Bunlar 27 Mayıs İhtilali'nden sonra idam edilen rahmetli
Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve
Fatin Rüştü Zorlu'nun anıtmezarları ile Sekizinci Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın anıtmezarıydı.
UNUTKANLIK
Demirel'in, Vatan Caddesi üzerindeki bu iki anıtmezarı durup dururken niye ziyaret ettiğini merak etmiştim.
Hatta içimde küçük bir şüphe bile bulunduğunu itiraf edeyim.
Acaba
Demirel ‘‘siyasi bir şov’’ mu yapıyordu?
Sonra araya olaylar girdi. Ben de bir gazeteciye yakışmayacak bir ihmalkárlıkla bu şüphenin takipçisi olamadım.
Oysa Hürriyet'in son zamanlarda ortaya attığı gazetecilik sloganlarından biri şuydu:
‘‘Gazeteciyi merak böceği sokmuştur. Hep merak eder.’’
Önceki gün bu ziyaretin perde arkasını öğrendim.
Gelelim 26 Ağustos ziyaretinin sırrına.
Bu ziyaretin arkasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihi bir unutkanlığı yatıyor.
Devlet, bir eski cumhurbaşkanına, bir eski başbakanı ve iki eski bakanına İstanbul'da anıtmezar yapılmasına izin verirken, alınması gereken çok önemli bir başka kararı almamış.
Bu iki anıtı,
‘‘devlet mezarı’’ statüsüne sokmamış.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel, bundan bir süre önce etraftan gelen bazı şikáyetleri işitmeye başlamış.
Her iki anıtmezarı ziyaret eden bazı kişiler, mezarlara iyi bakılmadığını
Demirel'e iletmişler.
Demirel, işte o an yaptıkları hatayı anlamış.
Çünkü, bu hatanın müsebbiplerinden biri de dönemin başbakanı olarak kendisi.
DEVLET MEZARI
Şöyle bir devlet teamülü var:
Her başbakan kendi döneminin cumhurbaşkanıyla ilgileniyor.
Mesela, Sekizinci Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın İstanbul'da bir anıtmezara defnedilmesi iznini o vermiş.
27 Mayıs'tan sonra idam edilen üç siyasetçinin İmralı'dan İstanbul'daki anıtmezara nakledilmesi iznini de dönemin başbakanı olarak
Turgut Özal vermişti.
Ancak her iki başbakan da bu izinleri verirken yapmaları gereken bir şeyi yerine getirmemişler.
İstanbul'daki o iki mezarlığı
‘‘devlet mezarı’’ statüsüne getirecek Bakanlar Kurulu kararını çıkarmamışlar.
Diyebilirsiniz ki bunun ne yararı var?
Şöyle bir yararı var: Bu anıtmezarlar, devlet mezarı stütüsüne getirilirse, bakımını da devlet üstleniyor.
Demirel, bu şikáyetleri duyduktan sonra durumu yerinde görmek üzere 26 Ağustos'ta o iki mezarı ziyaret etmiş.
Önceki gün kendisini arayarak aldığım bu istihbaratın doğru olup olmadığını sordum.
‘‘Evet, doğru. Böyle şikáyetler almıştım. Onu yerinde görmeye gittim’’ dedi.
Kendisine bir soru daha sordum:
‘‘Bu karar niye alınmadı?’’
Bana çok insani bir cevap verdi:
‘‘Hiç aklımıza gelmedi, unutmuşuz.’’
Demirel, bu olayı izlemek üzere eski siyaset arkadaşlarından
Mehmet Dülger'i görevlendirmiş.
Tahmin ediyorum
Dülger, hükümetle temas kurup bir Bakanlar Kurulu kararı çıkartmak için girişimlerde bulunuyor.
Yine tahmin ediyorum ki,
Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, bu tarihi unutkanlığı giderecek adımları en kısa zamanda atacaktır.
MENDERES HAVAALANI
Türkiye'nin en büyük havaalanlarından birine adını verdiğimiz
Adnan Menderes'in, artık eski düşmanlarının bile büyüklüğünü teslim ettikleri
Turgut Özal'ın mezarlarının
‘‘devlet mezarı’’ statüsüne alınmasının sembolik anlamı da son derece önemli olacaktır.
Küçük bir azınlığın hálá kendine ait gerekçelerle desteklemeye çalıştığı 27 Mayıs, halkın çok büyük çoğunluğunun vicdanında bir iz olarak duruyor.
Gazetecilik hayatımda iki önemli olayı çok iyi hatırlıyorum.
Birincisi, 27 Mayıs'ı yapanlardan
Cemal Gürsel'in naaşının Anıtkabir'den nakledilmesiydi.
Ben o zamanlar Hürriyet'in Ankara temsilcisiydim. Biz o nakil olayının fotoğraflarını çekememiştik.
Bu büyük gazetecilik olayını, Milliyet'ten arkadaşımız
Bülent Hiçyılmaz gerçekleştirmişti.
Daha sonra
Menderes, Polatkan ve
Zorlu'nun naaşlarının İmralı'dan İstanbul'daki anıtmezara nakledilmelerini izlemiştik.
Bunlar gazetecilik mesleğinin önemli anlarıdır.
Bu siyasi exodizmin (göç) son aşamasını tamamlamalıyız.
Bu da bu iki anıtmezarı, devlet mezarlığı statüsüne alacak Bakanlar Kurulu kararını çıkartmaktır.
Şimdi hükümetten bu kararı çıkartmasını bekliyoruz.
Tabii bu arada
Demirel'in de unuttuğu bir başka mezar daha var.
AİLELER NE DİYECEK
O da eski Cumhurbaşkanı
Celal Bayar'ın mezarı. O da devlet mezarı statüsünde değil.
Ayrıca bir başka mesele daha var.
Acaba bu kişilerin aileleri ne diyecek?
Onların fikirlerini almakta da yarar var.
Erdoğan'a ‘Baba’ nasihatı
DOKUZUNCU Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel'in geçen perşembe günü Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'a Başbakanlık'ta yaptığı ziyaretin perde arkasına ilişkin ilginç ayrıntılara ulaştım.
Demirel, bu hafta ABD'ye yapacağı gezi hakkında bilgilendirmek üzere
Erdoğan'ı ziyaret etmiş.
Gezisi hakkında bilgi verdikten sonra da
‘‘Benim dikkatime gelen şeyleri size aktaracağım’’ diyerek bir
‘‘bilgilendirme’’ yapmış.
Siz buna
‘‘baba nasihatı’’ da diyebilirsiniz.
Önce Türk-ABD ilişkilerini açmış
Demirel ve
‘‘bölgede rol oynamak niyetindeyse, Türkiye'nin ABD ile işbirliği içinde olması gerektiğini’’ söylemiş.
Demirel, ABD ile ilişkilerin neden iyi tutulması gerektiği konusunda çok hassas bir mesaj da vermiş
Erdoğan'a:
‘‘Türkiye bölücülük tehdidiyle yaşamaya devam edecek. Bölücü terörü önlemek için, Türkiye'nin birliği için Türkiye ABD'nin dostu kalmalıdır...’’
Bir de Irak'a asker gönderme konusunu açmış. Hükümetin gerçekten kararlıysa bunun gereğini yerine getirmesinin doğru olacağını söyleyip,
‘‘Aksi takdirde sıkıntı olur’’ demiş.
Yani, diplomatik bir dille
‘‘Bu kez inşallah 1 Mart kazasının bir benzeri tekrarlanmaz’’ mesajını vermiş.
Amerika ile ilişkiler konusunda çok hassas bir uyarısı daha olmuş
Demirel'in:
‘‘Birden fazla ses çıkıyor. Bu tereddütlere yol açıyor, yorum farklılıkları oluyor.’’
Demirel, üniversitelerle hükümet arasında yaşanan gerilime de değinmiş,
‘‘Üniversite konusunun bir aciliyeti var mı ki? Üniversitelerde 2 milyon genç okuyor, üstelik geçmişte olduğu gibi okullarda çatışma ortamı yok, huzur var’’ demiş.