Paylaş
“Herhalde duymuşsunuzdur. Cumhurbaşkanlığı ödülü Ahmet Kaya’ya verildi” dedi.
Duymamıştım.
Sıkı bir Ahmet Kaya hayranıdır. Sesinden, benden bu konuda bir “Yarını bekleyemedim” yazısı beklediğini hissettim.
Biraz sonra Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş aradı.
O da aynı haberi verdi.
Belli ki, herkes o anki tepkimi merak ediyordu.
Aslında, o anki duygularım, yarını bekleyecek gibi değildi.
Yine de “beklemeye” karar verdim.
Söylemek istediğimi tam ve eksiksiz söylemek istiyordum.
* * *
Haberi duyduğum anki samimi hissiyatım şuydu:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu yılki büyük ödüllerden birini Ahmet Kaya’ya vermiş olmasına bütün kalbimle çok sevindim.
Bütün kalbim ve samimiyetimle söylüyorum ki, doğru ve çok güzel bir jest yapmıştır.
Devletin, kurumların ve kişilerin ona yaptığı haksızlığın giderilmesi bakımından, çok önemli ve anlamlı bir hareket olmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanı’nı bu kararından dolayı bütün kalbimle kutluyorum.
* * *
Hoyrat bir devlettir bizimki...
“Zamanın ruhu” belki bu hoyratlıkları görmezden gelmiştir. Ama ayıp ve günahın bir devletin üzerinde kalmaması gerekir.
O bakımdan bu kararı alanlar doğu bir adım atmıştır.
* * *
Diyeceksiniz ki, “Bu hoyratlığı yapanlardan biri de sensin”.
Evet öyleyim.
Durmadan diyorum ya, bugün olsa o manşeti öyle atmazdım.
Ama ne yazık ki, hiçbirimiz, geçmişte yaptıklarımızı, arşivlerden silme imkânına sahip değiliz.
Ayrıca silme hakkına da sahip değiliz.
Devletler bu âlicenaplıklarıyla büyürler...
Bana gelince...
Daha önce de söyledim.
Bugün, o haberi yine manşet yapardım. Ama başlığı öyle atmazdım. O günlerde müziğini çok sevdiğim, “Saza niye gelmedin”ini yüzlerce defa dinlediğim Ahmet Kaya’yı bu kadar hırpalayacak, üzecek bir laf yerine daha zeki, daha muzip bir laf bulurdum.
O bile sadece gülerdi belki...
* * *
Paris’te gidip mezarına bu samimi duygularla çiçek koydum. Bazı insanlar beni yerden yere vurdular.
Tahmin ediyorum, bu yazıdan sonra da aynı şeyi yapacaklar.
Umurumda mı...
Elbette umurumda, ama hiç önemli değil.
Her gazeteci, mazisinde, şöhretli veya şöhretsiz insanlara yaptığı haksızlıkları taşıyarak yaşamaya mahkûmdur.
* * *
Bir zamanlar geçmişte yaptığım hatalara mazeretler arardım.
Bazen bulurdum, bazen de bulamazdım.
Uzunca bir süredir bundan vazgeçtim.
Mazeret aramak yerine, “Benim mazimdir” deyip o utançlarla yaşamayı öğrendim.
Arayıp da bulabileceğim bir mazeret yok.
Ama bugün başka gazetecilerin, gazetelerin yaptıklarına, attıkları manşetlere, yazdıkları yazılara baktığım zaman şunu daha iyi anlıyorum.
Mazeretim yok, ama bunları taşıyarak verebileceğim dersler var.
* * *
Bu yazıyı yazdıktan sonra Ahmet Kaya’nın “Bir veda havası”nı dinledim.
Şu sözleri çok koydu:
“Parmak uçlarıma değen sıcaklığın
İncecik bir hayatın yarasıdır...”
Hayatımın geri kalan bölümünde, işte bu sıcaklığı tekrar hissetmeye çalışıyorum.
Şu giderek hoyratlaşan Türkiye’de, bulmak zor olsa da...
Bir gün mutlaka bulacağım.
Hazır olun, Dreyfus davalarının yolu açıldı
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün bu kararını alkışlamamın bir nedeni daha...
Gül, Ahmet Kaya’ya bu jesti yaparken, Türk devletinin bugünkü ayıplarının ve günahlarının temizlenmesi için de büyük bir devlet teamülünü başlatıyor.
Diyor ki: “Dünün günahını, önceki günün ayıbını, mazinin yarasını açan devlet, onu sarmayı da bilir...”
Bu, tarihi bir adımdır.
Çünkü Çankaya diyor ki:
“Dünün yarasını saran devlet, yarın, bugün açılan yarayı da sarar...”
* * *
An’ı yaşayan, o haksızlığın ceremesini çeken insanlar için teselli midir...
Değil elbet...
Ama unutmayalım ki, insanlar için o anın ötesi de önemlidir.
“Bir gün bana yapılan bu haksızlığı mutlaka görecekler” duygusu, insana dayanma gücü verir.
* * *
Türk devleti dün hoyrattı.
Sanmayın ki bugün sütten çıkmış ak kaşıktır.
Bugün daha da hoyrat...
Dün haksızlık yapardı, yaptı...
Bugün beterini yapıyor.
Yapıyor ama zamanı gelince hak da yerini buluyor.
* * *
-Adnan Menderes’i ve iki arkadaşını özel yetkili bir mahkeme idama mahkûm etti...
O gün tek kelime sesini çıkarmayan halk, yıllar sonra onların isimsiz mezarlarını dev bir anıta çevirdi.
-Tayyip Erdoğan bir şiir okudu, 3.5 ay hapis yattı.
Ne oldu...
Bu halk, Cumhuriyet’in ısrarla koruduğu sandık onu iktidara getirdi.
-Ahmet Kaya “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” dedi, hakkında dava açıldı.
Ne oldu... Bugün aynı devletten ödül alacak.
* * *
Türk devletinin sicili bozuktur.
Dün bozuktu, bugün daha da bozuk.
Ama Cumhurbaşkanı’nın açtığı yol, yeni bir devlet anlayışının doğuşunu da haber veriyor.
-Eminim:
Dünün sicilindeki ayıpları temizleyen bugünkü devletin kara sicilini de yarının devleti temizleyecektir.
-Eminim:
Bir gün elbet bu devlet, “Ergenekon’un kasası” diye ölüme, iddianameden bile önce mahkûm edilen, hapishanede çürütülen, ama cenazesi belediyenin yardımıyla kaldırılacak kadar yoksul bir insana yaptığı hoyratlığı da affettirecektir.
-Eminim:
Bu devlet, üzerine atılan iftiralarla, manşetlere taşınan karalamalarla hayatı kaydırılan ve şerefini kurtarmak için kendisine, kafasına sıktığı tek kurşundan başka çare bırakılmayan şerefli deniz albayının hakkını da verecektir.
-Eminim:
Bu devlet yarın, uydurma CD’lerle, iftiralarla hayatı kaydırılan yüzlerce insanın rütbelerini büyük törenlerle omuzlarına, göğüslerine yeniden takacaktır.
* * *
Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Türkiye’nin birçok Dreyfus davasına hazır olması gerektiğini söylüyor.
Yol açıldı...
Artık kimse kapatamaz...
Paylaş