Biz köşe yazarları biraz fahişe miyiz

KİTABI bana tanımadığım birisi göndermiş. İlk sayfasına da el yazısıyla şunu yazmış:

‘‘Sevgili Ertuğrul Özkök'e sevgi ve saygılarımla. 1940 doğumlu Tepecikli hemşerin.’’

Mesleği avukatlık. Adı Ergun, ama soyadını okuyamadım.

Bana Yakup Kadri'nin ‘‘Hüküm Gecesi’’ kitabını göndermiş.

Çok daha önceleri okuduğum için evdeki kitaplığa koymuştum.

İzmirli hemşerimin bu kitabı neden gönderdiğini de doğrusu anlamamıştım.

Şimdi anlıyorum...

* * *

Geçen pazar ben gazetelere bakarken, eşim Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi''ni okuyordu.

Bir ara, ‘‘Bak sana ilginç bir şey okuyacağım’’ dedi.

Kitabın hemen girişinden bir bölümün altını çizmişti.

Ben unutmuşum.

‘‘Hüküm Gecesi’’nin kahramanı bir başyazar.

Yazdığı gazetenin adı ‘‘Nidayı Hakikat’’.

Ahmet Kerim
muhalif bir gazeteci.

Eşim romanın hemen başındaki bölümü okumaya başlıyor:

‘‘Mesela o gün gazeteye yazacağı makaleyi düşünüyordu. Ona bu günlük gazetecilik, mesleklerin en gücü, en bayağısı, en şerefsizi gibi geliyordu.’’

Ahmet Kerim
mesleğe muhalefetini bu kadar ‘‘nazik’’ bir çizgide bırakmıyor.

Daha da ileri gidiyor ve köşe yazarlığını bir tür ‘‘fahişelik’’ olarak niteliyor.

Kendi kendine şunları söylüyor:

‘‘Günlük bir gazete yazarıyla bir kaldırım fahişesi arasındaki benzerlik yalnız bundan ibaret değildir. Bunun da, onun da biricik sermayesi halkın budalalığıdır. Amme efkárı bunların birinde hakikat ihtiyacını, ötekinde aşk ihtiyacını tatmin ettiğine inanır. Halbuki fahişenin verdiği aşk ne derece samimi ise gazetecinin söylediği hakikat de o derece doğrudur.’’

‘‘Nidayı Hakikat’’
başyazarı bunu düşünürken kendisinden iğrenir gibi olur ve içini, yaptığı işlerden şüpheye düşen kişilere mahsus derin bir keder kaplar.

* * *

Bu keder anında bir tetik haline gelir ve cümleleri kendisini kurtaracak bir domdom kurşununa dönüşür.

‘‘Fakat genç varlığında her düşünceden daha kuvvetli olan bencilliği birden başını kaldırır: ‘Hayır! Ben, yalnız ben, bu cins hakikat bezirgánlarından değilim' der. Her yazım kuvvetle inandığım, kuvvetle hak bildiğim bir fikrin ifadesidir.’’

Eşim bu bölümü okumayı bitirdiğinde, ağzımdan şu ifade döküldü:

‘‘Ne kadar gerçekçi bir tanım ve kimlik...’’

Genel yayın yönetmenliğimde 12 yılımı doldurdum.

* * *

Bu meslekte çok insan tanıdım. Çin atasözündeki gibi bir nehrin başında uzun süre oturdum.

Önümden çok dost ve düşman cesedi geçti.

Tıynet ve tıynetsizlikler önümde epey resmi geçit yaptı.

İnanın böyle düşünen çok köşe yazarı tanıdım. Bu mesleki egoizmi çok gördüm.

Yani ‘‘Bir tek ben dürüstüm ve fikirlerime sadığım, benim dışımdakilerin çoğu namussuz ve şerefsizdir’’ diye düşünen çok insan tanıdım.

Günün 24 saati ‘‘En namuslu benim’’ diye tafra atan tıynetsizleri fark ettim. Onların yaptıklarına şahit oldum.

Ama birçoğunun ‘‘namussuz’’ diye takdim ettiği bazı gazetecilerin içindeki düzgün, tutarlı ve sahici ruhu keşfettim.

Gazetecilerin toplumsal hayatın öteki bölgelerinde yaşayan insanlardan ne daha fazla namuslu, ne daha fazla namussuz insanlar olduklarını bizzat yaşayarak öğrendim.

Bir de okuyucunun her şeyi fark ettiğini...

Etrafımızda Ahmet Kerim tipli birçok köşe yazarı var.

Her fırsatta mesleğini yerden yere vurur. İçindeki kin midesine vurmuştur. Yazısı göğüs nahiyesinden gelen boğuk bir ‘‘gurultunun’’ harfler haline dönüşmesinden başka bir şey olmayan acayip bir isyan manifestosudur.

‘‘Peki kardeşim, bu kadar nefret ettiğin, bu kadar yerden yere vurduğun, bu kadar iğrendiğin bir yerde işin ne’’ diye sorduğunuzda, göğüs nahiyesinden gelen gurultu kesilir, bu defa cevap yerine sadece bir ‘‘gak guk’’ sesi gelir.

Ben, Ahmet Kerim’le aynı mahallede oturmuyorum.

Mesleğimi seviyorum, çok saygı duyuyorum. Bu meslekte çok güzel insanlarla tanıştım.

Ruh terkiplerinde, büyük ve küçük taraflarını, insanı insan yapan dozlarda bir araya getiren renkli simalarla birlikte çalıştım.

Ve Ahmet Kerim'in sorduğu o soruyu ben de kendi kendime sordum.

* * *

Köşe yazarlığı ile kaldırım fahişeliği arasında gerçekten bir benzerlik var mıdır?

Sonunda bu sorunun ve benzetmenin manasız olduğuna karar verdim.

İlle de bir tarif mi yapmak gerekiyor?

Ben Ortega Y Gasset'in cevabını tercih ederim.

Kendisine, ‘‘Sizin gibi büyük bir filozof nasıl olur da popüler bir gazetede yazı yazar’’ diye sorulduğunda şu cevabı verir:

‘‘Büyük bir keyifle yazıyorum. Çünkü gazetecilik bana kamu meydanında bir aristokrat olarak volta atma imkánı veriyor...’’
Yazarın Tüm Yazıları