Paylaş
Yok, sarhoş falan değilim, olağanüstü bir gecenin tadı var damağımda.
Eğitim Gönüllüleri Vakfı için düzenlenen “Türk Pop Müziğinin 40 Yılı” gecesinde zaman önümden akıp gidiyor.
Öyle geçmiş ki zaman, bakın geçerken her birimizin hafızasına neler bırakmış.
Günlerdir, iç karartan telefon tapeleri okuyoruz.
Boşverin onları. Ben size hayatımızda iz bırakan harikulade müzik tapelerini anlatayım...
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası çalıyor. Şef Hakan Şensoy yönetiyor.
Ezgi Mola ve Selçuk Yöntem sunuyor.
Bayanlar baylar; hisseli bir harikalar kumpanyası, 40 yılın, 40 yılımızın, gayriresmi harika tarihini anlatıyor.
* * *
-CEM KARACA arkadaki ekranda.
Oğlu Emrah Karaca söylüyor.
“Resimdeki Gözyaşları”
“Bir gün belki hayattan/ Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın/ Bak o zaman resmime”.
-BARIŞ MANÇO ekranda, önde Gür Akad söylüyor.
“Dağlar Dağlar”.
Arkasını getirmeye gerek var mı... Siz tamamlayın.
-MELİKE DEMİRAĞ geliyor.
Yıllar kimine zalim mi zalim. Hayat, ondan sürgün yıllarını almış, ama o güzel kadını aynen bırakmış. Zarif bir “Woman in red” karşımızda.
40 yılın bilançosu için ise ne söylemeliydi? Tabii ki “Arkadaş”ı.
Eskiden fazla ideolojik bulduğum şarkı, şimdi olağanüstü bir hatıraya dönüşmüş.
“Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş/
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş”.
-ALİ RIZA BİNBOĞA Bu adam var ya, 40 değil 100 yıl geçse, Türk hafızası onu silemez. En büyük alkışı o alıyor.
“Ağlamak yok gülmek var/ Düşmanlık yok dostluk var/
Anam bacım kardeşim/ Eşim dostum yandaşım/
Daha daha mutluyuz yarınlarda”.
-NÜKHET DURU Ahh.. o harika kadın. Hepimizin arasına hayatlar girmiş, hayatlara kadınlar erkekler girmiş, çıkmış.
Geriye terk edilişlerin arkasından yakılan ağıtlar kalmış.
Ama söyleyin hangisi bu kadar olağanüstü bir “İkinci Yeni” şiiri hazzı bırakabilir:
“Gün olur da belki bir gün benden bıkarsan
Gün gelir de hani bu evden çıkıp gidersen
Beni benimle bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur”.
Ne yazık ki, hayat hepimize o kadar bonkör değil.
Bazen bizi kendimize bile bırakmayacak kadar zalim yıllar...
-MODERN FOLK ÜÇLÜSÜ Yıl 1969. Ankara Büyük Sinema.
Tansu’yla yeni tanışmışım. Modern Folk Üçlüsü konserini dinliyoruz.
Sinema görevlilerinden, sevgilimin önünde meydan dayağı yiyorum.
“Ali Paşa Ağıtı”nı söylüyorlar.
“Karavanaya vurdular, yüzbaşılar darıldılar
Darılmayın yüzbaşılar, Ali Paşa’yı vurdular”.
Ne diyeyim, bugün için yorum yok tabii...
-CANDAN ERÇETİN Yine mesafeli, yine yanına yaklaştırmıyor, yine dimdik...
“Elbette” diyor.
“Güneş her akşam batıp, her gün doğuyorsa
Çiçekler solup solup, tekrar açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana”.
Sonra şu nakarat geliyor, hepimiz hançeremizi yırtarak haykırıyoruz:
“Elbette bazen söyleyip bazen susacağım”...
Şimdi susma zamanı olsa da, elbette konuşma zamanı da gelecek.
Daha fazla abartmadan, bir sonraki şarkıya geçiyoruz.
YANİ BİZ BUGÜNE KADAR HİÇ ALDATMADIK MI
-FATİH ERKOÇ Şu 40 yılın en sakin bir gücü varsa işte o... Kalite, zarafet... Ve ‘Deja vu’lardan bitap düşmüş bir milletin 40’ıncı yıl marşı geliyor:
“Ellerim bomboş yüreğimde bir sızı
Güneşin kavurduğu bir çöldeyim”.
-BÜLENT ORTAÇGİL Türkiye’nin nesi? Paulo Conti’si mi desem, Leo Ferre’si mi..
Çok önemli bir şeyimiz.
O, “Benimle oynar mısın”ı söylüyor. Nedense kafamda “Oyuna devam” çalıyor
“Biz hiç yorulmadık/ Biz hiç yenilmedik
Desem yalan
Biz hiç aldanmadık/ Biz hiç aldatmadık
Desem yalan”.
-SEZEN AKSU Ve Büyük Sezen, sevgili arkadaşım, İzmirlim...
Gece çocuklar içinse, o da çocuklar için söylüyor.
“Onlar biraz terk edilmiş biraz küskün çocuktular
Sanki biraz incitilmiş sanki kedersiz sevilmiş
Sanki utandılar kavgadan ve sustular”...
Konserden sonra sohbet ediyoruz.
Söz, Balıklıova’da ve Urla’da buluşacağız.
Sezen’i, harika kahkahalarını, baştan çıkarıcılığını, fena özlemişim.
-SERTAB ERENER Âşık kadın... Aşkın güzelleştirdiği kadın, Aşkla güzelleştiren “Aşk”ı söylüyor.
“Aşk kaç büyümden/ Aşk kaç ölümden
Aşk bir sebepten/ Gel gir dünyama
Aşk vur yürekten/ Aşk yak gönülden
Aşk geç tenimden/ Gel gir kanıma”.
Kuliste bakıyorum. “Fazla kilo vermişsin, biraz al” diyorum.
-ZÜLFÜ LİVANELİ Bu şarkıyı hangi Türk ezbere söyleyemez ki? Sağcısı solcusu, laiki, liberali, türbanlısı, türbansızı...
Zülfü Livaneli... Bir tane Zülfü’müz var ve o söylüyor.
“Leylim Ley
Seher yeli dağıt beni kır beni, leylim ley
Götür tozlarımı buradan uzağa, leylim ley
Yarin çıplak ayağına sür beni leylim ley”...
-LEVENT YÜKSEL Bu şarkıyı güzel bir pazar günü Atina-Pire arasında giderken dinlediğimden beri 18 yıl geçmiş.
O yıl bana, hepimize neler anlattığını unutabilir miyiz hiç?
“Tutuşur geceler yanar geceler söner
Bedenim altüst sarhoş başım döner
Vazgeçilir gibi değil bu medcezirler”.
-KENAN DOĞULU Yakın dönem, pozitif enerji, her girdiği salonu neşeyle dolduran, genç, modern, her Allah’ın günü ellerinde çiçeklerle kapımıza dayanan, zamanı tutamayan çocuk.
“Pamuk”u söylüyor.
“Bugün pamuk kalbinden taşınıyorum
Masal diyarlara göç edip yeniliyorum
Her gözyaşı sana her hatıra bana”...
-MAZHAR FUAT ÖZKAN Ve muhteşem final...
Ne hangi şarkı olduğunu söylemeye, ne kim söylüyor diye sormaya ihtiyaç yok.
Türkiye biliyor...
Tam 30 yıl geçmiş arkadaş...
Ele güne karşı tam 30 yıl rüzgâr gibi geçmiş.
Hep birlikte söylemişiz.
“Arayıp sormasan da unuttum seni sanma
Dünya bir yana sen bir yana
Âşık ettin beni kendine sonra da terk ettin gizlice
Aradım seni her yerde hiç kimselere soramadım
Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki
Nasıl da gittin insafsız böyle bırakılmaz ki”.
* * *
Nasıl hatırladınız değil mi...
Nasıl da geçmiş zaman ve bazı şeyler nasıl aynı kalmış...
Paylaş