Paylaş
AK Parti Meclis Grubu Başkanı Mehmet Naci Bostancı TBMM’nin 90’ıncı açılış günü çok ilginç ve güzel bir konuşma yapmış.
*
AK Parti Grup Başkanı üstüne basa basa diyor ki:
- “Cumhuriyet ve demokrasilerde kural bellidir: Yöneticileri halk seçer ve geri çağırır, tüm seçimli makamlar kimseye mülk değildir, bütün seçimlerde olan da budur.”
*
-“Diktatörlüklerde seçimlerin bir önemi yoktur, bizde önemi var. Diktatörlüklerde makamlar el değiştiremez, bizde değiştirir.”
*
- “Cumhurbaşkanı, milletin birliğinin ve dirliğinin sembolüdür.”
*
- “Çubuk’ta şehidimizin cenaze töreninde meydana gelen müessif olay asla kabul edilemez. Sayın Genel Başkan’a ve CHP temsilcilerine bir kez daha geçmiş olsun diyorum.
*
- “Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Türkiye ittifakı’ ve ‘kızgın demiri soğutmak’ sözleriyle siyasi iklimin normalleşmesine çağrıda bulunduğu bir siyasi atmosferde bu olayın yaşanması ayrıca dikkate değerdir.”
*
- “Türkiye’nin her tür gerilimi akıl ve sorumluluk çizgisinde aşmaya, beyanların bu istikamette oluşmasına ihtiyacı vardır.”
*
- “Yolculuğumuzun istikameti kesinlikle modern dünyadır, bizim de saygın müktesebatımızla katıldığımız evrensel değerleri dikkate alan bir milliliktir.”
*
Konuşmanın Meclis arşivine giren resmi zabıtlarının sonunda şöyle bir ifade dikkatimi çekti:
(AK Parti ve İYİ Parti sıralarından alkışlar...)
*
Demek ki CHP ve MHP’liler alkışlamamışlar.
MHP’liler sanıyorum “Türkiye ittifakı” ve “demirin soğutulması” cümlelerine yapılan atfı sevmediler.
*
Ama CHP’lilerin bu kadar güzel ve birleştirici bir konuşmayı niye alkışlamadığını anlamadım.
POPÜLİZM, AK PARTİ’Yİ DE Mİ ENDİŞELENDİRMEYE BAŞLADI
AK Parti Grup Başkanı’nın konuşmasında bir de şu cümleler çok dikkatimi çekti:“Dünyadaki egemen merkez siyasetlerin husumetin doğurduğu popülerlikten pay kapmaya çalışmaları endişemizi daha da arttırıyor ancak diğer yandan Avustralya’daki katliamın ardından ortaya konulan haysiyetli insani tavır ise ümitlendiriyor. Yerimiz, küresel ölçekte insanlığın, adaletin ve hakkaniyetin safıdır.”
Bu sözlerde apaçık bir popülizm eleştirisi ve endişesi var.
VÜCUDUMDA KAÇ KALIP SABUN YAPACAK YAĞ VAR
- GENÇLİĞİMDE Hitler’le ilgili dinlediğim en iğrenç ve insanlık dışı şeylerden biri öldürdükleri insanların yağından sabun yaptıklarıydı. Öyle iğrenç bir şeydi ki, o yıllarda insanın vücudunda sabun yapacak yağ var mıdır diye sormak bile gelmemişti içimden. Dün Sözcü gazetesinde yayınlanan bir haberde okudum. Bir insanın vücudunda 7 kalıp sabun yapacak yağ varmış.
47 YIL ÖNCE ‘MÜKEMMEL’ BİR GÜN ŞÖYLE BİR ŞEYDİ
LOU Reed, “Perfect Day” şarkısını çıkardığında 25 yaşındaydım. 1972 yılıydı ve Paris’te öğrenciydim. 68 Mayıs’ın üzerinden sadece 4 yıl geçmişti. Hippi hareketinin en çılgın yıllarıydı.
*
Şarkı şöyle diyordu:
“Sadece mükemmel
bir gün...
Parkta bir sangria içmek,
Ve sonra karanlık çökünce eve dönmek...
Sadece mükemmel bir gün... Hayvanat bahçesinde hayvanları beslemek...
Sonra... Sonra bir sinema ve eve dönmek...
İşte öyle mükemmel bir günü... Seninle birlikte geçirdiğim için...
Memnunum...”
*
Anlamamıştım bu sözleri... Çünkü, Lou Reed’in anlattığı o mükemmel gün, benim için sıradan bir gündü...
*
Aradan 47 yıl geçti...
Cumartesiyi pazara bağlayan gecenin yarısında sonra “Leto” (Yaz) adlı Rus filmini seyrediyorum. Filmin bir sahnesinde, Leningrad’da yağmur yağıyor...
Telefon kulübesinde bir kadın sinir krizleri geçiriyor. Ve o kadın kulübeden çıkıp hayatımda dinlediğim en harika “Perfect Day” cover’larından birini söylemeye başlıyor.
*
Lou Reed’in ne demek istediğini önceki gece sabaha karşı anladım.
Ağır bir kasvetin çöktüğü şu 21’inci yüzyılda...
Bütün dünyada yaşadığımız şu alacakaranlık kuşağında... 47 yıl önce sıradan sandığım bir günün, aslında ne kadar mükemmel bir gün olduğunu nihayet anladım...
O GÜN ROCK’ÇI OLMAK ZORDU BUGÜN ROCK’ÇI FİLMİ YAPMAK
DIGITURK Plus, Kirill Serebrennikov’un “Leto” (Yaz) adlı filmini yayına soktu.
1980’lerin ilk yıllarında Leningrad’daki rock çevrelerinin hikâyesi...
Bana biraz “Trainspotting” filminin havasını hatırlattı.
Film geçen yıl Cannes festivalinde gösterilmişti.
Ancak filmi gösterilirken yönetmeni Rusya’da hapisteydi.
Filmde Sovyet komünizminin 1980’li yıllarında, Brejnev döneminde rock şarkıcısı olmanın ne zor bir şey olduğunu görüyorsunuz.
Bugün Putin döneminde ise rock şarkıcılarının filmini yapmanın ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. Nedense diktatörler “rock” müziğini hiç sevmediler...
130 BİN KM YÜRÜDÜĞÜMÜZE GÖRE NİYE DAHA GERİDEYİZ
- 130 bin kilometre yol yürümüşüm. Bu demektir ki... Epey kısmını geri geri yürümüşüm ki... Hâlâ aynı yerdeyim...
*
- Ağzımdan 90 milyon kelime çıkmış. Bu demektir ki ağzımdan en az üç-beş milyon da yalan kelime çıkmış.
*
- 18 yıl ayakta durmuşum. Bu demektir ki 52 yıl da oturduğum yerde oturmuş, yan gelip yatmışım.
*
- İki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük üretmişim. Bu demektir ki bir o kadar da tükürülecek surat aramışım ve bulamamışım.
*
- 25 bin beygir gücünde enerji harcamışım. Bu demektir o kadar da enerji yüklemişim.
*
- 300 ton ağırlık kaldırmışım. Bu demek ki o kadar da ağır yük altında kalmışım...
*
- 26 yıl uyumuşum... Bu demektir ki 44 yıl da güya uyanık kalmışım... Ve hiçbir işe yaramamış.
*
- 70 yıl yaşayan bir insan olarak benim hayat ortalamam işte buymuş.
Paylaş