Paylaş
*
Onunla ilgili şöyle bir teori vardır...
*
Aldığım ilk nefes, ölürken verdiğimiz son nefestir...
*
Gerçekten böyle midir bilmem...
*
Böyle olmasa bile bu cümlede bana çok iyi gelen bir sembolizm vardır.
*
Hayat dediğimiz şey de işte bu ilk ve son nefes arasında geçen süredir...
Böyle bir şeydir yani yaşamak...
Durmadan bir şeyi içimize çekeriz... Çektikçe de yaşadığımızı anlarız.
*
Nedir o içimize çektiğimiz şey öyleyse...
Biyologlara göre havadır...
*
İster fiziki deyin, ister biyolojik...
Her yerde bol bol bulunan bir şeydir işte...
*
Bayanlar ve baylar....
Önceki gece, içimize çektiğimiz havaya bambaşka mana veren bir insanı kaybettik...
Büyük bir şairi...
İkinci Yeni akımının en büyük şairlerinden birini, Ülkü Tamer’i kaybettik...
*
Çoğumuz onu Zülfü Livaneli’nin “Güneş Topla Benim İçin” şarkısının sözleri ile tanır...
Bazılarımız Ahmet Kaya’nın “Üşür Ölüm Bile” şarkısından...
“Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile...”
İşte o satırlardan hatırlar...
*
Bense bir başka şiirinden, bir başka dizesinden bilirim
onu...
“İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür...”
İşte bu tek dizeden hiç unutmam, unutamam Ülkü Tamer’i...
*
Kırk yıldır yazı yazıyorum...
Hiçbir şiir dizesini bu kadar çok anmamışımdır yazılarımda...
*
Çünkü hep şunu düşünmüşümdür...
Yaşadığım şu şey bir hayatsa eğer...
Onu bu alelade hallerinden kurtaracak bir başka manasının, bir başka tarifinin olması gerekir...
*
Hava dediğimiz şey, çok öylesine kalır,
hayatın bana bahşettiği şeylerin yanında...
Bir gökyüzüm olmalıdır ki...
Onu içime çekebileyim...
*
Siz de düşünün bir kere...
Nedir her dakika, her an içinize çektiğiniz şey...
*
Senin, benim, hepimizin...
İçimize çekebileceğimiz bir avuç gökyüzü yoksa...
Kalmamışsa bir avuç gökyüzü...
*
Hayat dediğin şey nedir be kardeşim....
Nedir Allah aşkına...
Paylaş