağır.

Sinirler hep tetikte.

Yaylar gerilmiş.

Hayat artık eskisi kadar güzel değil. Tabiat eskisi kadar dost değil.

Yağmur sonrasının o güzel toprak kokusu gitmiş, yerini diplerden gelen ürkütücü bir uğultuya bırakmış.

Deprem yakamızdan düşmüyor.

Deprem iki vardiya çalışıyor.

Kendi gelmese bile, korkusunu gönderiyor.

* * *

Bir jinekolog dostum anlattı.

Deprem sonrasında birçok kadının metabolizmasında değişiklikler olmuş.

Mesela adet alışkanlıkları değişmiş.

Adet süreleri çok kısalmış.

Bunu açıklayan tek neden var.

Pusudaki depremin tahribatı.

Özellikle de kadınları vuruyor.

Artık dersimizi aldık.

Demek ki sadece depreme dayanıklı bina yapmak yetmiyor.

Depreme dayanıklı ruhlar da inşa etmek gerekiyor.

Evlerimizi, yuvalarımızı korkunun işgalinden kurtarmak, düşman mahalleler olmaktan çıkarmak için karakter temellerimizi daha iyi atmamız gerekiyor.

* * *

Deprem bir zamanlar bize uzak bir korkuydu.

Şimdi artık içimize sızdı.

Bu sinsi gerilla evlerimize kadar girdi.

Her köşede pusuda.

Öyleyse karşı gerilla harekátına başlama zamanı geldi.

Önce ruhlar eğitilecek.

Koskoca bir toplum psikiyatrın divanına uzanacak.

Dinleyecek.

Önce depremin korkusunu yeneceğiz.

Sonra sıra kendisine gelecek.

Evler tekrar yuva haline dönüşecek.

Yuvaların ısısı vücudumuzun, ruhumuzun ısısı ile eşitlenecek.

O sinsi gerilla, ruhumuzun köşebaşlarında tuttuğu mevzilerden sökülüp atılacak.



Yazarın Tüm Yazıları