Anlıyorum Sayın Başbakan

BABAANNEM, İzmir Alsancak Garı’nın yanındaki Devlet Demiryolları Hastanesi’nde öldü.

Bunu birkaç defa yazdım.

O kadar çok etkilendim ki, o sahne hayatımın sonuna kadar gözümün önünden gitmeyecek.

Bedeni küçücük kalmıştı.

Başında, hayatı boyunca belki de sadece tek başına kaldığı zaman çıkardığı siyah örtüsü vardı.

Ölümünden iki gün önce hastanede yanına gittiğim zaman, pencereden uzaklara bakıyordu.

Bana, sanki Bulgaristan’a bakıyormuş gibi gelmişti.

Hayatı boyunca hep oranın Balkan türkülerini söylemişti.

Bedeni buradaydı, ruhu Kırcaali’de, Mastanlı’da kalmıştı.

O yüzden ben, ülkesinden kovulmanın ne olduğunu çok iyi bilirim.

Başbakan Erdoğan’ın sözlerini işittiğim zaman aklıma ilk gelen insan, Bulgaristan’da doğan annemle babam değil, babaannem oldu.

Onun küçücük siluetini pencerenin önünde gördüm.

* * *

Pazar ve pazartesi günleri yurtdışındaydım.

Pazartesi sabahı Yazı İşleri Müdürümüz Emre İskeçeli aradı.

"Gazetemiz bugün iyi ama, Erdoğan’ın sözlerinin devamını yapmamışız. Hatamız oldu" dedi.

Aynı fikirdeydim.

Bazen böyle oluyor.

Akıl tutulması mı, duygudaşlık eksikliği mi dersiniz?

İhmal veya görmezlik mi?

Belki hepsi, ama "görmezden gelme" asla değil.

Yeni Şafak’taki meslektaşımız Kürşat Bumin, basının bu konudaki tutumunu eleştiriyor.

Örnek olarak da Hürriyet’i veriyor.

Haklı...

Öteki gazetelerde de aynı durum vardı, ama basından örnek vermek gerektiği zaman herkesin aklına ilk Hürriyet geliyor.

Bundan şikáyetçi de değilim.

Hele hele yapılan eleştiri haklı olduğu zaman, bununla övünebilirsiniz de...

* * *

Ben ne zaman Özal’a yakınlık duymaya başladım biliyor musunuz?

Anlatayım.

Türkiye İşçi Partisi’nin dergisi Yürüyüş’te yazılar yazıyordum.

Özal’a müthiş karşıydım.

Küçüklüğümden beri, altı ok ideolojisi ve karma ekonomi mitolojisi ile büyümüştüm.

Özal bunların hepsinin zıddını temsil ediyordu.

Sonra bir gün, Almanya’dan uçağa binip, Cezayir’e gitti.

Yolda benim bütün ezberlerimi bozan bir açıklama yaptı ve Birleşmiş Milletler oylamasında Cezayir’e tam destek vermediğimiz için Türkiye adına özür diledi.

Bildiğim kadarıyla ilk defa bir Türk devlet adamı böyle bir şey yapıyordu.

Ne oldu?

Türkiye küçük mü düştü?

Tam aksine, büyüdü.

* * *

Başbakan Erdoğan’ın sözlerine aynen katılıyorum.

Bir ülkenin azınlıklarına yaptığı eziyet, tam anlamıyla faşistliktir.

Sadece azınlıklara değil, aynı ırktan, aynı inanıştan, aynı etnik gruptan olmayan insanlara yapılan her tür eziyet de böyledir.

O nedenle, Gazze olayları sırasında yapılan gösterilerin, Türkiye’nin Yahudi vatandaşlara dönük hava yaratmasına karşı çıkmıştım.

Benim kuşağım 6-7 Eylül’ü de hatırlıyor.

O günlerde Türkiye’nin Rum vatandaşlarına yapılan muameleyi hayatım boyunca unutmayacağım.

O nedenle Başbakan’ı bu çıkışı nedeniyle kutluyorum ve arkasında olduğumu herkese ilan ediyorum.

* * *

Son sözüm de Osmanlı’yla meselesi olan öteki komşu ülkelere.

Evet, Osmanlı işgalinde yaşadılar.

Ama onlar da Türklere çok eziyet çektirdiler.

Selanik’te silah bıraktığı halde katledilen Türkler için bugüne kadar en küçük üzüntü ifadesini işitmedik.

Belki bir gün oralardan da böyle sesler gelir diye bekliyoruz.

Balkanlar, 200 yıl boyunca çok ıstıraplar yaşadı.

Şimdi o insanlara karşılıklı olarak ağıt yakma zamanı geldi.

Küçük özürler, geçmiş olsunlar, başsağlıkları, büyük dostlukları getirebilir.
Yazarın Tüm Yazıları