Bir hergelenin şanslı günü

GEÇEN cuma sabahı çok güzel bir mood’da uyandım.

Kahvemi koynuma alıp, sere serpe uzandım.

Allah’a bir kere daha şükrettim.
Bazen kendimi, “Şanslı bir yıldızın altında doğmuş” hissediyorum.
Öyle bir günümdeydim.
Sabah aylaklığımın keyfini sonuna kadar çıkardım.
İçimde, derinlerde bir yerde Rod Steward söylüyordu.
“Some guys have all the luck...”
Evet, kendimi dibine kadar şanslı, dibine kadar mutlu hissettiğim bir gündü.
DÜŞÜK BEL BLUCİN GÜZEL BEYAZ GÖMLEK
Öğle yemeğinde Kevin Spacey’le birlikte olacaktım.
Bu olağanüstü aktörle güzel bir İstanbul öğleden sonrası yaşayacaktım.
Sol tarafımda bu yemeği düzenleyen IWC saatlerinin Türkiye’deki yöneticisi Aylin Aydın, sağımda ise Kevin Spacey oturuyor.
Olağanüstü Amerikalı bir aktör. Ama 8 yıldır Londra’ya yerleşmiş ve şimdi Shakespeare oynuyor.
Sohbetimizden önce izlenimlerimi yazayım.
Çok sempatik bir insan.
Paçaları kıvrılmış, beli düşük bir blucin giymiş. Üzerinde onu çok açmış beyaz bir gömlek var.
Bir insan yaptığı işten çok tatmin alıyorsa; mesleğinin Olimpos’una tırmanmışsa, en önemlisi, hak etmişse...
Onda müthiş bir özgüven oluşuyor.
Rahat konuşuyor. Bonkörce konuşuyor. Dil cimrisi değil. Kendini anlatıyor. Kendinle dalga geçiyor.
Ve çevresini eğlendiriyor.
“Eğlendirmek” kelimesini işte bu yüzden çok seviyorum. Artık her meslek, aslında bir eğlendirme mesleği haline geldi.
OLAĞAN BİR ŞÜPHELİ GİBİ NASIL YÜRÜYOR
Kaç yaşında oynamaya başladınız diye sorduğumuzda, “8 yaşında” cevabını alıyoruz.
Amerika gibi devasa bir pazarı bırakıp Londra’nın çok daha dar tiyatro sektörüne neden girdi?
“Sinemada bir rolle zirve yaptığınız zaman iş orada donuyor. Daha iyisi yok. Ama tiyatroda her akşam, ertesi gün daha iyi yapma şansına sahipsiniz.”
Bir de şu ilginç gözlemi yapıyor:
“Sinema yönetmenin sanatı. Tiyatro ise oyuncuların sanatı.”
Bu oyuna başladığından beri 6-7 kilo vermiş. Her akşam o hareketleri yapmanın zorluğunu anlatıyor.
“Ama bunun dışında hiç öyle yürümüyorum” diyerek harika bir espri yapıyor.
“Olağan Şüpheliler” filmindeki o meşhur Kayser Soze yürüyüşünü tekrarlıyor.
Henüz İngiliz vatandaşı değil. Ama İngiltere ona “Commander” unvanı vermiş.
Bu ne anlama geliyor diye sorunca, “Yani savaş olursa ilk becerilecek insan sizsiniz” diyor gülerek.
Aylin Aydın, “Üç buçuk saatlik bir oyunun tamamını nasıl ezberleyebiliyorsunuz” diye sorunca, “Sözleri bir aklınızla kaydediyorsunuz, bir de kalbinizle. Bu ikisi olunca bazı şeyler kendiliğinden geliyor” diyor.
Kendisi çok net bir Amerikan İngilizcesi konuşuyor. Ancak çok iyi İngilizce konuşan Türk seyirciler bile oyundaki ağır İngiliz aksanıyla yaptığı konuşmaların bir bölümünü anlamamış.
“İngiliz seyircilerin bir bölümü de anlamıyor” diyor.
Bu arada öğreniyoruz ki, Shakespeare oyunlarında bile bir tuluat payı varmış. Bazı geceler kelimeleri, hatta cümleleri değiştiriyormuş.
“Ama o cümleleri çok büyük bir inançla söylediğiniz zaman kimse fark etmiyor” diye devam ediyor.
ÇALAN CEP TELEFONUNA CEVAP VERDİM YANLIŞ YAPTIM
Türkiye’deki seyirci hakkındaki görüşlerine gelince...
İlk akşam protokolmüş. Protokollerde herkesin oyunları çok ciddi izlediğini söylüyor. O nedenle İngiltere’de ilk geceyi hep halka oynarlarmış.
İstanbul’da da en canlı seyirciyi geçen perşembe akşamı görmüş.
Oyun sırasında en etkilendiği anları, seyircinin alkışları karşısında ne hissettiğini soruyoruz. “Benim için en önemli anlar, seyircinin çok güldüğü, çok alkışladığı değil, en sessiz biçimde izlediği anlardır. O anlar performansınızın en zirvesindeki anlarınızdır.”
Ama öyle anlarda da bazen çok ilginç şeyler oluyormuş.
Bir gün bir oyunun en sessiz anında seyircilerden birinin cep telefonu üst üste 6 kez çalmış.
“Bacaklarımın ucundan giren bir elektrik beynime kadar çıktı” diyor.
Altıncı çalışının sonunda kendini tutamamış ve “Şu an meşgulüz” diye haykırmış. “Yanlış yapmışım. Çünkü bir anda herkes elini cebine atıp, kendi telefonunu kontrole başladı. Bütün konsantrasyonumuz gitti” diyor.
MUTLULUK BULAŞICIYSA VE SİZE DE BULAŞMIŞSA
Diyorum ya dün çok şanslı bir günümdeydim.
Olağanüstü bir aktörle öğle yemeği yedim.
Olağanüstü bir insanla yan yana oturup sohbet ettim.
Kendine güvenli, başarılı, kendiyle barışık insanları özlemişim.
Hele hele bu mutluluk duygusu bulaşıcı ise ve benim gibi şanslı bir hergeleye de bulaşmışsa...
Virüsün tadını çıkarırsınız...
Yazarın Tüm Yazıları