Artık aynı saflarda değiliz

PAZARTESİ günü Paris Orly Havaalanı’na indiğimde içimdeki duygu şuydu.

68 Mayıs’ına benzeyen öğrenci eylemlerini izlemeye geliyordum.

Ama aradan 38 yıl geçmişti ve bu defa kendimi, 2006 yılında turneye çıkmış Rolling Stones’un solisti Mick Jagger gibi hissediyordum.

"Yıkılmadık ayaktayız" ama fotoğraflara bakınca, en azından fiziki görünümümüzde harabeye dönmüş epey şeyin bulunduğunu görüyorum.

Tabii değişen başka şeyler de vardı.

O zamanlar devletin verdiği bursla okuyan bir öğrenciydim./images/100/0x0/55eac44ff018fbb8f8956166

Küçük bir müzik seti alacak kadar bile param yoktu.

Şimdiyse, Paris’in en lüks otellerinden birinde kalıyordum.

Akşam güzel bir restoranda yemek yiyecek ve iyi şaraplar içecektim.

Anlayacağınız artık öğrencilerle aynı saflarda değildik.

YENİ BAŞKALDIRININ YENİ ADRESLERİ

Bundan 18 yıl önce "Elveda Başkaldırı" isimli bir kitap yazmıştım.

Bu kitap o yıllarda epey gürültü çıkarmıştı. Kitabım şuna benzer bir cümleyle bitiyordu:

"Elveda başkaldırı ruhu. Yeni bir başkaldırı ruhunda buluşmak üzere."

Yeni başkaldırının siyasi değil, ekonomik girişimcilik, iletişim ve bilim alanında olacağına inanıyordum./images/100/0x0/55eac44ff018fbb8f8956168

Hálá da inanıyorum.

O nedenle Paris’te başlayan öğrenci olaylarını bu gözle izlemeye çalışacağım.

POLİS, ÖĞRENCİLERİ SORBONNE’A SOKMUYOR

Uçaktan iner inmez, 68 Mayıs’ının savaş alanı olan Quartier Latin’e gittim.

Bütün olaylar orada başlar, orada biterdi.

İlginç bir manzara ile karşılaştım.

Bir yandan hayat bütün normalliğiyle devam ediyordu.

Ama öte yandan bütün Sorbonne binası polis işgali altındaydı.

Binanın etrafındaki bütün sokaklar trafiğe kapatılmış, ağızlarına barikatlar kurulmuştu.

Böylece 68 Mayıs’ından ilk farklı yanı burada kendini gösteriyordu.

Bizim zamanımızda öğrenciler barikat kurar, polis onu kaldırmaya çalışırdı./images/100/0x0/55eac44ff018fbb8f895616a

Şimdi polis barikat kurmuş ve arkasında savunmaya geçmişti.

O zamanlar öğrenciler polisi Sorbonne’a sokmuyordu, şimdiyse polisler öğrencileri.

PARİSLİ ÇOCUKLAR HÁLÁ POLİS DEĞİL

Saint Michel Caddesi’yle, bir zamanlar ressam Komet’in oturduğu Cujas Sokağı’nın kesiştiği noktada talan edilmiş bir vitrinin önünde nöbet tutan üç CRS polisine yanaşıyoruz.

Paris temsilcimiz Muammer Elveren, "Fotoğraf çekebilir miyiz" deyince, hiç beklemediğim kadar nazik bir sesle, "Tabii ki" cevabını veriyor.

"Yeni 68"in ikinci farkı.

36 yıl önce, kapitalist nizamın en gaddar sembolleri olarak gördüğüm Fransız toplum polisi, şimdi bana turist muamelesi yapıyor.

"Neredensiniz?" diye soruyor.

"Türkiye’den" deyince, o da "Biz de Korsika’dan" cevabını veriyor.

İşte değişmeyen bir şey.

Parisli çocukları hálá CRS olarak görevlendirmiyorlar.

Herhalde tanıdık görüp de "coplarken elleri titremesin" diye.

Eskiden öyle düşünürdük.

O zamanlar turiste de iyi davranmazlardı.

Şimdi hiç olmazsa turiste farklı muamele var.

GRANGE’NİN ROMANI VE ’ÜLKÜCÜ’ İMAJI

Sorbonne Meydanı’nın hemen ucunda açlık grevi yapan bir öğrenci kamp kurmuş.

Yanında küçük bir çadır var.

Önünde, "Polis Sorbonne’dan çıkıncaya kadar açlık grevi" yazıyor.

Ya karakterinden ya da açlığın verdiği sinirden olsa gerek, bize biraz huysuzca davranıyor.

Biraz önce polisin gösterdiği nezaketin onda biri yok.

Muammer fotoğraf çekmeye çalışırken bizi azarlarcasına konuşuyor:

"Fotoğraf çekmek için izin aldınız mı?"

Yanında ondan da huysuz, sakallı biri oturuyor.

"Neredensiniz" diye sorunca, yine "Türkiye’deniz" diyoruz.

Onun tepkisi polisten çok farklı:

"Le lous gris..." diyor.

Yani "Bozkurtlar."

Demek ki, Grange’nin romanından çekilen filmdeki "ülkücü" imajı buralara iyice yerleşmiş.

"Geceyarısı Ekspresi"nden sonra ikinci meselemiz de bu olacak gibi...

SEÇİM DALAVERESİNİ ONLAR DA ÖĞRENMİŞ

Peki öğrenciler aynı mı, yoksa değişen bir şeyler var mı?

Galiba var.

1970’li yıllarda Fransa’nın en güçlü öğrenci derneği UNEF’ti.

Geçenlerde öğrenci derneği seçimleri yapılmış.

Bir kere seçime katılan öğrenci oranı fevkalade düşük kalmış. Tüm öğrencilerin sadece yüzde 4.41’i oy kullanmış.

Bundan önceki seçimlerde katılım oranı yüzde 8.25’miş.

Oy kullanan bir avuç öğrencinin bir bölümü yapmadık rezalet bırakmamış.

Sol eğilimli UNEF kaybedeceğini anlayınca önce seçimleri erteletmeye uğraşmış.

Onu başaramayınca bu defa sandıkları kaçırmaya yeltenmiş.

Ne var ki sonuç değişmemiş.

Öğrenci temsilciliğinde UNEF’in sandalye sayısı 89’dan 35’e inmiş.

Öğrenci hareketlerine yol açan CPE yasasına en fazla karşı çıkan öğrenci örgütünün durumu böyle.

Bugünün 68’den farkı ne derseniz, bir fark da bu.

Türk 68 kuşağının böyle seçim dalavereleri vardı, ama Fransızlarda yoktu.

Demek ki şimdi onlar da öğrenmiş.

1960 ORTALARININ YAŞLI FRANSA’SI

Le Monde Gazetesi’nin ünlü yazarı Pier Vianson Ponte, 1960’ların ikinci yarısında şunu yazmıştı:

"Fransa sıkıntıdan patlıyor."

Hakikaten Fransa o yıllarda sıkıcı bir ülke haline gelmişti.

Ekonomik açıdan geri bile denebilirdi.

Önümde bir istatistik duruyor.

1960’ların ortalarında Paris’te, içerde tuvaleti olan hane oranı, sadece yüzde 50’ydi.

Yani Paris halkının yüzde 50’si tuvaleti evin dışında olan evlerde yaşıyordu.

Yönetici kesimi, genç insanları hiç anlayamayacak kadar yaşlanmıştı.

70’li yaşlarının ortalarına gelmiş yaşlı General’e, imalı şekilde daha ne kadar görevde kalacağı şöyle sorulmuştu:

"Sağlığınız nasıl?"

O da şu cevabı vermişti:

"Fena sayılmaz ama merak etmeyin elbette ben de bir gün öleceğim..."

1968 yılında Fransa’da 550 bin üniversite öğrencisi vardı.

Ama her 5 öğrenciden sadece ikisi okulu bitirebiliyordu.

Ve bu yaşlı Fransa’nın direniş sembolü olacak Sorbonne’un duvarında şöyle bir slogan yazılmıştı:

"Ey hocalar, hepiniz sahip olduğunuz kültür kadar moruksunuz..."

BUGÜNKÜ HAREKETE ’YENİ 68’ DİYEMEM


1968’in isyanı, sıkıcı, boğucu, yaşlanmış bir düzene karşıydı.

Bu yanıyla, Fransa’yı geleceğe doğru değiştirecek bir hareketti.

Bütün bunları yazdıktan sonra, bugünkü harekete hálá "Yeni 68" diyebilir miyim?

Ben diyemiyorum.

Newsweek’in eski 68’ci yazarı Denis MacShane de benimle aynı fikirde.

"Bugün Fransa’daki siyasi protesto, değişime direnmek için yapılıyor."

Oysa 68’in gençleri değiştirmek, var olan her şeyi değiştirmek istiyordu.

1970’te adımımı attığım Fransa, işte bu değişim rüzgárının etkisi altındaydı.

Moruk hocalar bile değişmiş, öğrencilerle konuşmaya başlamıştı.

Dün akşam, Place d’Italy’den Resbublic Meydanı’na doğru bu gençlerle yan yana yürürken, ruhum başka yerdeydi.

Geçmişe özlemi hiç sevmem.

Ruhum hep gençlerin yanındadır.

Ama nedense bu defa aynı saflarda değildik.

İşe yerleştirme kanunu

HER şey Fransız hükümetinin çıkardığı CPE adlı kanunla başladı.

CPE (Contrat du premier embauche), ilk işe yerleştirme kontratı anlamına geliyor.

Fransa’da okulu bitirdikten sonra ilk işe başlayacak gençlerle yapılacak sözleşmenin sınırlarını belirliyor.

Hükümet bunu gençlere iş garantisi sağlamak için çıkarıyor.

Ancak kontrat iki yıllık olacak ve bu iki yılın sonunda eğer işveren işe başlayan gençten memnun kalmazsa bu kontratı iptal edebilecek.

Gençler ise bu kontratın geri çekilmesini istiyor.

Aslına bakarsanız, dinamik ekonomilere sahip ülkelerde kimseye sınırsız iş garantisi verilmiyor.

Yeni hareketin özü burada yatıyor.

2006’nın yeni isyankárları, 1960’ların sosyalist anlayışına dönmek istiyorlar.

Bu açıdan baktığınız zaman bu hareket, ilerici, yenilikçi değil, tam aksine muhafazakár bir hareket olarak bile değerlendirilebilir.
Yazarın Tüm Yazıları