AYŞE Kulin, daha küçük bir kızken, hasta babasına, yatağının başucunda soruyor:
“Yıllar önce, 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde niye o kadar çok oy almıştı? CHP nerede hata yapmıştı?”
Babası, bu soruyu neden sorduğunu merak eder. Kulin şu cevabı verir: “Senin bakış açını öğrenmek istedim. Çünkü DP kazandı diye radyo başında göbek atan babamı, on yıl sonra Menderes’in kafasına balkondan iskemle fırlatırken görmüştüm. Merak etmeyeyim mi yani?” Babası, Soysal Apartmanı’nın üçüncü katından atılan iskemlenin hikâyesini anlatır. * * * Endonezya Devlet Başkanı Sukarno Ankara’yı ziyaret ediyor. Halk Kızılay Meydanı’nda toplanmış, yol boyunca dizilmiş. Emniyet mensupları, halk Sukarno’yu alkışlayacak diye tertibat almamış. Ancak Menderes’in forslu arabası görününce, halk birden yuhalamaya, “İstifa et” diye bağırmaya başlamış. Bunun üzerine polis, üzerlerine saldırıp, insanları coplamış. Bu arada kucağında çocuğu olan bir kadını da dövmeye kalkınca, Kulin’in babası dayanamayıp, iskemleyi polisin üzerine atmış. İskemle polise ulaşamayıp, kenarda park etmiş bir arabanın aynasını kırmış. Küçük ama önemli bir ayrıntı. Babası hemen aşağı inip, arabanın camına kartını, telefon numarasını koyup, sahibine zararı ödeyeceğini bildirmiş. Ayşe Kulin’in kitabı çok güzel yazılmış. Hem yakın tarihin olaylarını, hem o dönemin insanlarını çok güzel anlatıyor. “Beyaz Türk” fenomenini anlamak için çok yararlı bir kitap. * * * Bir de dünkü Vatan Gazetesi’nde Mine Şenocaklı’nın Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi Faruk Birtek’le yaptığı mülakatı okudum. Birtek, benim gibi, başlarda bu hükümetin yaptıklarını destekleyen bir bilim adamı. Bakın ne diyor: “Demokrat Parti döneminde bile hürriyetler vardı, insanların sesi çıkıyordu. Erdoğan’ın ilk senelerini çok beğendim, birçok konuda onu destekledim. Ama son dönemdeki icraatları beni korkutuyor. Açıkçası ben bu beyanatı verirken korkuyorum. Çünkü ne olacağını bilemiyorum. Polis gelip evimi basabilir, kendi kafasına uygun bir şey bulabilir.” Şimdi bu insanı direkt suçlamak mı daha doğru, yoksa “Neden böyle düşünüyor?” diye sorup, bunun gerçekçi cevabını aramak mı? Unutmayalım, Kızılay’da yuhalanan Adnan Menderes, yüzde 60’lara varan oy alan bir siyasetçiydi. * * * Ayşe Kulin’in sorusu çok mu gereksiz? Türkiye çoğulcu rejime geçtiği için sevinen bu insanlar, neden 10 yılın sonunda onun polisine iskemle atacak kadar öfkelenmişlerdir? Eğer çevresinde konuşacak adam kalmamışsa, yapılan her eylemi “Organize işler bunlar” diyerek, görünmeyen güçlere atfeden bir zihni tembellik veya körlük başlamışsa, “nedenler” bulunamaz hale gelir. Bir siyasetçi, gücünün doruğundayken şu soruyu sorabilmeli: - “Başta bana destek veren bu insanlar şimdi neden böyle endişeli?” - “Onlar mı değişti yoksa ben mi?” - “Onlar değiştiyse neden? Ben değiştiysem neden?” AK Parti’den siyaset yapan insanlara Ayşe Kulin’in kitabını hararetle tavsiye ederim. Bu ülkenin “beyaz Türk profili” onların sandığı kadar basit değil. Onların sandığı kadar “kemikleşmiş duygulara” da sahip değil. Hele hele düşmanlıklara hiç... * * * Geçen pazar günü İzmir’den araba ile İstanbul’a geldim. Bütün yol boyunca canlı, cıvıl cıvıl, yaşayan bir coğrafyadan geçtim. İlçelerde bile alışveriş merkezleri açılmış. Türkiye’nin yıldızı giderek parlıyor. Öyleyse bu coğrafya niye “Hayır” dedi? Niye bu kutuplaşma? Nedir bu öfke? Suçlu sadece “Karşıdakiler” mi? Kavgadan başka siyasi mücadele yöntemi bilmiyor muyuz? Ayşe Kulin’den yıllar sonra ben de aynı soruyu soruyorum: “Biz mi değiştik, yoksa başlardaki o devrimci, atılımcı, kucaklayıcı siyasetçi mi?”