Paylaş
“Şu köşede ayakta dur ve beyaz ayıyı hiç aklına getirme...”
***
Kardeşi ayakta durup beyaz ayıyı aklına getirmemek için büyük çaba harcamış ama sonunda pes etmiş.
“Yok aklıma getirmeden edemiyorum” demiş.
***
Çok sevdiğim “Psikart” dergisi son sayısını “Obsesyon, saplantı ve takıntı” konusuna ayırmış.
Orada okudum.
***
Klinik psikologlar, “insanın bir türlü denetleyemediği, kendi kendine durmadan ortaya çıkan rahatsız edici saplantılar” için “Beyaz ayı sendromu” kavramını kullanıyormuş...
***
Bundan bir süre önce klinik psikolog bir arkadaşım, benim durumum için “Öğretilmiş çaresizlik” teşhisini koymuştu.
Psikart dergisi de ikinci teşhisi koydu:
“Beyaz ayı sendromu...”
***
Ülkemin haline bakıyorum da...
Nereye baksak aynı şeyi görüyor, nereye gitsek aynı şeyi konuşuyor, ne zaman yalnız başımıza kalsak o aynı şeyi hatırlıyoruz...
***
“Neler oluyor bize, güzel ülkemize neler oluyor...”
Bu soru, “beyaz bir ayı” gibi hiç aklından çıkmıyor...
İSTİKLAL SAVAŞI MI İSTİKRAR SAVAŞI MI
7 Haziran seçiminin sabahında ne denmişti bize...
AKP tek başına iktidar olursa, terör biter, ekonomik sorun, işsizlik biter, dış politika düzelir...
1 Kasım’da milletin yarısı “Peki” dedi ve AKP’yi tek başına iktidar yaptı.
Sonuç ortada...
Terör içeride, dışarıda durmadan vuruyor...
Dış politika malum....
Ve dün dünyanın en önemli reyting kuruluşlarından Fitch de ekonomi notumuzu düşürdü...
Şimdi düşünelim...
Artık gerçek savaşımızın adı nedir?
“Üst akıl”a karşı istiklal savaşı mı...
Yoksa, alt aklın yarattığı bu bunalıma karşı “istikrar savaşı” mı...
BÖYLE BİR KADIN ‘BEN AŞKTA ŞANSSIZIM’ DERSE
ZİYNET Sali, Yunan şarkıcı Anna Vissi’nin çok sevdiğim şarkısı “Treno”yu Rumca-Türkçe karışık yeniden yorumladı...
İki gündür dinliyorum...
Vallahi Türk olduğum için mi bilmiyorum ama Ziynet Sali’ninki daha çok hoşuma gitti.
Daha damardan...
YouTube’da seyredin ne demek istediğimi anlarsınız...
Bu şarkıyı böyle söyleyen bir kadının Sözcü gazetesinin dünkü sayısında, “Uzun süredir depresyondayım. Aşktan yana şansım yok, hayata küskünüm” demesini anlamadım...
Böyle şarkı söylemeyi bilen bir kadın aşkta nasıl şanssız olur yahu...
Asıl şanssız onu bulamayan erkek takımında...
TURİSTLERİ ÖLDÜRMEK SEVAPTIR DİYEN BİR HOCANIN RAHLESİNDEN
MAHSUN Kırmızıgül’ün “Mucize”sini çok sevmiştim...
Çok güzel ve dürüst bir filmdi...
Türk’e de, Kürt’e de, Ordu’ya da, Anadolu’ya da sevgiyle ve hoşgörüyle bakan bir filmdi...
***
Geçen akşam onun yeni filmi “Vezir Parmağı”nı bu duygularla seyrettim.
Film fanatik İslamcı bir gazetenin neredeyse lince varan kampanyası ile karşı karşı karşıya.
***
Mahsun Kırmızıgül Diyarbakır’ın Sur ilçesinde mutaassıplıktan öte Müslüman bir ailede doğdu.
Küçüklüğü Kuran kurslarında geçti.
Orada kendisine “Turistleri öldürmek sevaptır” diyen yobaz hocaların da, İslam’ın en hoşgörülü yüzünü anlatan hocaların da Kuran kurslarına gitti...
Yani İslam’ı içinden yaşamış bir insan Mahsun...
***
“Vezir Parmağı” işte İslam’ın yobaz hocalarını, fanatiklerini tiye alan bir film.
Ama filmde İslam’ın çok güzel yüzünü de aynı güler yüzlülükle anlatıyor.
Yani kimse çıkıp “Bu film İslam karşıtı” diyemez...
***
Ama “Yobaz karşıtı” derseniz, ben şunu derim:
“Woody Allen nasıl Yahudi fanatizmini tiye almışsa, bazı filmler nasıl Hıristiyan yobazları tiye almışsa, Mahsun da onu yapmış...”
***
Film sinematografik açıdan “Mucize”nin seviyesinde değil...
Ama anlatmak istediğini en az onun kadar iyi anlatmış.
YOBAZLIĞI ANKARA SANAT GELENEĞİ İLE TİYE ALMAK
MAHSUN’un filmini şundan sevdim:
- Küçüklüğümün “Yedi Kardeşe Yedi Gelin” adlı efsane müzikalini hatırlattığı için...
***
- Yobazlıkla, gençliğimin efsanesi Ankara Sanat Tiyatrosu’nun geleneğini sürdürerek tatlı tatlı dalga geçtiği için...
***
- Başta Rana Cabbar olmak üzere, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 7 oyuncusuna rol verdiği için.
***
- Çok güzel anonim türküleri, çağdaş bir müzikale uygun biçimde yeniden düzenlediği için.
***
- Filmin yönetmeni kendisi olduğu halde, kendini ön plana çıkarmayan bir rolü yüklendiği için...
***
- İçinde bulunduğumuz dönemde bu cesareti gösterdiği için...
SONRADAN KADIN OLAN 2 KARDEŞİN GAY’LERE VE LEZBİYENLERE BAKIŞI
HİÇ şüphesiz yeni yılın başında seyrettiğim en çarpıcı dizi “Sense 8” oldu...
Diziyi, Matrix gibi bir 20’nci yüzyıl filmini yöneten, “V For Vendetta” gibi bir “karanlığa, ezilmişliğe, otoriteye isyan” filminin senaryosunu yazan Wachowski kardeşler yönetmiş...
Dünyanın 8 ayrı ülkesinde yaşayan 8 ayrı karakteri anlatıyor.
Bunlar aynı gün doğmuşlar ve aralarında bir “empati bağı” var...
Hepsi zor zamanlarda birbirinin yardımına koşuyor.
Bana göre bir 21’nci yüzyıl şaheseri...
İnsanlar arasındaki ilişkilerin her düzeyini, her türünü ele almış...
Karakterlerden ikisi gay, ikisi lezbiyen, ikisi, aralarında kast farkı olan bir Hintli kızla oğlan ve aralarında kan davası olan biri kız öteki erkek Koreli 2 kardeş...
Her bir ilişki muazzam bir hikâye ile, muazzam bir ahlak anlayışı ile ama aynı zamanda şiddetle işleniyor.
Wachowski kardeşler Polonyalı bir aileden geliyor.
Kardeşlerden biri 2006 yılında evliyken ameliyatla kadın oldu...
Öteki kardeş de geçtiğimiz yıllarda aynı ameliyatı geçirdi...
Yani artık onlar iki kadın ve bu dizi, onların kadınlık dönemlerinde yaptıkları film...
O yüzden yeni insan ilişkilerini onların gözüyle seyretmek çok ilginç...
UYARI NOTU
DİZİNİN gay ve lezbiyen ilişkilerin anlatıldığı bazı sahneler çok sert... Seyredecekseniz hazırlıklı olun.
DİZİDE NELERİ SEVDİM
SENSE 8 dizisini...
- Hem bazı insanların gay ve lezbiyenlere bakışındaki acımasızlık ve hoşgörüsüzlüğü, hem de üçüncü türden evlatlarını büyük bir anlayışla seven anne ve babaları aynı ölçüde güzel anlattığı için...
- Şiddetin ve romantizmin insan doğasındaki yerini çok iyi anlattığı için...
- Yaş günü, yılbaşı gibi özel günleri anlatışındaki olağanüstü romantizmi için...
- Romantik anlarımızın müziğini olağanüstü bir güzellikle seçtiği için.
- Sinema sanatında kurgu denilen şeyin ne muhteşem sonuçlar ortaya çıkarabileceğini gösterdiği için çok sevdim.
3 ÇOCUKLU, 2 AY ÖNCE BOŞANMIŞ BİR KADIN KAÇ GÜN SONRA ÂŞIK OLUR
INSTAGRAM hesabına “Vezir Parmağı” filminden koyduğu küçük bir video, 160 bin görüntüleme aldı...
Bu, Amerika’nın sosyal medya fenomenleri ‘Kardashian’ları falan geride bırakan bir performans...
Gülben Ergen gerçek bir sosyal medya fenomeni...
Hürriyet’te yaptığı söyleşilerde harikalar yaratıyor...
Ve her geçen gün şahsiyeti, giyimi, saç modeli, yardımlaşması ile müthiş bir rol modeli oluyor...
Bugün Hürriyet Pazar’da Ayşe Arman’a verdiği mülakattaki şu sözüne dikkat:
“Yeniden âşık olmazsam kendime ayıp ederim...”
3 çocuk annesi bir kadın...
Boşanalı daha 2 ay olmadı...
Ama yaşamaya azimli...
Helal olsun Gülben...
GÜNÜN SORUSU
YARIŞTA ATA MI JOKEYE Mİ OYNAMALI
FİLMLERDE gördüğümüz tablo şudur.
Bahisçiler genellikle atlara ve onların performansına bakarlar.
Neticede kazanan diye de bir atın adı verilir.
Ancak ekonomide durum farklı...
Harvard Business Review dergisine göre, 885 kurumsal “Venture Capital” şirketinde yapılan bir araştırma, insanların şirketlerden çok, başlarındaki yönetici takımlarının performansına göre karar verdiklerini ortaya koymuş.
Acaba siyasette de durum böyle mi...
Paylaş