Başka bir yerde bir Alevi çocuğa, Sünni hocası dayak atınca iş alevlendi ve Başbakan o çocuğu arama ihtiyacı duydu.
Çünkü Başbakan bile, hepimize musallat olan o gençlik hastalığından mustarip.
O hastalık, insana, "her şeyin altında bir devlet var" inancını yerleştirir.
Yani devlete cezasını verdiğiniz zaman, sorunun çözüleceğini sanırsınız.
Hayır çözülmez.
Asıl mesele, kendini devlet yerine koyan, kendini toplumun inanç ve ahlak zabıtası sanan insanlardan kaynaklanmaktadır.
Üzülerek izliyorum ki, Amasya olayında kolektif bir gafleti yaşıyoruz.
Oruç tutan 150 çocuğun, tutmayan, namaz kılmayan 4 çocuğa tahammülsüzlüğünün yaratacağı faşizmin farkında değiliz.
Çünkü kafalarımız yüzde 46.5 oya kenetlendi ve ne yazık ki, 19’uncu yüzyıla ait demode bir demokrasi anlayışıyla, "çoğunluktan gelen her türlü baskıyı" meşrulaştırıyoruz.
Unutmayın faşizm, gücünü çoğunluktan alır.
En tehlikeli faşizm, mahalle faşizmidir.
O yüzden Meclis’imizi bu mahalle faşizmine karşı harekete geçmeye davet ediyorum.
* * *
Emre Kongar, dün Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde, "türbanlılar" ile "türbancılar" ayrımına dikkati çeken bir yazı yazdı.
"Laiklik" ile "laikçilik" arasına çizgi çeken aydınlarımıza seslenmek istiyorum.
Yeni Anayasa’nın hazırlandığı şu günlerde "türbancı" kafa üzerinde siz de biraz düşünmelisiniz.
"Türbancı" kanatla kol kola yürüyüşünüz bir gün mutlaka bu mahalleden de geçecektir.
Sizlerin çoğunu tanıyorum.
Hayatınız bir "azınlık" psikolojisi ve mücadelesi içinde geçti.
Şimdi savunduğunuz fikirler iktidarda.
Yerleştiğiniz yeni mutena semtlerde, eski mahallelerinizin yeni mağdurlarını unutmayın.
Yeni yol arkadaşlarınızın mahalledeki destekçileri daha şimdiden inanç ve ahlak zabıtaları oluşturmaya başladı.