Paylaş
Madem kahredici bir felaketin acıları bile bizi bir araya getiremiyor...
Madem 300 madencinin cansız bedeni, yetmedi 400’ününkü bile bizi bir millet yapmaya yetmiyor...
Mademki bu kara günde bile bir tarafın silahşoru, öteki tarafa “siz” diye bakmaya devam ediyor... Peki o zaman...
Ben, sizden değilim ve siz kimseniz, birbirinizi karanlıkta bile nasıl tanıyor, en yanlış işlerde bile safları sıklaştırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz...
Oldu o zaman ben “Sizden değilim” ve size haykırıyorum...
* * *
Önce en kızgınından, en öfkelisinden başlayayım.
Yahu arkadaş...
Cenaze evinde bile hiç eksilmez mi senin bu bitmez tükenmez öfken...
Niye o hançeren hiç yumuşamaz, yumrukların açılmaz, belagatin üç-beş santigrat bile sıcaklaşamaz...
“Daha kaç madenci bedeni lazım sana”, savaş siperlerinden çıkmak, vatandaşınla barışma düzenine geçmek için..
İndir şu kibir vitrininin, şu gurur camekânının kepenklerini...
Aç şu yürek denen güzel organını...
Biraz güneş girsin, biraz hava girsin yahu...
Yeter arkadaş... Yeter, yetti artık...
Bıktık bu savaş nizamından, bu Allah’ın belası kan davası saflaşmasından...
Şu matem gününde bile sönmeyecek mi bu kin ateşi...
Bu nefret belagati şehvetsiz bir gün bile yaşayamayacak mı...
Söyle, o kini tatmin etmek için daha kaç cansız beden gerek size, bize...
Sanmayın ki, sadece ona öfkeliyim...
Madem ben “bizdenim”, “biz”e saydıracağım...
Yahu arkadaş... Felaket hâlâ kapımızda... Buzhaneler bile bedenleri hâlâ soğutamadı....
Üç yüz beden önümüzde yatıyor..
Deniyor ki, bir o kadar da içeride yatıyor...
Acı var... Istırap var...
Matemdeyiz arkadaş, yasımız var... Hepimizin yası.
Dur biraz dur, başlama ilk günden tamtamlarına...
Üç gün yasımızı tutalım...
Biraz vakar, biraz saygı, biraz sessizlik...
Bırak öteki konuşsun, sen konuşma...
Bırak mertlik de, insanlık da sende kalsın...
Sükûnet.. sessizlik...
Bırak da soğuk taşlar üzerindeki cansız beden konuşsun, yakını konuşsun. Eşi, dostu, annesi, babası, sevgilisi...
Sus biraz sus, kes şu nefret tweet’lerini, vazgeç şu “Fırsat buldum vurayım Tayyib’e” fırsatçılığından..
Matemdeyiz arkadaş, bayrakları üç gün yarıya indirdik...
Merak etme, emekçi gitti, sen yaşıyorsun, önünde günler var...
Aylar, seneler seni bekliyor bağırmak, haykırmak, yakasına yapışmak için...
Önce bir fatiha... Biraz yas...
Biraz saygı, sessizlik.
Gün, muhalif olmanın ille de münafık olmak anlamına gelmediğini gösterme günüdür...
Gün, seçimde bozulan morali, matem üzerinden bulma günü değildir.
Arkadaş... Bil ki güzelleşmiyorsun, çirkinleşiyorsun.
Haksız değilsin ama bu yolla haklı çıkamıyorsun.
Ertele biraz öfkeni, hırsını...
Şimdi matem günü, yas tutma günü...
O gencecik bedenler daha mezarına girmeden kavgayı ateşlemenin kimseye yararı yok...
* * *
Evet bir tarafa dönüyorum, “Sizlerden değilim” diyorum...
Sonra bu tarafa dönüyorum, “Arkadaş. Tek başıma da kalsam, benim matemim var, yas tutacağım. Bu vurma telaşında seninle yarış etmem” diyorum.
Bir o tarafa saydırıyorum, bir bu tarafa...
Madem ortak bir matemi bile tutamıyorsunuz...
Madem ölü canlar bile sizi bir araya getiremiyor...
Buyurun benim canlı bedenim...
Hem size saydırıyorum hem bize...
Hadi şimdi o cansız bedenler soğuk hava depolarında beklerken, unutun onları...
Unutun ve hep birlikte bana saydırın...
Saydırın ki, ne sınırı, ne ruhu, ne ahlakı ne de vicdanı kalmış şu biçare ülkede, sizleri birleştirecek bir tek şey olsun...
O kalabalık içinde iki insanı kutluyorum
KUSURA bakmayın, gördüğümü, hissettiğimi yazacağım.
Ne ötekiler, ne berikiler kimse umurumda değil...
Oraya gittim.
Yüzleri simsiyah cansız yüzler sedyeler içinde önümden geçerken gazeteciliğimden de, insanlığımdan da utandım.
Yanımda profesör Mehmet Haberal vardı...
İki metre ötemde iki insanı seyrettim.
Biri CHP’liydi, öteki AKP’li...
Biri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu...
Öteki Enerji Bakanı Taner Yıldız...
Vatandaş öfkeliydi, bağırıyor, çağırıyor, orayı terk etmelerini istiyordu.
Vatandaş haklıydı...
Gazetecilerin, televizyoncuların, siyasetçilerin, korumalarının hoyrat kalabalığı, yaralı ve ölülerin geçirileceği daracık yolu tıkıyordu.
Her iki siyasetçinin de yakalarına yapıştılar...
İki metre ötemde gözlerimle gördüm.
Her ikisi de sakin ve medeni biçimde dinlediler. Vatandaşa hakaret etmediler, cevap vermediler, izah etmeye çalıştılar. Her ikisini de tebrik ediyorum.
En muktedirin bile sessiz karşılaması gereken anlar vardır...
Biri buydu.
Biraz ağzımı bozup o adama saydıracağım
ÖTE tarafta yeniyetme bir müşavir...
Henüz sonradan bile görmemiş bir Kurtlar Vadisi mukalliti...
Kılık kıyafetine baksan adam sanırsın.
Polis nezaretinde yerdeki çocuğu tekmeliyor.
İnsanlıktan nasibini almamış, ama kalleşlik dersen, maşallah fazlasıyla nasiplenmiş.
Bak kardeşim... Sana iki çift lafım var. Sen bu fotoğrafı dünyada kimseye anlatamazsın...
Üç-beş yakınını, yandaşını ikna edersin belki, ama bil ki üçüncü kişiyi bulamazsın.
Kim verdi sana bu kudreti.
Nereden aldın sen bu gücü.
Emrinde olduğun siyasetçinin aldığı oyu, babanın malı mı sandın.
Kim, nerede okuttu seni.
Bu terbiyesizliği, bu hoyratlığı, bu kibri, bu tepeden bakışı sen kimden öğrendin...
Dua et ki, küme düşe düşe, üçüncü, dördüncü sınıf hale gelen bir Ortadoğu ülkesinde çalışıyorsun.
Medeni bir ülkede, bir demokraside sen daha o tekmeyi attığın an, dört elle, iki bacakla sarıldığın o makamı, babanın malı sandığın o koltuğu altından alırlardı. Dua et ki, standardı yerlerde sürünen bir rejimin muhafızısın. Korkudan kimse sana dokunamıyor...
Daha çok gençsin, ama bir gün sana o fotoğrafı hatırlatırlar...
Paylaş