GÜRCİSTAN’ın içine düştüğü durumu görünce, aklıma yıllar önce New York Times’ta okuduğum bir cümle geldi.
Gürcistan Devlet Başkanı Şevardnadze, devrilmeden bir yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmişti.
Orada yaptığı konuşmada şöyle şaşırtıcı bir şey söylemişti:
"Biz Rusya’nın güney ucu değil, Türkiye’nin kuzey ucuyuz."
Eski Sovyet ülkelerinde böyle krizler ortaya çıktığı zaman bu bölgenin eski büyük liderlerini düşünürüm.
Azerbaycan’da Haydar Aliyev.
Kazakistan’da Nazarbayev.
Gürcistan’da Şevardnadze.
Her üçü de Sovyet dönemini yaşamış, o rejimde üst düzey görevler almış tecrübeli kişilerdi ve büyük bir siyasi dehaları vardı.
Saakaşvili daha demokratik bir insan olabilir.
Ama Gürcistan’ın, bu geçiş döneminde Şevardnadze’nin tecrübesine ve diplomatik maharetine ihtiyacı vardı.
Çünkü o, Rusya’yla dans etmenin sınırlarını çok iyi bilen bir devlet adamıydı.
Azerbaycan için ise böyle bir tehlike yok.
Çünkü İlhan Aliyev, babasının ortaya koyduğu denge politikalarını aynı maharetle sürdürüyor.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini de yıllar boyunca Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in belirlediği gerçekçilik politikası belirledi.
Çünkü Demirel de, yukarıda adlarını saydığım büyük liderler kuşağının bir üyesiydi ve bölgenin bütün aktörleriyle şahsi ilişkileri vardı.
Öyle ki, Ankara’da bazı sorumsuz kişilerin Bakü’de yapmaya çalıştıkları darbeyi, Aliyev’e bizzat o haber vermişti.
Orada da kalmamış, tereyağından kıl çeker gibi, bu kişilerin Türkiye’ye getirilerek iki kardeş ülke arasında ilişkilerin bozulmadan devamını sağlamıştı.
* * *
Buradan şu noktaya gelmek istiyorum:
Karadeniz’de durum sandığımızdan daha tehlikelidir.
Bugün manşette Rus askeri yetkilinin sözlerini okuyacaksınız.
Karadeniz’deki yabancı gemiler 21 gün içinde çekilmediği takdirde, "İlk sorumluluk Türkiye’nin olacaktır" diyor.
Bizim değerlendirmemize göre, Montrö Sözleşmesi Türkiye’ye böyle bir sorumluluk yüklemiyor.
O nedenle bu sözlerin daha iyi formüle edilmesini arzu ederdim.
Çünkü Türkiye ve Rusya’nın bugünkü durumda birbirlerine karşı mümkün olduğunca nazik bir diplomasi yürütmelerinde yarar var.
* * *
Türkiye ne yapmalıdır?
Bu konuda çok yaratıcı olmaya gerek yok.
Demirel politikalarının aynısını izlemek yeterli olabilir.
Çünkü Rusya, bizim için hem ekonomik hem stratejik açıdan, sandığımızdan çok ama çok daha önemli bir ülkedir.
Allah için son 20 yılda en zayıf yerimiz olan PKK terörü konusunda bizi rahatsız edecek davranışlardan özenle kaçındı.
O nedenle bu olayda ABD’ye ve Rusya’ya eşit mesafede durmak bile yeterli olacaktır.
Yani, son zamanların modası alan "aktif politikaya" burada hiç ihtiyaç yok.
Tam aksine bundan kaçınmakta yarar bile var.
Sonunda bu olay, bölgesel gerçekleri tanımamakta direnen tecrübesiz Saakaşvili’nin tarihi hatasının sonucudur ve bunun vebalini ödemek de öncelikle ona aittir.
Dolayısıyla, kimsenin bizden Saakaşvili’den daha çok Gürcistan’ı düşünmemizi isteme hakkı yoktur.
Ben başbakan olsam, bugünlerde gider Demirel’in bir kahvesini içerdim.
Bu ziyaret ne Demirel’e şan, ne de Başbakan’ın gücüne zaaf getirirdi.
Bazen bir fincan tecrübe kahvesinin hatırı, hem memleket hem bölge için çok çok yararlı olabilir.
* * *
Görüyor musunuz, o şişkin egom yine kendini tutamadı.
Kendi kendine mırıldanıp ahkám kesmeye başladı.
Ama ne yapayım. Dört yıl boyunca Hürriyet’in Moskova Temsilciliği’ni de yaptım ve bu konuda benim de biraz tecrübem var.