Paylaş
Sizden bir satır bekliyorum. Bir satır, küçücük bir empati cümlesi.
Mesela, “Türkiye’nin en etkili muhafazakâr kadın yazarlar” diye büyük saygıyla anlattığım arkadaşlar.
Nihal Bengisu Karaca, Ayşe Böhürler, Fatma Barbarosoğlu, Hidayet Şefkatlı Tuksal, Emine Şenlikoğlu, Fatma Bostan Ünsal...
Mesela sen, yazdığın her romana büyük değer verdiğim Sibel Eraslan...
Senden, bir-iki cümle bekliyorum.
Sen ki, “Saklı Kitap”ında, ikna odalarından çıkan saçları köküne kadar kazınmış o kızın trajedisini ta şurama çakan yazar arkadaşım.
Evet senden, hepinizden birkaç cümle bekliyorum.
Şu Dolmabahçe müezzini için birkaç cümle...
Hani o “Ben Müslüman’ım, benden yalan söylememi beklemeyin” diyen düzgün insan var ya...
Hani o Türk filmlerinde yıllarca radikalize edildiği için şikâyet ettiğiniz din adamına, hepimizin gözünde en saygın itibarı veren müezzin...
İşte onun için sizden birkaç cümle bekliyorum.
Nedir bu Allah aşkına?
Bir cümlelik soru için 6 saat sorgulama...
Soru:
“Camide içki içildi mi?”
Cevap:
“Ben görmedim...”
Sormak ve cevabını almak on saniye bile sürmüyor.
On saniyelik bir soru için, 6 saatlik işkence...
Açık açık soruyorum:
Bu da erkeğin “ikna odası” değil mi...
Hadi muhafazakâr erkeği bıraktım. Hırsı, ihtirası, ideolojisi gözünü gönlünü kapatmış.
Diyelim ki, onların gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler...
Ya siz? İkna odalarında haftalarca, aylarca, yıllarca kişiliğinizi savunmuş siz kadınlar...
Yok mu söyleyecek birkaç çift sözünüz.
Nedir bu ya... Nedir Allah aşkına, küçük bir caminin mütevazı bir müezzinine çektirilen bu azap, yapılan bu işkence...
Dili var...
“Görmedim” diyor.
Vicdanı var...
“Teslim olmuyor...”
İnancı var...
“Yalan söylemiyor...”
Yok mu içinizden Mümin’in şerefini kurtaran bu insana destek verecek biri...
Gezi, bu mahallenin hem önyargı duvarlarını, hem korku duvarlarını yıktı.
Siz de yıkın... Görelim artık birbirimizi...
El sıkışalım, helalleşelim, Atiye Sokak’ta oturalım, At Pazarı’nda dolaşalım, Kordon’a çıkalım...
Ve her türden inancın vicdanına hep birlikte sahip çıkalım.
Polis devleti vicdanımızı da ikna odalarına almaya başladıysa...
Artık kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı demektir...
Ne kadınlığımız, ne erkekliğimiz...
Türkiye’yi HBSMTBE mi yönetiyor Gezi bu sınıfı değiştirecek mi
GÜNLERDİR kafamı kurcalayan en büyük soru şu:
“Gezi ruhu, Türkiye’nin WASP’ını değiştirdi mi?”
WASP sosyolojik ve siyasal anlamda bir Amerikan deyimi.
Amerika’yı yöneten sınıfın sosyolojik profilini anlatmak için kullanılıyor.
Şu kelimelerin baş harflerinden oluşuyor:
“Beyaz, Anglo Sakson, Protestan...”
Kennedy Katolik’ti, Obama ise siyah.
Yani bu kavram artık Amerika’yı yöneten sosyal kimliği anlatmıyor.
Türkiye farklı bir ülke. Bugüne kadar yöneten kimlik olarak buna benzeyen bir kavram görmemiştim.
Bununla ilgili ilk kavramı dün, Aras Güngör’ün “Öteki erkekler” adlı kitabında gördüm.
Yazar Türk WASP’ını şöyle tarif ediyor:
“HBSMTBE”.
Açılımı da şöyle:
“Heteroseksüel, Beyaz, Sünni, Müslüman, Türk, Biyolojik Erkek.”
Yani yöneten hâkim sosyolojik kimlik içinde kadın yok, Kürt yok, Alevi yok, eşcinsel yok.
Sosyolojide bu tür her tarifin eksik kalan, fazla gelen, dolayısıyla eleştirilecek çok yanı vardır.
Bana da biraz şematik geldi. Yine de bu tarifi tamamen yok saymak mümkün değil.
Gerçekten de Türkiye müesses nizamında çizilen bu profilin oldukça etkili olduğu açık.
Kafamı kurcalayan ise şu:
Acaba Gezi fenomeni bu profili değiştirecek mi?
Tahminim hem de köklü bir şekilde değiştireceği şeklinde.
Türkiye’de tarihinin en güçlü zihniyet devrimlerinden birine yol açan Gezi eylemleri,
BİR: Kadının toplumsal dönüşümdeki gücünü ve yerini arttıracak.
İKİ: Alevi kimliğini daha içine alacak.
ÜÇ: Kürt kimliği zaten uzun süredir Türkiye’yi yöneten profilin önemli bir parçasıydı. Ancak bunu bugüne kadar silah zoruyla yapıyordu.
Şimdi bu katılım, Gezi koalisyonu içine katılarak gelişecek.
DÖRT: Hıristiyan, Yahudi gibi kimlikler de bu koalisyonun içinde yer alacak.
Erkek ve kadın dışındaki cinsel kimlik, giderek daha doğallaşan biçimde bu koalisyona katılacak.
İflah olmaz bir iyimser olarak vardığım sonuç şudur: Gezi ruhu, “HBSMTBE” profilini köklü biçimde değiştirecektir.
Bunun ilk işaretini de bugün yapılacak olan LGBT yürüyüşünde göreceğiz.
Gecikmiş bir tartışma: Lezbiyenler kadın değildir
1978 yılında, New York’taki “Modern Dil Derneği”nde yapılan seminerde sunum yapan kadın konuşmasını şu cümleyle tamamladı:
“Lezbiyenler kadın değildir...”
Salonda önce derin bi sessizlik oldu.
Sonra aynı derinlikte bir şaşkınlık yayıldı.
Konuşmayı yapan kadın Monique Wittig’di. Bu cümle, sonraki yıllarda feminist hareketi epey meşgul etti. İki yıl sonra Paris’te yapılan bir seminerde bu ifadenin yumuşatılması istendi. Eskiden beri feminist hareket çok ilgimi çekmediği için Wittig’i Fransızca veya İngilizce kaynaklardan okuma ihtiyacı duymadım.
Kitabı geçen hafta “Straight Düşünce” adı altında SEL Yayınları tarafından Türkçe yayınlandı.
Hafta sonu okudum.
Doğrusu yazdıkları bana biraz depase, “Radikal lezbiyenizmin” zoraki Marksist yorumu gibi geldi.
Ama çok kışkırtıcı ifadeleri de var. Mesela “Kadın doğulmaz” diyor.
“Biz lezbiyenler, kölelikten kaçan ‘Maroon’ Amerikalı köleler gibi sınıfımızın kaçaklarıyız” diyor. Yine de bugünkü LGBT yürüyüşünden önce okunacak iyi bir kitap diyebilirim.
Paylaş