Bir baktım ki siyah çocuklar Müslüman arkadaşlarını dövüyor

New York“BENİM için 11 Eylül, 12 Eylül günü başladı. O gün baktık ki, iki gün önce aynı mahallede oynayan Afrika kökenli Amerikalı çocuklar, Müslüman çocukları dövmeye başladı. Hepimiz şoke olduk.”

Haberin Devamı

Bir baktım ki siyah çocuklar Müslüman arkadaşlarını dövüyor
Bu sözleri söyleyen kişi “Geoffrey Canada” adlı bir Amerikalı.
 New York’ta “Harlem Bölgesi Çocuklar Fonu”nun başkanı.
“11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı sizin hayatınızda neleri değiştirdi” sorusuna bu hatırasını anlatarak başlıyor cevabına.
“O çocuklar arkadaşlarını döverken yurtseverlik yaptıklarına inanıyorlardı” diye devam ediyor.
Terör iki gün önce “İkiz Kuleler”e uçakla dalmış ama asıl parça etkisini New York’ta Kuzey Afrikalıların oturduğu 125’inci Sokak’ta yapmıştı.
“Vatansever Amerikalı” siyah çocuklar, “terörist” diye gördükleri Kuzey Afrika kökenli  çocukları dövmeye başlamışlardı. Oysa onlar daha 2 gün önce hep birlikte oynuyorlardı.
Amerika Birleşik Devletleri, tarihinin en büyük travmalarından biri olan “11 Eylül saldırısı”nın onuncu yılını anıyor. Ben de bunun için New York’tayım ve toplumun geçmiş 10 yılıyla hesaplaşmasını, merak ve ibretle seyrediyorum.

Haberin Devamı

EKRANIN KENARINDAKİ ‘CANLI’  KELİMESİNİ GÖRMESEYDİM

O günü çok iyi hatırlıyorum. Hürriyet’in Yazı İşleri katında toplantıya girmek için yürüyordum. Gözüm salondaki büyük televizyon ekranına takıldı. Tanıdık bir binadan dumanlar çıkıyordu.
Önce bir film zannettim. Ama ekranın kenarında “Canlı” kelimesi yazılıydı ve spiker çok heyecanla bir şeyler anlatıyordu.
Tam o sırada ikinci bir uçak öteki binaya girdi.
O görüntüler, 10 yıl boyunca benim aklımdan çıkmadı. Benim aklımdan, dünyanın da gündeminden çıkmadı. En önemlisi bütün dünyanın hafızasından hiç çıkmadı.
Çünkü o saldırı, Amerika Birleşik Devletleri’ni, dünyayı ve özellikle de Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini köklü biçimde değiştirdi.
Bütün Amerika’da televizyonlar, gazeteler, dergiler, “Özel Anma” durumuna geçmiş durumda.
Bu yazıyı yazdığım sırada saat 05.30. Henüz güneş doğmadı. Ama eğlence kanalları dışında, açtığım televizyonların çoğu, “Ground Zero” denilen olay yerinden canlı yayın yapıyorlar.
11 Eylül saldırısı Amerikan hayatında ve hafızasında çok şeyi değiştirdi. Kurumlar yeni yapılanmalara, yeni anlayışlara gitti.
Bunların iyi mi kötü mü olacağını önümüzdeki 10 yıl çok daha iyi gösterecek. Amerikan toplumu şimdilik, “Anıyor” ve  bir “Ara bilanço” çıkarmakla yetiniyor.

Haberin Devamı

KAHRAMAN İTFAİYECİLER NEDEN ÖLDÜ

“BROOKLYN’DEKİ GÖREVLİ ‘ORADAN  ÇIKIN’ DİYE HAYKIRIYORDU, AMA”

Brooklyn’de yeni yapılmış bir binadayız. Burası FDNY’ın (New York İtfaiye Departmanı) yeni binası.
“FDNY”, 11 Eylül saldırısında en fazla can kaybı veren kamusal kurum oldu. Olay sırasında 343 itfaiyeci hayatını kaybetti.
Kurum, binası dahil, 10 yılda baştan sona yeniden yapılandı. Bakın bir saldırı toplumun en önemli kurumlarından birini nasıl değiştirdi.
Önce “McKinsey” şirketine bir rapor ısmarlandı. Raporda şu sonuçlar ortaya çıktı:
Kurumun haberleşme sistemi berbattı. Genel merkez, olay sırasında kaç itfaiyecinin görev aldığını, elemanlarının nerede bulunduğunu bilemiyordu.
O nedenle en acil kararlar bile uçtaki insanlara iletilememişti. Çünkü itfaiyecilerin kullandığı haberleşme sistemi çok geriydi ve  binanın içinde çalışmıyordu.
En trajik olanı ise şuydu: Binaların yıkılacağı anlaşıldığında, içerdeki itfaiyecilere “Derhal binaları terk edin” talimatı bile iletilememişti. Brooklyn’deki merkezde haberleşme biriminin başındaki yetkili “Çıkın, çıkın oradan” diye bağırıyordu ama binadaki arkadaşları duymuyordu.

Haberin Devamı

AKIL ALMAZ HATA:

KRİZ YÖNETİM MERKEZİ BİNANIN ALTINDA KALDI

Olay patladığı anda, izindeki itfaiyeciler kendiliklerinden olay yerine koşmuş ancak genel merkezin yönlendirmesini beklemeden  hepsi doğrudan binaların lobilerine dalmışlardı.
Kurum şunu çok iyi görmüştü: Fedakârlık çok takdir edilecek bir şeydir ama kör fedakârlık hayata mal olabilir.
Kurumun geç anladığı bir başka gerçek de şuydu: Bu çapta bir olayı yönetmek için havada mutlaka bir helikopterin bulunması gerekiyordu. Nitekim New York Polis Departmanı’nın böyle bir helikopteri olduğu için hem daha az kayıp vermiş hem de daha etkili çalışmıştı.
Bir kritik hata da “Krizi yönetmek için” kurulan merkezin yerleşiminde görüldü. Bu merkez, İkiz Kuleler’in hemen yanı başına kurulmuştu ve çöken kulelerden birinin altında kalmış, kriz yönetimi de darmadağın olmuştu.

Haberin Devamı

10 YIL SONRA: İTFAİYENİN DE ARTIK BİR HELİKOPTERİ VAR

“FDNY” bugün Brooklyn’de yeni bir yönetim merkezine sahip.
Artık havadan kontrol yapan bir helikopteri var.
Çok güçlü bir haberleşme sistemi kuruldu. New York’taki bütün binalara aktarma istasyonları yerleştirildi.
Kurum ilk gerçekçi tatbikatını, 2 yıl önce bir yolcu uçağı Hudson Nehri’ne zorunlu iniş yaptığında gerçekleştirdi. Önce bunun yeni bir terörist atak olduğu sanıldı. Olay hakkında ilk sağlam bilgiyi ve tam yolcu listesini FDNY sağladı.

İSTİHBARAT VE CIA TARAFINDA NELER OLDU

Tabii ki en büyük değişimleri yaşayan kurumlar Amerikan istihbarat servisleri oldu. İşte size 10’uncu yıl anmaları sırasında çıkarılan bilançodan ilginç bazı bilgiler:

Haberin Devamı

14 YIL SONRA CIA’E YENİDEN  ‘JAMES BOND İZNİ’ VERİLDİ

CIA’in operasyonel faaliyetlerinde köklü bazı değişiklikler oldu.
Başkan “Gerald Ford” kurumun dış ülkelerde siyasi suikastlar düzenlemesini yasaklamıştı. Başkan “Reagan” 1986 yılında, CIA bünyesinde yeniden “Eylem birimleri” oluşturulmasına izin verdi.
Şimdi öğreniyoruz ki ABD yönetimi, bundan 14 yıl sonra 1998’de “Öldürme iznini” yeniden vermiş.
Üstelik bu izni yeniden veren başkan kim? “Bill Clinton”, yani Demokrat bir başkan. 2001 yılındaki saldırıdan 3 yıl önce, “Usame Bin Ladin” ve üst düzey yöneticilerinin öldürülmesi için ilk izni o vermiş.
Son 10 yılda olup bitenlere gelince.

CIA, AMERİKAN VATANDAŞLARINI  BİLE ‘ÖLDÜRME İZNİ’ ALMIŞ

Bütün istihbarat birimleri “merkezi bir otoriteye” bağlandı.
İstihbarat örgütlerinde Arapça bilen eleman sayısı 3 kat arttırıldı. Dışişleri’ndeki Arap uzmanlarının sayısı 2 katına çıkarıldı.
İstihbarat birimleri sadece “Önleyici bilgileri” toplamakla kalmadı, aynı zamanda “Yok edici operasyonlara” ağırlık verdi. “James Bond” filmlerinden öğrendiğimiz “Licence to kill”, (Öldürme izni) stratejisi yeniden hayata geçirildi.
Bu tür bilgileri vermekten kaçınan CIA’in bu süre içinde, “Drone’larla” (İnsansız, uzaktan kontrollü uçaklarla) 2000’e yakın militanı öldürdüğü tahmin ediliyor.
İlginç bir durum da şu: Öldürücü operasyonlar Obama döneminde çok daha arttırıldı. Sadece 2010 yılında 114 Drone operasyonu yapıldı.
Öldürme izni, Amerikan vatandaşlarına da uygulandı. CIA’in böyle bir eylem için sadece “Ulusal Güvenlik Konseyi” ile istişare yapması yeterli oldu. Ancak bu iznin kaç Amerikalıyı öldürmek için kullanıldığı bilinmiyor.

AMERİKALININ GÖZÜNDEKİ AMERİKA ŞİMDİ DAHA MI BÜYÜK

“Newsweek” dergisi, “Eğer 11 Eylül olmasaydı bugün Amerikan halkının düşüncesinde neler farklı olabilirdi” sorusuna cevap arıyor.
11 Eylül’den önce Amerikalıların sadece yüzde 13’ü, ülkelerinin “Tek dünya lideri” olması gerektiğine inanıyormuş. Yüzde 33’ünden biraz azı da “Daha yüksek savunma harcaması” yapılması gerektiğini söylüyormuş.
Peki 11 Eylül bunlardan neyi değiştirdi? Her ikisinin de yükseldiğini tahmin ediyorsunuz değil mi?
Hayır öyle değil.
Son yapılan bir araştırmaya göre “Tek liderliğe inanan” Amerikalıların oranı yüzde 12. Yani aynı kalmış.
Asıl ilginç olanı ise şu: “Savunmaya daha çok bütçe ayrılmalı” diyenlerin oranı yüzde 30’lardan yüzde 26’ya düşmüş.
Amerika son 10 yılda İslam dünyasında 3 lideri düşürdü. Peki bunu başaran Amerika’nın vatandaşlarına göre ülkeleri 10 yıl öncesine göre daha mı güçlü?
Cevap: Hayır.
2001’den önce, ülkelerinin 10 yıl öncesine göre daha az güçlü olduğuna inanan Amerikalılar yüzde 25’ti. Bu rakam bugün yüzde 41’e çıktı.

AMERİKALILAR NE YAPARSA TERÖRİST KAZANMIŞ OLUR

Usa Today gazetesi, 8 Eylül 2011 günü şu manşetle çıktı:
“... Veya terörist kazanır”
Yani “Şunları yaparsak terörist kazanır” demek istiyordu.
İşte o ilginç liste:
Eğer korkup apartmanlarımızın bodrumlarına kaçarsak; okullara, maçlara gitmekten vazgeçersek;
Eğer birtakım “Günah keçileri” bulup, onlara saldırırsak;
Eğer; güvenlik gerekçesiyle özgürlüklerimizden vazgeçersek;
Eğer binlerce alışkanlığımızdan vazgeçersek;
Terörist kazanır.

BURASI ABD; BU ZİHNİYETLE DALGA GEÇENLER DE VAR

Buna karşılık bu düşünceyle dalga geçenler de var. Mesela, şehirdeki çevreci hareketlerle ilgili “Urban Dictionary” adlı internet sitesi, havayı kirlettiği ve çok yakıt harcadığı gerekçesiyle şehirlerde yasaklanmasını istediği 4 çekerli ciplerle ilgili şu espriyi yapıyor:
“Dört çekerli cipleri almaya devam edin, yoksa terörist kazanır.”

BAZILARINA GÖRE 10 YILLIK SAVAŞTA TERÖRİST KAYBETTİ

El Kaide liderlerinin çoğu öldürüldü.
Terör örgütleri “Arap baharı”nı etkilemeyi başaramadı.
10 yıl içinde ABD topraklarında İkiz Kuleler gibi etkili bir terör eylemi olmadı.
Amerikan ekonomisi büyümeye devam etti.
Amerikan halkı eskisine göre çok daha birleşmiş durumda.

BAZILARINA GÖRE İSE BU SAVAŞI TERÖRİST KAZANDI

Amerikan halkının yüzde 17’si teröristin kazandığına inanıyor.
Amerika, çok maliyetli iki dış savaş yapmak zorunda kaldı. Birçok Amerikan vatandaşı hayatını kaybetti. Ekonomi zora girdi.
ABD’nin kendi içinde teröristler çıktı. “Fort Hood” katliamcısı ve “Times Square” bombacısı bunun örneklerinden sadece ikisi.
Müslüman dünyayla gerilim daha da arttı.
El Kaide’den bağımsız çalışan terörist hücrelerin sayısı arttı.
Terörü önleyeceğiz diye Amerikan vatandaşlarının hak ve özgürlükleri ihlal edildi.

NOT: Bu yazıdaki bilgileri, gazetelerden, dergilerden ve televizyon kanallarındaki anma programlarından derledim.

Yazarın Tüm Yazıları