Çok derin bir ‘havuz’ problemi

Onun konuştuğu saatlerde UBS Bankası, Wealth X Ajansı ile ortaklaşa hazırladığı ‘Dünya Zenginlik Raporu”nu açıkladı.
Ama dikkat...
Bu açıklamayı yapan bir dergi değil.
Dünyada en çok gizli paranın yattığı İsviçre’nin en büyük bankası.
Yani ellerindeki rakamlar sağlam.
Kimin eli kimin cebinde bilen bir banka.
İşte ülkemizle ilgili çarpıcı rakamlar. Türkiye’de 915 ultra zengin var. Bunların elindeki parasal varlık 120 milyar dolar. Ultra zengin Türklerin elindeki varlık bir yılda 15 milyar dolar artmış. En ilginci de şu.
Avrupa’da ultra zenginlerin nüfusu yüzde 6.5 artarken, ellerindeki varlık da bununla orantılı olarak yüzde 8.9 iken...
Türkiye’de ultra zengin sayısı sadece yüzde 1.7 artmış. Ama ultra zenginlerin elindeki toplam varlıktaki artış, Avrupa’nın çok üzerinde: Yüzde 14.3.
Merak ediyorum.
Bu artış nereden kaynaklanıyor?
-Türkiye’nin bu yılki büyüme hızı yüzde 3 civarında.
-İstanbul Borsası’nın 2013-Haziran 2014 arasındaki performansı yüzde 2.3...
Sizin de aklınıza şu sorular gelmiyor mu.
BİR Ekonomi küçülürken, ultra zenginin parası nasıl yüzde 14.3 arttı.
İKİ Bu 15 milyar dolar kimin cebine gitti.
ÜÇ Eski ultra zenginlerin mal varlığı daha büyüdü.
DÖRT Yoksa siyasi iktidar eliyle bazı yeni zenginlerin havuzları mı dolduruldu.
İşte size çok derin bir havuz problemi...

Dünyada satılan lüks eşyanın yüzde 19’unu 211 bin kişi alıyor

UBS raporuna göre...
-211 BİN ULTRA ZENGİN Parasal varlığı 30 milyon Euro üzerinde 211 bin ultra zengin var.
-EN FAZLA AMERİKA’DA Bu 211 bin kişinin 74.865’i ABD, 61.820’si Avrupa, 46.635’i Asya’da yaşıyor.
-EN BÜYÜK ARTIŞ AFRiKA’DA Oransal olarak en büyük artış, yüzde 19 ile Afrika kıtasında. Afrikalı ultra zengin sayısı 3 bine çıktı.
-ZENGİNLİĞİN YÜZDE 13’Ü Dünyadaki ergen nüfusun sadece 0.004’ünü temsil eden bu 211 bin ultra zengin, dünyadaki bütün parasal varlığın yüzde 13’üne sahip.
-YÜZDE 6 ARTTI Bu kişilerin sahip oldukları varlıklar bir yılda yüzde 6 arttı. Bu da dünyanın ortalama büyüme hızının neredeyse iki katı.
-LÜKS EŞYANIN YÜZDE 19’U Bu 211 bin kişi, dünyadaki lüks malların yüzde 19’unu satın alıyor.

Üçkağıtçı ve riyakâr bir ülke mi olduk

BİR yabancı çıkıp aynayı yüzümüze tutmasaydı, şu soruyu sormak aklımdan geçmeyebilirdi: “Üçkâğıtçı, yalancı ve riyakâr bir ülke mi olduk...”
Hemen milli bir reflekse kapılıp, bağırıp çağırmaya başlamayın. Dinleyin biraz.

* * *

New York Times yazarı Thomas Friedmann geçen salı günü özetle şunu yazdı:
“Ortadoğu’da herhangi bir insanla kapalı kapılar ardında İngilizce konuştuğunuz zaman size söylediği lafların hiçbir anlamı yoktur...”
Devam ediyor: “Siz asıl o siyasetçilerin kendi ülkelerinde, kendi dillerinde, kendi halklarına söylediklerine bakın...”

* * *

Bu sözler doğru olabilir mi...
Maalesef doğru olabilir ...
Bölgemizin bize de bulaşan marazi bir hali bu.

* * *

Öyleyse bir karakter analizi yapma zamanı geldi.
Madem siyasi iktidar Türkiye’yi, Batılı değil de Ortadoğulu bir ülke yapmaya karar verdi,
Madem artık kimliğimizi bu bölgede ve Türklüğümüzü unutup sadece İslami bir şemsiye altında arıyoruz...
Madem artık kendimizi o mahallenin ağabeyi sayıyoruz...
Madem, Reyhanlı’ya yapılan bombalı saldırı ile ilgilenmezken, Kudüs’te yapılan saldırıyı Türkiye’ye yapılmış kabul etmeye başladık... Bazı soruları da kendi kendimize sormalıyız.

* * *

Bu ikiyüzlü yanımız, bu riyakâr karakterimiz nereye aittir...
Kendimize mi, yoksa Ortadoğu’ya mı...
Ve yeni aidiyet coğrafyamızın bize çizdiği bu riyakâr portreden memnun muyuz...

Dayıcığım anlamakta güçlük çekmezsek nasıl gelişeceğiz

DÜNKÜ yazımda Christopher Nolan’ın filmlerini anlamadığımı yazdım ya, meğer ne hastası varmış. Tabii ilk mesaj yeğenim Ayşegül’den geldi.
Diyor ki:
“Evet ortalama bir insanın anlamakta güçlük çekeceği bir film ama anlamakta güçlük çekmezsek nasıl gelişeceğiz?
Düşün ki ki dayıcığım, her gün aynı hareketlerle spor yaparsan, günde 2 saat bile yapsan bir süre sonra vücut kasına ekstra bir faydası olmuyor. Çünkü vücut bu hareketleri artık efor sarf etmeden yapabiliyor.”
“Öyleyse anlat bana” dedim.

Yerçekimi yüzünden bu bitmiş dünyayı terk edemiyoruz

INTERSTELLAR filmi şunu anlatıyormuş:
-Dünyamız giderek tükenişe doğru gidiyor.
-Ama dünyalılar olarak hepimiz yerçekimi yüzünden şimdilik bu gezegene hapsolmuş durumdayız.
-Bu etkiyi yok edip başka diyarlara ancak sayılı bilim adamı ve android cihazlar gidebiliyor.
-Nolan’a göre, yerçekiminde küçük bir değişiklikle boyutlar arası alanda paslaşabiliriz ve içinde bulunduğumuz durumdan kurtulabiliriz.
-İşin içine boyut girince tabii ki metafizik bilgi sınırınızı zorlayan sahneler başlıyor.
Ama onların detayını anlamak önemli değil. Anne Hathaway bir sahnede belirtiyor zaten “Zamanı eğebilir, bükebiliriz ama asla geri döndüremeyiz” diye.
Yani anlıyoruz ki bu yaşananların hepsi paralel olmalı. Araya “paralel” lafı girdi mi, ben anında oradan kaçarım.
O yüzden “Yine de tam anlamadım” bile demeyeceğim.