Paylaş
Maymun ruhumu, primat gururumu bu kadar güzel hangi cümle açıklayabilirdi?
Beni her gün yeniden ehlileştirmeye çalışan mahalle baskılarına, o mahallelerin müstebit insanlarına, benim adıma kim daha güzel cevap verebilirdi:
Vallahi siz de benim gibi yapın. Kendi kendinize haykırın:
“Beni hayaller ormanından çıkarabilirsiniz, ama hayallerimi içimden asla çıkaramazsınız.”
Arzularımı da, tutkularımı da...
* * *
Aydın Uğur bu kitabı tavsiye etmeseydi, yıllardır aradığım harika cümleyi bilemeyecektim.
Kitap bu cümleyle başlıyor:
“Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız. Bu bizim gibi iki ayaklı maymunlar için de geçerlidir.”
Hayatın en ıstırap verici duygusu buysa, neden öyleyse durmadan içimizdeki maymunu ormanından çıkarmaya çalışıyoruz? Neden bunca baskı, bunca zorlama.
Bakın kitap ne diyor:
“Bencil genlerimiz olduğunu duyuyoruz, insan iyiliği denen şeyin sahte olduğunu ve sadece başkalarını etkilemek için ahlaklı davrandığımızı...”
Anlayacağınız, ormandan kendi arzumuzla, kendi kararımızla çıkmıyoruz, ama bize sanki kendi irademizle çıktığımız itiraf ettiriliyor.
Neyse; bu orman felsefesini bir kenara bırakıp, size maymunların bilmediğimiz taraflarından söz edeyim.
* * *
Frans de Waal’ın olağanüstü kitabının adı “İçimizdeki Maymun”.
Tam benlik yani.
Yıllardır içimde bir maymunla yaşadığımı yazar dururum, ilk defa beni anlatan bir kitabı okuyorum.
Bugüne kadar şempanzeleri, insana en yakın hayvan olarak bilirdim. Meğer 1929 yılında Afrika’daki Belçika sömürgelerinin birinde bir müzede şempanzelerin bir başka türü keşfedilmiş ve buna “Bonobo” adı verilmiş.
Bonobolar, görünüşte şempanzeye çok benzemekle birlikte, davranış olarak şempanzelerden çok farklıymış. Fransızlar, Paris’teki “Rive gauche” aydınlarından esinlenerek, Bonobolara, “Sol yakanın şempanzeleri” diyorlarmış.
Daha entelektüel, daha akıllı, daha az kavgacı, aydın maymunlar.
Bu tarif de bana çok uyuyor.
Ama Bonobolar için kullanılan isimlerden en çok şunu sevdim:
“Kama Sutra primatları...”
O bölümü aynen aktarıyorum:
“Bir karton kutu yüzünden çıkan küçük bir kavgaya şahit olmuştum; bir erkekle dişi birbirini kovalamış, itişip kakışmış, sonra kavga aniden bitmiş ve sevişmeye başlamışlardı. Daha önce gözlemlediğim şempanzeler kavgadan cinselliğe asla bu kadar kolay geçemezlerdi. Sonradan gördüğüm şeyin, bu Kama Sutra primatları için gayet normal olduğu ortaya çıktı.”
Bu satırları okuduktan sonra düşündüm.
Acaba, Tansu kafama ütü fırlattıktan sonra biz ne yapmıştık? O da hatırlamadı, ben de...
Ama söyleyeyim, bu tarif de bana uygun.
* * *
Şimdi geliyorum kitabın çok ilgimi çeken “BKO” bölümüne...
Bir Bonobo erkeği hangi kadını beğenir?
Evrimci psikologlar, erkeklerin eş ararken çok kesin fiziksel standartları olduğunu iddia ediyormuş.
Bunun formülü de şuymuş:
Kadının kalça çevresinin yüzde 70’i kadar bel çevresi olması gerekiyormuş.
Matematiğim kuvvetli değil, bu oran “90-60-90”a uyuyor mu bilmiyorum. İşte buna “BKO” (“Bel kalça oranı”) deniyormuş.
Bana sorarsanız, bir Bonobo erkeğinin böyle kesin formülü yoktur. Hele hele benim hiç yoktur.
Zaten Playboy dergisinde fotoğrafı yayınlanan kadınlarla Amerika’da güzellik kraliçesi seçilen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırma, bu BKO standardının herkes için geçerli olmadığını göstermiş.
Güzellik ikonu sayılan kadınlarda bu ölçü, yüzde 50 ile yüzde 80 arasında değişen bir yelpazeye yayılmış.
* * *
Peki Bonobo erkeği kaç yaşında kadını tercih eder?
Çok genç kadınları mı, yoksa yaşça daha olgunları mı?
Kitaba göre, “Aynı anda sevişmeye hazır çok sayıda dişi varsa, Bonobo erkeği tam manasıyla olgunlaşmış dişileri” tercih ediyormuş.
Adamım benim.
Tam ben...
Ve buradan düveli muazzamaya ilan ediyorum.
Ben şempanze değil, tam bir Bonobo erkeğiyim.
Kama Sutra primatı yani...
(*) Frans de Waal: “İçimizdeki Maymun”, Çev: Aslı Biçen, Metis Yay, 2008
Paylaş