ÖNÜMDE bir "Kuran" duruyor.Geçen ay yayınlanmış.Başlığı şöyle:
"İniş sırasına göre Kur’an: Akıl ve Bilim Işığında Kur’an’ın Türkçe çevirisi."
Yayına hazırlayan Sadık Türkmen.
İlk sayfasında şöyle bir cümle var:
"Bu çeviride; Türkiyemizde Kur’an’ı doğru anlamak, doğru anlatmak, doğru tatbik etmek isteyen binlerce insanımızın katkıları olduğu gibi; ayrıca, elinizdeki kitap Kaynakça’da isimleri geçen, eserlerden de istifade edilerek hazırlanmıştır.
Hepsine teşekkür ediyorum."
Diyeceksiniz ki bunda ne var.
Var.
Sadık Türkmen, bu çeviriyi yaparken kimlerden yararlanmış, onun bir listesini de vermiş.
O listeye bakarken, bir isim dikkatimi çekti.
Ahmet Davutoğlu.
Bu işin cahili olduğum için, "Acaba Dışişleri Bakanımız mı" diye düşündüm.
En iyisi bir uzmanına sorayım deyip, nekahetin keyfini ballandıra ballandıra çıkaran Ahmet Hakan’ı aradım.
"Hayır, bir isim benzerliği. O Batı Trakyalı bir din álimidir. Dışişleri Bakanı ile karıştırılır" dedi.
O Davutoğlu, bizim taraftan, yani "suyun ötesinden" biriymiş.
* * *
50’li yaşlarımın başından itibaren, çeşitli defalar Kuran okumaya teşebbüs ettim.
Evimde inançla ilgili, iyi sayılabilecek bir kütüphane oluştu.
Ancak bir sıkıntım vardı.
Hemen hepsini daha ikinci sureye geçmeden bıraktım.
Çünkü hiçbir şey anlamıyordum.
Öğrencilik yıllarımda, Marx’ın "Kapital"iniokumada ne kadar güçlük çekip, ikinci bölüme geçmeden bıraktıysam, Kuran’ı Kerim çevirilerinde de aynı durumla karşılaştım.
Son 4 yılda bu sıkıntımı attım.
Türkmen’in çevirisi de bunlardan biri.
* * *
Okuma girişiminde bulunduğum ilk yıllarda bana üç Kuran çevirisi tavsiye edildi.
Muhammed Esed, Elmalılı Hamdi Hoca (M. Hamdi Yazır) ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu.
İtiraf edeyim, ne kadar denediysem de anlamakta güçlük çektim.
Bu üç eser de bana, sanki "çok korkarak çevrildiği için anlaması güç hale getirilmiş" duygusu verdi.
Bu duygumu ilk defa Mustafa Sağ’ın çevirisi kırdı.
2006 yılı nisan ayında ilk basımı yapılan "Kur’an Meali"ni imzalayarak bana gönderdi.
Daha ilk sayfada, "Sonunda bir Kuran’ı anlıyorum" duygusuna kapıldım.
Mustafa Sağ Hoca’yı arayıp, kendisine teşekkür ettim.
Kitabını 7-8 yakınıma hediye ettim.
Sonra Prof. Hüseyin Atay’ın çevirisinin, 2007 yılında yapılan baskısını okudum.
Onu Sadık Türkmen’in çevirisi izledi.
Bunları okuyunca biraz gerilere dönüp, çok başarılı başka çevirileri buldum.
Mesela Yaşar Nuri Öztürk.
Mesela Ali Bulaç.
Temiz ve anlaşılabilir bir Türkçe’yle ve titizlikle yapılmış çevirilerdi.
Tahmin ediyorum benim henüz okuyamadığım başka güzel çeviriler de vardır.
Adını yazdığım bu insanlar sayesinde artık Kuran’ı okuyor ve anlıyorum.
* * *
Bana göre Kuran, insanın "kendiyle baş başa kalma" kitabıdır.
Böyle anlarda, Kuran’ın en iyi yorumcusu da insanın kendisi oluyor.
Mesela En’am Suresi:
"Ve işte Biz, her peygambere, şeytanlaştırılmış/saptırılmış insanları ve saptırılmış cinleri düşman kıldık.
Saptırılmış bu insanlar ve cinler, Peygamberden duydukları vahyi saptırarak, kendi uydurdukları rivayetleri, aldatmak için, parlak ve yaldızlı sözlerle birbirlerine aktarırlar.
Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı.
Sen onları uydurdukları iftiralarla baş başa bırak."
* * *
Çevrenizdeki iftiralardan, kötülüklerden, dedikodulardan, fitneden, kıskançlıklardan çok sıkıldıysanız, temiz Türkçe’yle yapılmış bir Kuran size iyi gelebilir.
Rahatlar, işinize bakarsınız.
Çünkü hayat, vasatlıklara, sıradanlıklara takılıp kalınmayacak kadar güzeldir, çekicidir, davetkárdır.