LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
DOĞAN Hızlan'dan dinlemiştim. Bir gün şairlerin ve şirin büyüklüğünden söz ederken, muzip bir arkadaşı sözünü kesmiş.
‘‘Doğan Bey, şiir nedir biliyor musunuz’’ diye sormuş.
Hızlan şiirin ne olduğunu, sanat estetiği teorileri açısından anlatmaya çalışırken, o yine sözünü kesmiş.
‘‘Doğan Bey, şiir bir erkeğin, bir kadını beraber olmaya ikna etmek için kullandığı bir enstrümandır’’ demiş.
Yani alelade bir alet...
Tabii Doğan Hızlan'ın tüyleri diken diken olmuş.
Ama siz de fazla ciddiye alıp hemen sinirlenmeyin.
Dedim ya, muzip bir arkadaş.
Fıkradaki gibi, ‘‘Bir kadeh içince öyle abuk sabuk konuşur’’.
* * *
Yatıştınız mı, öyleyse ben de biraz provokatörlük yapayım.
‘‘Bu muzip arkadaşın söylediği şeyde hiç mi gerçek payı yok?’’
Yani aramızda hangimiz, hayatımızın bir veya birkaç gününde bir kızı veya kadını ikna etmek için dizeler okumamışızdır?
Mesela Ece Ayhan'dan...
Ne bileyim Attila İlhan, Turgut Uyar, Edip Cansever veya bir başkasından.
Hangimiz, böyle çok intim, çok mahrem bir anda, ezbere bildiğimiz birkaç ‘‘İkinci yeni’’ dizesi patlatmamışızdır?
İstisnasız bütün erkeklerin, kadınları ikna etmek için, dışardan bakıldığında çok komik görünebilecek şeyler yaptığına inanıyorum.
Nereden mi?
Canım nereden bileceğim.
Herkesten...
O nedenle Doğan Hızlan'ın muzip arkadaşının sözlerini çok kaba ve soğuk bir eşek şakası sanmayın. İçinde mutlaka belli bir gerçek payı vardır.
‘‘Belli bir gerçek payı’’ diyorsam, o miktarı da küçümsemeyin.
Bazı erkeklerin hayatında o pay, yüzde tekerleğinin neredeyse tamamıdır.
* * *
Neyse daha ileri gitmeyeyim; çünkü alacağım eleştirileri, yiyeceğim hakaretleri şimdiden hissetmeye başladım.
O nedenle son bir sözle konuyu kapayayım.
Bana göre, bu muzip arkadaşın yorumu, şiiri küçültmez, tam aksine daha da önemli bir sanat dalı haline getirir.
Ama insanların hayatı, ‘‘önde görülenlerle, gölgede söylenenler’’ arasındaki çelişkiler kronolojisidir.
İnsanlar çoğu kez, dışından ve içinden ayrı konuşurlar.
Bunu en güzel hicveden insan da ‘‘Mad’’ Dergisi'nin çizeri Sergio Aragones'tir.
Önde bir şeyler söyleyen bir insan vardır.
* * *
Ama arkadaki duvara vuran gölgesi, hep bunun aksini yapar.
Geçenlerde ‘‘Friends’’ dizisinin bir bölümünde ilginç bir tartışma vardı.
Arkadaşlardan biri, ötekilere, ‘‘Hayatınızda en çok birlikte olmayı arzu ettiğiniz kadın kimdir’’ diye soruyordu.
Hepsi, üçer beşer isim veriyordu.
Ama verdikleri isimlerin hepsi, ya sinema oyuncusu ya da ses sanatçısıydı.
Yani gerçek hayattan kimse örnek vermiyordu.
İçlerinden sadece Ross bu soruyu çok ciddiye alıp, hemen cevap vermiyordu.
İki üç gün sonra elinde yazılı bir káğıtla gelip istediği kadınların isimlerini açıklıyordu.
Ama onunkiler de sinema veya müzik dünyasındandı.
Gelin birlikte bir test yapalım.
En çok birlikte olmayı arzu ettiğiniz kadın veya erkek kimdir?
Ben benimkileri sayayayım:
İki değişmez isim:
Laura Antonelli ve Sophia Loren.
İkisi de 50'sini devirmiş.
Biri neredeyse enkaza dönmüş.
Peki yenilerden Jennifer Aniston.
Biraz da Monica Belluci.
Laetitia Casta'yı asla unutmamam lazım.
Görüyor musunuz, gerçek hayattan kimse yok.
Yani ben yakın çevreden, oradan buradan, tanıdıklardan kimseyi beğenmiyorum veya birlikte olmak istemiyorum.
Söyleyin, bundan daha büyük ikiyüzlülük olabilir mi?
* * *
Olamaz!
Ama diyorum ya, dıştan ve içten söylenenler farklıdır.
Aslında, dışardan söylenen, yani fiziki olan şeyler hayal, içten söylenen, yani fiziki olmayanlar ise gerçektir.
İnsan denen varlığın en büyük simyacılık gücü budur.
Gerçekle hayalin yerini değiştirebilmek.
Yani kelimenin tam anlamıyla ikiyüzlülük...
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları