Paylaş
Konu Kandil’de yapılan açıklamalar.
Dört konukta da olağanüstü bir iyimserlik var.
Ancak konuklardan Hüseyin Kocabıyık çok ilginç bir ayrıntıyı dile getiriyor.
Murat Karayılan, “Türkiye’deki Kürtler artık kimliksiz ve statüsüz yaşayamaz” demiş.
Herkes silahlı çekilme olayı üzerine fokus olmuştu.
Bu ayrıntı öteki konuşmacıların pek ilgisini çekmedi.
Hatta Osman Can, “Benim önümdeki metinde böyle bir ifade yok” dedi.
Konu da kapandı.
ERTESİ GÜN GAZETELERE BAKIYORUM, O CÜMLE YOK
Ertesi gün irili ufaklı gazetelere baktım.
Kandil’e gidip basın toplantısını izleyen gazetecilerin yazdıklarını dikkatle okudum.
Hiçbirinde bu cümle yoktu.
Sonunda Taraf gazetesine baktım.
Evet o cümle vardı.
Bir adım daha ileri gittim.
Doğan Haber Ajansı’nın geçtiği tam metne baktım.
Vardı.
Bayanlar baylar, şimdi gazetelerimizin ve Kandil’e giden yazarlarımızın üzerinde durmadığı o cümleleri aynen aktarıyorum:
“Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle önemli bir düzeyi kazanmıştır.
Kürt halkı, Türkiye’de kimliksiz ve statüsüz yaşayamayacak bir noktaya gelmiştir”.
Bir de konuşmanın bu bölümünün giriş cümlesi var. O da aynen şöyle:
“İmralı’da Öcalan’la Türkiye arasında görüşmeler ve müzakere süreci var...”
ŞU DÖRT KONUYU AÇIK AÇIK KONUŞMA ZAMANI
Şu dört konu üzerinde biraz duralım.
BİR: “Kürtler mücadeleyi kazanmış”.
İKİ: “Müzakere sürüyor...”
ÜÇ: Bu müzakere Öcalan’la MİT Müsteşarı arasında değil, “Öcalan’la Türkiye arasında” sürüyor.
DÖRT: Ortada bir de ‘statü’ meselesi var.
Şimdi oturup sakin biçimde cevap verelim.
Akil insanlara gittikleri her yerde, “Ne verildi” sorusunun sorulması demek ki yersiz bir paranoya değilmiş.
Karayılan kafasından uydurmuyorsa, bu “müzakerede” Kürtlere verilecek “statü” konuşuluyormuş.
GÜNÜN SÖZÜ
Tek devlet
Tek millet
Tek bayrak
Tek içki
O cümleler yoksa dört ihtimal var
GELELİM son meseleye...
Kandil’e giden arkadaşlarımız...
Gazetelerin yöneticileri, Karayılan’ın sözlerindeki bu hayati önemdeki ayrıntıya neden yer vermediler?
BİR: Önemsemediler.
İKİ: Müzakere sürecine zarar veririz diye düşündüler.
ÜÇ: Görmediler, atladılar.
DÖRT: Bir yerden “Aman görmeyin” diye uyarı geldi.
Biz olayın genel bir demokratikleşme meselesi olarak ele alındığını sanıyorduk.
Eğer varsa nedir o statü?
Federasyon mu, özerk
bölge mi?
Sırrı kardeşim, dağdaki bırakmadı ki ben alayım
SIRRI Süreyya Önder kardeşim her şeyi mizahla izah eder.En sevdiğim tarafı da budur.
Geçen akşam bir televizyon programında, “Dağdaki PKK lideri Duran silahı bırakıp, köşe yazarı olmak istediğini söyledi. Gittiğimde gördüm. Onun iki silahı var. Birini Ertuğrul Özkök’e, ötekini de Hasan Celal Güzel’e versin” dedi.
Hay hay kardeşim versin de, ortada bir mesele var.
Karayılan’ın söylediklerine bakarsak, silah bırakma falan gibi bir niyet, şimdilik yok.
İkincisi sen silaha düşkün olabilirsin ama ben silahtan hiç hazzetmem.
Gençliğimde şimdiki liberal arkadaşların bir bölümü silaha sarılmışken, ben dayak yeme pahasına silaha karşı çıkıyordum.
Askerde bile silah atmadım.
Bir zamanlar, o senin silahını bana vereceğini söylediğin arkadaşlardan gelen tehditler yüzünden bana koruma ve silah verdiler.
Onu dahi yanımda taşımadım.
Yani bana silah versen bir işe yaramaz. O yüzden bu iyi bir takas olmaz.
Bana değil, asıl onlara söyle, silahları tamamen bıraksınlar ve kimseye vermesinler.
Masanın ucuna hâlâ silahla oturuyorlar, hâlâ gazetecilerin üzerinde silah arıyorlar...
Bu da pek hoş bir görüntü olmuyor yani...
Ömer kardeşim kimdir bu Anadolu’ya aidiyeti sorunlu kişiler
KÜLTÜR Bakanı Ömer Çelik, Agos gazetesine konuşmuş ve son günlerin modasına uyup, Türkiye’nin kuruluş mantığının yanlış olduğunu söylemiş. Diyor ki:
“Türklerin bile hafızalarında karşılığı olmayan bir Türkçülük ve milliyetçilik üretildi... Bunu yapanlar Türklüğe ve Anadolu’ya aidiyeti de sorunlu kimselerdi...”
Çok merak ettim.
Kimmiş acaba bu “Türklüğe aidiyeti sorunlu kişiler”?
Türk coğrafyasını “Anadolu” ile sınırlı tuttuğuna göre, acaba Evlad- Fatihan’ı mı kastediyor?
Bence bu konuyu AK Parti içindeki Rumeli ve Trakya kökenli milletvekillerine de izah etmesinde yarar var.
Yok “Türkçülük” üzerine yazı yazmış bazı düşünürlerin, aydınların etnik kökenlerine gidip, bir Yalçın Küçük arkeolojisi ile keşfettiği kişileri kastediyorsa, onu da açıklamakta yarar var.
Zaman, muğlak kavramların arkasından kelebek avcılığı yapma zamanı değil.
Ömer Çelik iyi bir entelektüeldir. İyi giyinmeyi de sever. Böyle muğlak laflar üzerinde iyi durmuyor.
Karayılan bile Türk milleti lafından korkmuyor da...
“TÜRK hassasiyetinden” bahsettiğim ilk günü hatırlıyor musunuz?
Radikal gazetesinin neredeyse tamamı üzerime çullanmıştı.
Ne faşistliğim, ne ırkçılığım, ne savaş kışkırtıcılığım kalmıştı.
Bazı yazarlar çıkıp “Türk milleti” lafını yerden yere vurmuş, alay etmişlerdi.
Dün Radikal gazetesinde Ezgi Başaran’dan okuyorum.
Murat Karayılan bile “Türk milleti kavramı olabilir” demiş.
Son günlerde yazdıklarımı “barışı torpillemek” şeklinde sunmaya çalışan kötü niyetli bir sürü insan var.
Hayır kardeşim, ben barışı istiyorum.
Sizden farkım, iki taraf için de şerefli bir barış istemem.
Madem ortada bir “müzakere” var, Türk tarafının hassasiyetlerinin, taleplerinin de masaya konmasını istiyorum.
Çünkü barışı hepsinden daha samimi olarak istiyorum.
Paylaş