Paylaş
Burası kutuplara ayrılmış bir ülkedir.
Ellerimizde bıçak yok, ama bıçaktan keskin belagat, tabancadan ateşli kalemler, klavyeler var. Birbirimize girmiş vaziyetteyiz.
Karamsarız.
Etraf kapkaranlığa büründüğü için, güzel bazı şeyleri de göremiyoruz.
Oysa şöyle dikkatle baksak, göreceğiz ki...
Karşı kutup”, “düşman cephe”, “rakip saha”, “karşı mevzi” diye gördüğünüz o yabancı tarafta da makul insanlar var.
Kulağımızı biraz o tarafa da açsak, oradan kulağımıza hoş gelecek sesler işiteceğiz.
* * *
Mesela, her muhafazakârın, “cumhuriyet düşmanı” olmadığını...
Her liberalin, ille de geçmişine karşı insafsız olmadığını fark edeceğiz...
İşte size bir örnek: Dücane Cündioğlu...
Bugün onu bir ay içinde ikinci defa köşeme misafir edeceğim.
Çünkü geçen cumartesi günü Radikal gazetesinde yayınlanan mülakatı bana çok umut verdi.
Söylediklerine dikkat kesildim.
Bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum.
* * *
Ancak sizi önceden uyarayım.
Bu mülakattan “duymak istediğim” ve bana “iyi gelen” kısımları aktarıyorum.
Tam fikir sahibi olmak için tamamını okumak gerekir.
Ama bu bilinçli seçim, yaptığım işin önemini asla azaltmıyor.
Muhafazakâr bir insan değilim.
Ama sırtını sağlam bir biçimde vicdana ve adalet duygusuna dayamış muhafazakâr sesleri işitmek bana iyi geliyor.
O yüzden muhafazakâr insanlara da şunu söylemek istiyorum.
Bu ülkenin laik, cumhuriyetçi insanlarının da sizin kulaklarınıza çok hoş gelecek sesleri var.
Yeter ki kulaklarınızı açın.
* * *
Geçen yıla göre daha iyimserim. Türkiye’nin makul insanları artık cephe duvarlarında, kutup buzlarında delikler açmaya başladılar.
Yakında bu deliklerden birbirimizi daha iyi göreceğiz.
Şimdi, kırılan buzdan, açılan delikten gelen şu sese birlikte kulak verelim.
Alevi tek adam kötü, Sünni tek adam iyi midir
2 ŞUBAT 2011...
Kahireli genç bir bilim adamı Radikal gazetesinde şunu yazıyor:
“Bugün cumayı kılıp eyleme gidiyoruz...”
Yani Tahrir Meydanı’na...
Adı Amr Şalakani...
Ben de ertesi gün Hürriyet’te şunu yazıyorum:
“Arkadaş aman dikkat... Camiden başlayan yürüyüşün son durağı demokrasi olamaz...”
Ertesi gün yine Radikal’de bana cevap veriyor:
“Mısır’da caminin sosyal bir işlevi vardır. Türkiye’deki gibi değildir. İnsanlar orada buluşur...”
* * *
Mısır’da olup biteni izliyorsunuz.
Haklı mı çıktım, haksız mı...
Hiç şüphesiz ben haklı çıktım.
Haklı çıktım ama yine de yanıldım:
Çünkü ben, son istasyonda böyle bir demokrasi satışı bekliyordum.
Oysa Müslüman Kardeşler, daha ilk durakta tek adamlık yoluna saptılar.
Şimdi merak ediyorum.
Suriye’deki “tek adamı” devirmeye çalışanlar, Mısır’daki “tek adamlık ihtirası” karşısında ne diyecekler?
Herhalde “Alevi tek adamlar kötüdür, ama Sünni tek adamlar iyidir” demeyecekler...
Derlerse biz ne demeliyiz?
Yemezler...
Veya...
“Yeter artık hayır...”
Beni şaşırtan ise şu:
Mısır’ın gerçek demokratları, “Yetmez ama evet” yoluna sapmadan, “Yetmez kardeşim hayır” demeyi bildi...
Dindarlar günah işleme, laikler ise özgürlük duygusunu tatmalı
- CUMHURİYET “Cumhuriyet’in seküler hamleleri, ne yapıp edip modern uygarlığa eklemlenme arzusu, inkâra hiç gerek yok, bugün Türkiye’de iyi giden bazı şeylerin doğrudan sebebi.
- ONUN SAYESİNDE “Bugün dış dünyayla temas ederken çok fazla zorluk çekmiyorsak bu Cumhuriyet’in kimi kazanımları sayesinde.”
- EZDİ AMA YAPTI “Cumhuriyet bu toprakların uygarlaşması konusunda Paris Belediye Başkanı Haussman gibi davrandı. Ezdi ve yaptı. Canımız acısa da galiba fena da olmadı.”
- DİNDARLIK “Cumhuriyet geçmişi olmayan bir şimdiydi. Dindarlık da şimdisi olmayan bir geçmiş. Geleceğin olması için bu geçmişle şimdinin birleşmesi gerekiyor.”
- GÜNAH “Dindarların da günaha ihtiyacı var. Kendilerini tanımaya. Günah işlemeye değil, işledikleri günahları idrak etmeye.”
- “İnsan kendi sınırlarının dışına çıkma eğilimi taşır, sırf özgürlük duygusunu tatmak için. Müminler günah, seküler bireyler de suç dolayımında bu duyguyu tecrübe ederler. O nedenle kendi sınırlarını yoklamadıkça evreni inkâr edemez insan.”
Müslümanlar bir gün Hazreti Muhammed’in resmini yapacak mı
- MÜLAKATTA çok çarpıcı bir bölüm var.
Radikal yazarı Berrin Karakaş soruyor:
- SORU “Görmek üzerine düşünürken Hazreti Muhammed’in resminin yapılmasına da değiniyorsunuz. Müslümanlık’ta görsellik deneyimi arttıkça bu yasak da yıkılır mı dersiniz?”
- CEVAP “İslam dünyasının yerleşik nitelikleri güçlendikçe belki bu kaçınılmaz hale gelecek. Fakat şimdi çok erken. Şafak sökmeden yola düşülmez. Bir de yoldaş yoksa. Önce yoldaş, sonra yol, sonra yolculuk. Ama fecr ışıldarken.”
Doğrusu bu cevap bana çok cesur geldi.
Kendi payıma o “fecrin ışıldama saatini” henüz göremiyorum.
Ama muhafazakâr bir yazarın böyle bir konuya, şimdilik uzak bir ihtimal olsa da, böylesine umutkâr bakışı beni şaşırtmadı desem yalan söylemiş olurum.
Diyorum ya, bu ülkede muhafazakâr kanatta ilginç ve sürpriz gelişmeler var.
Paylaş