TÜRKİYE'nin gırtlağına kadar popülizm batağına gömüldüğü şu günlerde, birilerinin bazı şeyleri cesaretle söylemesi gerekiyor.
Ülkesini, halkını seven insanların bu yürekliliği mutlaka göstermesi zamanıdır.
Ben bugün bu görevi yükleneceğim.
ÇALIŞANLARA SÖZÜM VAR
İş Güvenliği Kanunu Meclis'ten geçtiği için, düşüncelerimi daha rahatça yazabilirim.
Çalışan insanlara seslenmek istiyorum.
Seçimin yarattığı telaş ve popülizm furyası içinde Meclis'ten kaçırırcasına geçirilen bu kanun, çalışan insanların lehine değil, tam aksine aleyhine sonuçlar verecektir.
Size çizilen pembe tabloya kanmayın.
Bu kanunun, uygulanmaya başlayacağı 3 Mart 2003 tarihine kadar geçen süre içinde çalışan insan sayısı azalacaktır.
Bu işsizlik ortamı içinde sırf dayanışma duygusu ile fazladan bazı insanları çalıştıran şirketler, bu vicdani duygularını ne yazık ki artık taşıyamaz hale geleceklerdir.
Çünkü tek taraflı olarak hazırlanıp, kabul edilen bu kanun, zaten zorda olan birçok şirketi batırma noktasına getirebilir.
Başbakan Bülent Ecevit‘‘Bu kanun Türk ekonomisine ivme kazandıracaktır’’ diyor.
Sayın Ecevit bütün hayatı boyunca maaşını hep devletten almış.
Hayatının bir gününde dahi bir şirketi yönetmemiş.
Bir şirketin sıkıntıları nedir, bunu hiçbir zaman hissetmemiş.
O nedenle seçime üç ay kala çıkıp bu sözleri kolayca telaffuz edebilir.
Ama acaba, 2001 yılında Türkiye'de kaç işverenin battığını, kaçının cehhennem gibi uykusuz geceler geçirdiğini biliyor mu?
O DİYEBİLİR Kİ
Elbette o da çıkıp bana şu cevabı verebilir: ‘‘Sen de kaç işçinin aç kaldığını, kaçının ailesinin yüzüne bakamaz hale geldiğini biliyor musun?’’
Evet ben çok iyi biliyorum.
Çünkü ben şirket yöneticisiyim ve ben de geçen yıl işten epey insan çıkardım.
Ama benim ondan bir farkım var.
Geçen yıl, binlerce beyaz yakalı insan gibi ben de işimi kaybetme korkusu yaşadım.
‘‘Canım, senin tuzun kuru, Hürriyet gibi bir şirkette çalışıyorsun’’ diyebilirsiniz.
Cevabım şu olacaktır:
Türkiye'de hálá bütün şirketler krizin pençesinden yüzde yüz kurtulmuş durumda değildir.
O yüzden Ecevit'ten farkım şu:
Ben hem şirketlerin çektiği ıstırabı, hem de çalışanların çektiği ıstırabı biliyorum.
İşte o nedenle diyorum ki, çalışanların güvencelerini oluşturacak yasalar, bu iki ıstıraplı tarafın bir araya gelmesi ile çıkarılabilirdi.
Seçimin gölgesindeki Meclis ne yazık ki aklın yolunu değil, popülizmin ucuz kahramanlığını tercih etti.
Meclis, çalışanı koruyacağım diye, şirketleri batıracak bir modele itibar etmemeliydi.
GELİR DENGESİZLİĞİ
Popülizmden gözü iyice kararmış kafanın tepkisini şimdiden görüyor gibiyim:
‘‘Ne yani bu kanunu isteyen sendikaları tehdit mi ediyorsun?’’
Onu yapacak kadar ne aptal, ne dengesizim.
Ben sadece bugünün ekonomisinin gerçeklerini anlatıyorum.
Diyorum ki, şirketleri batma noktasına getirirseniz, çalışacak insanlara da iş bulamazsınız.
Ve yine basit bir mantıkla soruyorum: Olmayan işin güvencesi olur mu?
Türkiye'de yıllardır kötü bir ‘‘gelir dengesizliği’’ edebiyatı yapılıyor.
Zenginlerle fakirler arasındaki gelir uçurumunun giderek açıldığı anlatılıyor.
Şunu maalesef içim acıyarak yazıyorum. Bu gelir dengesizliği, aslında çok sayıda insanın iş güvencesidir.
Çünkü Türkiye birçok iş dalında hálá ucuza insan çalıştırmak zorundadır.
Komşunuz Bulgaristan'da, Moldova'da, Suriye'de aylık ücretler 100 dolarken, siz 300 dolara işçi çalıştırırsanız, o fabrikanın ürettiği ürünün rekabet şansı sıfırdır.
O fabrika anında kapanır ve bir bakarsınız, ertesi gün komşunuzda açılmış.
Ve sizin çalıştığınız tezgáhın başında genç bir Bulgar veya Moldovalı duruyor.
SORMAK LAZIM
Onun iş güvenliği yok, ama sizin var.
İşsiz bir insan olsanız, hangisini tercih edersiniz
Ve ben kötü insan olacağımı bile bile bunu yazıyorum.
Ve Allah'tan dilerim, bir gün ‘‘Ben demiştim’’ deme mutsuzluğunu yaşamam.
Günümüz dünyasında çalışan insanların en sağlam güvencesi, sağlam ekonomiler ve sağlam şirketlerdir.