BİZ ‘‘canlı kalkan’’ kavramını devrik Irak lideri SaddamHüseyin'den öğrendik.Saddam 1991 yılındaki ilk Körfez Savaşı sırasında, Bağdat'taki bazı yabancıları canlı kalkan olarak kullanmaya kalkışmıştı.
Bu yılki ikinci Körfez Savaşı'nda ise ‘‘gönüllü canlı kalkan’’ olayını keşfettik.
Gerçi canlı kalkan olayı, sonradan fos çıktı, ama savaş tarihine de girdi.
VALİ RAHMİ BEY
Şimdi size başka bir ilginç canlı kalkan olayından söz edeceğim.
Hikáyeye şu soru ile başlayayım:
Acaba savaşta canlı kalkan taktiğini, Saddam'dan çok önce eski bir İzmir valisi mi keşfetti?
Bundan önceki yazımda İzmir Belediyesi'nin yayınladığı, ‘‘Rumeli'den İzmir'e’’ adlı kitaptan bir mübadil hatırasını aktarmıştım.
Aynı kitapta Osman Neşet Önyer adlı bir başka mübadilin hatırası var.
İzmir'in işgalinden hemen önce Yunan, İngiliz ve Fransız gemileri, Körfez'in girişindeki Kumkale'ye kadar gelip, oradan şehri bombardımana başlamışlar.
Beş mermi Sarıkışla önünde denize düşmüş.
O sırada İzmir Valisi, Rahmi Bey'miş.
Hemen düşman gemilerine şu haberi göndermiş:
‘‘İzmir'de ne kadar Ermeni tebaası varsa, hepsini Türk mahallelerine taksim ettim. Bu suretle atacağınız her mermi, kendi kardeşlerinizi öldürmüş olacaktır.’’
Düşman gemileri bu mesajı alınca, çekip gitmişler.
Önyer'in yazdıklarına bakılırsa, bu düpedüz bir canlı kalkan olayı.
Ama ne kadar doğrudur bilemem tabii.
Bu Vali Rahmi Bey ilginç bir adam.
O dönemde Memleket Hastanesi yanından ta Karataş'a kadar uzanan bölge Yahudi mezarlığıymış.
Vali, ‘‘Şehrin en güzel yerinde mezarlık olmaz’’ diyerek İzmir'in Yahudi cemaatine haber göndermiş ve ‘‘Gelin mezar taşlarınızı alın’’ demiş.
MEZARLIĞI YIKTIRDI
Ancak cemaatin çoğu, orada gömülü büyüklerine ait mezar taşlarını almamış.
Vali, bu mezarlığı yıktırmış.
Yahudi cemaatin almadığı taşları da nerede kullanmış biliyor musunuz?
Bugünkü İzmir Kız Lisesi'nin yapımında.
O araziyede de ağaç dikmiş.
Şimdi bütün bunlara bakıp, Vali Rahmi Bey'in ırkçı bir adam olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Çünkü aynı vali, İkiçeşmelik Caddesi'nden Bayramyeri'ne kadar uzanan bölgedeki Müslüman mezarlığını da yıktırıp, yeşil alan haline getirmiş.
Oradaki mezarlık da, şimdiki Kokluca'ya taşınmış.
Ölülerden, yaşayanlar lehine feragat bekleme düşüncesi bizde pek yoktur.
Demek ki geçmişte bunu yapabilecek cesarete sahip valiler varmış.
Yalnız, Önyer'in anılarına biraz temkinli yaklaşmakta da yarar var.
Çünkü kitabın 16'ncı sayfasında şöyle bir bölüm dikkatimi çekti:
‘‘Birinci Cihan Harbi olanca şiddetiyle devam ediyordu. Bir sabah düşman gemilerinden kalkan, ikisi çift kanatlı bombardıman, biri de avcı olmak üzere üç uçak, İzmir üzerinde göründü.’’
İzmirliler o zamana kadar hayatlarında hiç uçak görmedikleri için sokaklara fırlamışlar.
CEBECİ NE DİYOR
Aynı anda, İzmir'in Çiğli Havaalanı'ndan, adı ‘‘Bodike’’ olan bir Alman avcı uçağı havalanmış.
‘‘Bodike’’, iki düşman uçağından birini düşürmüş.
Tabii insan bunu okuyunca, kendi kendine ‘‘O dönemde uçak gemisi var mıydı’’ diye sormadan edemiyor.
Bu işin uzmanı Uğur Cebeci'ye sordum.
Her zamanki temkinliliğiyle, ‘‘Hayır yoktu’’ demedi, ‘‘Bir araştırayım’’ diyerek biraz sonra bana şunu söyledi:
‘‘Varmış. Kruvazörlerin üzerine 40-50 metrelik bir platform yerleştirilip, uçak fırlatılıyormuş. Bir de geminin üzerinde deniz uçağı taşıyıp, bunu denize indirerek oradan havalandırıyorlarmış.’’
Bu kitaptan aktaracağım son bilgi ise daha çok bir tarihi hatırlatma.
O dönemde Türkiye'de 27 vilayet varmış.
İzmir kaza, Aydın ise vilayet merkeziymiş.
İzmir, Manisa, Denizli ve Muğla, Aydın'a bağlıymış.
EYALET SİSTEMİ
Anlayacağınız, bir tür ‘‘eyalet sistemi’’ varmış.
Bugün bazılarımızın tartışmasını bile kabullenemediği bu idari yapılanma, demek ki o zamanlar yürürlükteymiş.