Bir döneğin zamanlı ölümü

DOKUZ Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece bir dönek öldü.

Haberin Devamı

Bu ölüm, benim neslimin samimi hikâyelerinden birinin sonuydu...

Kim bilir belki de başlangıcı...



Bir  döneğin zamanlı ölümü

 

Adı Andre Glucksmann’dı.
1937 yılında, Filistin göçmeni Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Fransa’da dünyaya gelmişti.
Yeni bir vatan bulduklarını zannederken, yükselen Nazizmin kucağına düşmüşlerdi.
Babasını daha savaşın başında kaybetmişti. Annesi Nazilere karşı direnişe katılmıştı.


* * *


Hayatının geri kalan kısmı “di”li geçmişle devam etti.


* * *


Paris’in yoksul mahallelerinden birinde büyüdü ve o dönemin en zor elde edilen eğitim dallarından biri olan felsefe eğitimine kabul edildi.
Aydın olmanın, Marksist olmak anlamına geldiği yıllardı ve herkes gibi o da Marksist oldu.


* * *

Haberin Devamı


Bu düşüncesi, en ünlü sağcı felsefecilerden biri sayılan Büyük Raymond Aron’un asistanı olmasına engel değildi.
Çünkü orası Fransa’ydı ve düşünce farklılıkları felsefi dostluklara, entelektüel yoldaşlıklara hiç mani değildi.
1968 Mayıs olayları başladığında, sadece entelektüel saflarda değil, aynı zamanda sokaklardaydı.
Aydın olmanın, ille de sokaktan kopmak anlamına gelmediği yıllardı.


* * *


Sonra Marksizmin Sovyet versiyonu ile bozuşma yılları geldi.
Macar ayaklanması, Çekoslovakya’nın işgali ve onu izleyen olaylar onu Mao’nun kültür devrimine sürükledi.
Sartre’la omuz omuza çalıştıkları, sokaklarda omuz omuza sattıkları “Halkın Davası” gazetesi o günlerin eseriydi...


* * *


Sonra onunla da arası bozuldu...
Aydın olmanın, ille de kitlesel bir harekete ait olmak anlamına gelmediği yalnızlık yıllarıydı.


* * *


Ama bu tek başınalık, onu hiç beklemediği, hiç alışık olmadığı bir izdihama götürecekti.
Pop felsefeye...
Önce Marksizmle biletini geri dönüşü olmayacak şekilde kestiği “Aşçı ve İnsan Yiyenler” kitabı gelecekti...
Bir tür “Elveda başkaldırı” yani...


* * *


Kitap hiç beklemediği şekilde onbinlerce sattı.
Sonra televizyonlardaki tartışma programları geldi...
‘Marksist başkaldırıya elveda’ aslında onun, bu dünyadaki gerçek ıstıraplara, hakiki acılara, vicdansızlıklara başkaldırışına “Merhabasıydı”...


* * *

Haberin Devamı


Sartre ve Aron’la birlikte Fransa Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing’i botlarda ölüme terk edilen Vietnamlı mültecilere yardım için ayağa kaldıran insanlardan biriydi.
Damarındaki mülteci kanı, onu bu insanların acısıyla kan kardeşi yapıyordu.


* * *


Bütün dünyayı Milesoviç zulmüne karşı isyana çağıran yeni filozofların ön sırasında o vardı. Suriye’deki zulüm için de ilk bayrak kaldıranlardandı.


* * *


Her döneğin alınyazısında olduğu gibi, onun yolu da liberal siyasetle kesişti.
Sarkozy’ye destek veren yeni filozofların en hızlısı oydu.


* * *


Ama liberalizmi otoriter rejime dönüştüren ‘Sarko’yla, her dönek gibi onun yolu da ayrıldı.
Sarkozy’ye ilk küsen aydınlardan biri o oldu.


* * *

Haberin Devamı


Fransız filozofu Andre Glucksmann 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece öldü.
Sartre ve Foucault’nun temsil ettiği eski felsefe kuşağı ile yeni filozoflar arasındaki eksik olmaması gereken halkaydı o.
Onun hayatı, biraz de benim kuşağımın iniş çıkışlarının hikâyesidir.


* * *


Tutarlı olmayı, hiç
değişmeyen fikirlerde, kireçlenmiş önyargılarda aramayan bir
nesildir bizimki...
Çok sancılı olsa bile, kolayca dönüveren bir nesildir bu.
Yalnızlaştıkça popülerleşen, popülerleştikçe yalnızlaşan bir nesil.


* * *


Kalabalığa karşı yürümeye cüret eden, hakarete uğramayı göze alıp kendi yoluna giden bir kuşaktır bu...
İnişlerin, çıkışların, küsmelerin kuşağıdır...


* * *

Haberin Devamı


Ama her sahici insan gibi, barışmayı çok iyi bilen insanlardır.
Dönüşleri zor ve sancılı, barışmaları kolay bir kuşak.


* * *


Gelirler, geçerler ve miras olarak geriye bir tek öfke bırakırlar.
Bu öfke, aynı zamanda en büyük hüzünleridir...
Yani Çetin Altan’ın hüznü...
Hayal ettiği ülkeyi göremeden ölmek...

 

Galiba ben de haklıyım, savcı da haklıymış

 

DÜNKÜ yazımda, Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla hakkımda hazırlanan fezleke için ifadeye çağrılmadığımı yazmıştım.
Dün Sabah gazetesinden bir arkadaşımız arayarak, böyle bir davetin yapıldığına dair ellerinde belge bulunduğunu söyledi ve belgeyi gönderdi.
Savcılıktan değil, ama Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden gelen iki polis memurunun Hürriyet’in avukatlarından birine bunu tebliğ ettiğine dair de bir imza almışlar.
Avukatlarımız herhalde işlerinin çokluğundan bunu bana iletmediler. Dolayısıyla ben de ‘İfademi almadı’ diye savcıya haksızlık etmişim.
Yine de şunu söylemeden edemeyeceğim.
Silivri savcıları, Ergenekoncular bizi dinletti diye, şikâyetçi olmamız için beni cep telefonumdan bulup ifademi almaya davet ettiler.
İslam Tevhid davasında “Paralelciler beni dinletti” diye şikâyetçi olmamı isteyen savcılar beni cep telefonumdan bulup ifade vermeye davet etti.
Keza Ankara’da benzer “Paralelci” dinlemeleri için Terörle Mücadele beni Akbük’te yazlık evimde bulup, acil olduğu için oraya gelip ifademi aldı.
Sitemim kesinlikle sayın savcıya değil. Adalete olan saygıma gölge düşmemesi nedeniyle bu hassasiyeti gösteriyorum. Güvenlik Şube Müdürlüğü’nün yazısından bir başka gerçeği daha öğrendim.
Hakkımdaki soruşturma 4 Eylül günü açılmış. Bense 3 Eylül günü bir davet dolayısıyla 2 günlüğüne Hindistan’a gitmiştim.
Diyeceğim yurtdışına gitmem, ifade vermeye gitmemem için bir neden olamaz.

 

Tavsiye

 

Haberin Devamı

DÜN gece John Wick filmini seyrederken harika bir şarkı keşfettim. Kaleida’nın “Think” adlı şarkısı. Herkese tavsiye ederim.

 

 

Bravo Onur

 


HERKES Serra Yılmaz’ı yaptığı bir espriden dolayı yerden yere vuruyor. Hürriyet’te Onur Baştürk, “Ne var bunda” diye sordu. Nedir bu kendimize güvensizlik, kendimizi ti’ye alamama hali yahu?... Bu kadar mı kaybettik, eğlenme, dalga geçme cesaretimizi... Ağzına sağlık Serra. Harika arkadaşımsın. Yaşa Onur...
Tam tanıdığım harbi
adamsın.

 

Engin Ardıç’ın ya nazarı değdi ya tecrübesi konuştu

 

HAFTA sonu yurtdışında gazete okumadığım için dönüşte öğrendim.
Sabah yazarı Engin Ardıç, benim Barcelona’ya gittiğimi öğrenince yazmış.
“Orada abuk sabuk şeyler yersin, dikkat et zehirlenme” demiş.
Tabii, hemen anlayacağınız gibi, bunları kendi üslubuyla yazmış.
Vallahi haklı çıktı.
Döndüğümden beri hasta döşek yatıyorum. Tam da onun söylediği gibi oldu.
Ama Allah’tan eve döndükten sonra... Dilerim nazarı değil de tecrübesi konuşmuş olsun.

Yazarın Tüm Yazıları