Boyacı arkadaş, biraz kenara

SAMİMİ olalım, samimi konuşalım.

Mesela AK Partililere sesleneyim.

Siz, partinizin 69 bin kişi ile yaptırdığı ankete verilen cevaplara inanıyor musunuz?

Ben kesinlikle inanmıyorum.

Ne “Evet” diyenlere, ne de “Hayır” diyenlere inanıyorum...

İlk cümledeki kesin yargımı şöyle düzelteyim:

Çünkü “evetçiler” de, “hayırcılar” da ilk sıralara koydukları nedenler konusunda samimi değiller.

Samimi olalım. Türkiye'nin küçük bir azınlığını kenara koyarsak, çok iyi biliyoruz ki, insanlar duygularıyla oy verdiler.

AK Parti, “kıyılara” açılım yapmak istiyorsa, verilen cevapların üst sıralarına değil, en alt sıralarına bakmalı.

* * *

Mehmet Barlas salı günkü yazısında şu gerçekçi soruyu sordu:

“Acaba, ‘kıyı’ kültürü ile ‘kara’ kültürü arasındaki farkı konuşmanın zamanı geldi mi?”

Evet geldi.

Çünkü bu soruyu samimi olarak sorup aynı samimiyetle cevabını da verirsek, geçenlerde bir AK Partili bakanın feci cümlesinin ne kadar feci olduğunu daha iyi anlarız.

Ne diyordu bakan:

“Daha şimdiden sahilleri sarıya boyamaya başladık.”

Yani bu kafa ile mi “sahil açılımı” yapılacak?

AK Parti zihniyetini sahillere egemen kılarak, öyle mi.

O zaman AK Parti zihniyetini de konuşalım.

Tek meselesi, türbanı her yere sokmak olan bir parti mi?

Yoksa Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin şerefli bir ortağı yapmak isteyen parti mi?

* * *

Bakın bir İzmirli olarak size şunu söyleyeyim.

Boyacı kafası ile sahilleri sarıya boyayamazsınız.

Karpuz tezgâhına bile Atatürk posteri asan, kızlarının özgürlüğünden sıkıntı değil; tam aksine gurur duyan bir coğrafyaya, elde sarı boya kovası ile fincancı dükkânındaki fil edasıyla ve “fetihçi” bir histeri ile giremezsiniz.

Girerseniz de orada manevi bir gerilla hareketi başlar.

Emin olun o insanlar, tek kurşun atmadan, eline çatapat dahi almadan, PKK’dan çok daha etkili bir direnişi başlatır.

* * *

Demek istiyorum ki, “Beyaz Türk” kavramını o kadar küçümsemeyin.

O kelimeye “ırkçı” anlamlar yüklemeye çalışan sosyoloji cahillerine kulak asmayın.

Bugün ülkemizde hayat tarzı farklı küçümsenmeyecek bir toplum var. Yüzde 42, neredeyse ülkenin yarısı. Onlara artık, “Statükocu, demode azınlık” kibri ve küçümseyiciliği ile bakamazsınız.

Bilmeniz gereken hakikat şudur.

O insanların hayat tarzları giderek etnik aidiyetten daha önemli bir kişilik özelliği haline geliyor.

AK Parti’nin yarattığı endişeye bir de, “Onlar Kürt’se, biz de Türk’üz” duygusunun yarattığı etkiyi eklerseniz, işin vahametini daha iyi anlayabilirsiniz.

Bu yazıyı şundan yazıyorum.

Son günlerde bir eğilim dikkatimi çekiyor.

AK Parti’ye destek veren eski sol gelenekten gelen liberaller arasında itiraz sesleri yükselmeye başladı.

Bence bu olumlu bir gelişme. AK Parti’ye de kesin yararı olur.

Buna karşılık AK Parti’nin “eski tüfek” destekçilerinde ürpertici, hatta tiksindirici bir “fetih” nobranlığı teşhir ediliyor.

Sanki ülkenin bir bölümü, ötekinin surlarını delmiş ve fethe başlamış gibi bir havaları var. “Bayramdan” falan söz ediyorlar.

* * *

Son sözüm şu. Ben Başbakan Erdoğan’ın, “sahil gerçeğini”, “fetihçi” yazarlardan çok daha iyi okuduğu kanaatindeyim.

Mehmet Barlas’ın sorusu çok hayati bir soru.

“Sahil kültürü” ile “kara kültürü”nün farkını konuşalım.

O yüzden lütfen şu acemi boyacılar kenara çekilip kendi evlerini sarıya boyamakla yetinsinler.

Çünkü herkesin sevdiği renk farklı.

Kimi beyazı seviyor, kimi karayı.

Kimi de kapkarayı...
Yazarın Tüm Yazıları