Kadın polisin asık yüzü birden yumuşuyor:
"Dün sadece benim önümden 100 Türk geçti. Hepsi bu konser için geliyormuş."* * *
Şehirde açıkça gözlemlenen bir
"U2" rüzgárı esiyor.
Bono ve arkadaşları, bizim de kaldığımız Regent Esplanede Oteli’nde kalıyor.
Otelin her yerine, U2 gurur damgası olarak sinmiş.
Hırvat gazetelerinin birinci sayfalarında
Bono’nun fotoğrafları yer alıyor.
Zagrep 900 bin nüfuslu küçük bir şehir.
Bütün ülkenin nüfusu 4.5 milyon.
Ama burada bir değil iki U2 konseri düzenleniyor.
Aslında tek konser planlanmıştı ve bu da 10 Ağustos gecesi yapılacaktı.
Biletler satışa çıktığı gün tükenince ikinci konser planlanmış.
* * *
Zagrep Stadı’nda önceki gece 60 bin kişinin bulunduğu belirtiliyor.
Stadın bütün tribünleri dolu.
Futbol oynanan alana U2’nun
"360 derece" sahnesi kurulmuş.
İç içe iki daireden oluşan sahne tam bir teknoloji harikası ve benim şimdiye kadar gördüğüm en müthiş ses performansı elde edilmiş.
Hayatımda ilk defa, stüdyo ortamından daha başarılı bir ses performansına tanık oluyorum.
Sahanın geri kalan alanı da hınca hınç dolu.
"U2" ekonomisinin çarpıcı gerçekleri var.
Bir konser 2.5 milyon dolara mal oluyormuş.
İnsan ister istemez merak ediyor.
Bu kadar küçük bir ülke, böylesine büyük bir organizasyonun altından nasıl kalkabiliyor?
Aslında bu sorunun cevabı belli.
"U2" gibi efsaneleşmiş guruplar, böyle bir konser verince, o ülke birden merkeze dönüşüyor ve Bono ile arkadaşlarının yarattığı efsane, öteki ülkeleri birden bu merkezi besleyen periferi haline dönüştürüyor.
Böylece bu konser için sadece bir sınır polisinin önünden bir mesai saatinde 100 Türk geçebiliyor.
* * *
Önceki gece seyrettiğimiz olay, basit bir konser değil, modern bir ayindi.
Desibeli çılgınca yükselmiş bir müzik, inanılmaz bir ritm ve hepimizin 30 yıla yakın süredir dinlediğimiz şarkılar bir araya gelince, kendinizi küresel bir tarikatın ayininde hissediyorsunuz.
Biz stadın localarının bulunduğu yerdeydik.
Yani konserin en pahalı yerinde.
Burası UEFA kupası ve Formula 1 yarışlarındaki gibi hazırlanmış.
İç tarafta açık büfe var.
İçki servisi yapılıyor.
Ama ben,
"Red zone" denilen, sahnenin dış ve iç daireleri arasında kalan bölgede seyretmeyi çok isterdim.
* * *
Dönüşte uçakta iki genç Türk’e rastladım.
Her iki konsere de gitmişler.
Daha genç olanı o iç daireye girmeyi başarmış.
"Edge tam önümden geçiyordu" diyor.
Onların yorumu şu:
İkinci, yani bizim gittiğimiz konser çok daha başarılıymış.
U2 şüphesiz, 20’nci Yüzyıl sonunun en büyük müzik topluluğu.
Hepimizin aklında kalan onlarca şarkıları var.
Politik duruşları hepimizi etkiliyor.
Yani sıradan bir müzik topluluğu olmayı çoktan aştılar.
İnsan hakları, şiddet, ırçılık gibi konularda çok sıkı bir duruş sergiliyor.
Bu da her yaştan insanı etkiliyor.
Biz konseri locadan seyrediyorduk ama daha ikinci şarkıdan itibaren ayağa fırladık ve konser sonuna kadar yerimize oturmadık.
Önceki gece bir kere daha anladım ki, rock müziğin müthiş bir değiştirici gücü var.
* * *
NTV’nin yayınladığı Tarih dergisinin son sayısında,
Woodstock Festivali ile ilgili bir yazı vardı.
İki şey düşündüm.
Bir, demek ki
Woodstock artık tarihe geçecek kadar eskiye dayanıyor.
İki; Bu olay, yarattığı etkiler bakımından
"Tarihe geçecek kadar önemli" etkiler yaratmış.
U2’yu seyrederken, bu sosyolojik gerçeği bir kere daha anladım.
Gündemi Ergenekon’dan, demokrasi kavramlarının yarı çapı, Kürt açılımından ibaret olanları, biraz buralarda yazılan tarihi incelemeye davet ediyorum.
Demokrasi, düşünce özgürlüğü, modernleşme, toplumsal dönüşüm ve ilerleme fikri, 21’nci yüzyılına girdi.
Bu yeni yüzyılın yeni insan profili, seçim meydanlarından çok, rock müziğin enerjiyi boşaltan bu toplu ayinlerinden çiziliyor.
Bu ayinler, insanı kendiyle baş başa bırakabilecek yeni bir inancın temellerini de atıyor.
Bu insanlar aradıkları yeni inancın ne olduğunu henüz tam olarak keşfetmiş değiller.
Ama kimsenin şüphesi olmasın ki bir gün keşfedecekler .
Şimdilik yaptıkları şeyin ne olduğunu ise
Bono’nun hançeresinden yükselen ses anlatıyor:
"Henüz bulamadım, ama aramaya devam ediyorum..."