Paylaş
Eğer arayan, benim gibi bir “nocturne manyak” değilse, insan kötü bir şey düşünür.
Acun Ilıcalı, Fransızların deyişi ile “iyi yıldızın altında doğduğu” için onunki farklı bir telefondu...
***
Arayan o günlerin efsane spor televizyoncusu Şansal Büyüka’nın yardımcısıydı...
Direkt söze girdi:
“Şansal abi seni bizim ekipte görmek istiyor...”
Acun o sırada, yurtdışında plajlarda turistleri konuşturmaya çalışan bir muhabir...
***
Fransızlar “Felaketler tek başına gelmez” der...
Bunun tersi de doğrudur...
Bazen de şans tek başına gelmez.
Telefon geldiğinde Acun’un yanında Beşiktaş’ın ve bütün Afrika’nın efsane futbolcusu Daniel Amokachi vardır...
Tabii bir futbolcunun o saatte ayakta olması normal bir şey mi diye sormayın.
Amokachi bu...
***
Acun durumu anlatıyor... Amokachi’nin ilk ve son tepkisi şu oluyor:
“Hemen git ve ne alıyorsan 10 katını iste...”
Neden böyle diyor?
İzahı şu:
“Ben bunca yıldır futbolcuyum. Bana hiç bu saatte bir transfer teklifi gelmedi.”
***
Acun 20 dakika sonra Şansal Büyüka’nın yanındadır...
Peki sonuç?...
Acun, Amokachi kadar gözü pek değil...
Aldığı maaşın sadece 5 katını istiyor...
Hemen veriyorlar...
Böylece ayda 11 bin dolarlık bir maaşın altına imzasını atıyor...
Bugünün parasıyla 50 bin lira...
***
Geriye şu soru kalıyor:
O gece Amokachi’yi dinleyip, 22 bin dolar isteseydi ne olurdu?
Büyük bir ihtimalle 15 bin dolara el sıkışırlardı...
YAHU GERÇEKTEN DELİ MİSİNİZ SİZ
YUKARIDA anlattığım olayı, Hürriyet Ekonomi bölümünün başarılı gazetecisi Ceyhun Kuburlu’nun yeni çıkan “Deli misin Sen”* adlı harika kitabında okudum.
Türkiye’nin, neredeyse sıfırdan başlayıp büyük başarılara imza atmış çılgın genç girişimcilerinin hikâyesi...
Yani herkesin başta “Deli misin sen” diyeceği girişimler...
Gazetecilik giderek bir “hikâye anlatma” sanatına dönüşüyor. İşte bütün ekonomi gazetecilerine örnek olabilecek bir hikâye etme örneği...
Hepinize, özellikle de gazetecilik, işletme ve ekonomi okuyan bütün gençlere tavsiye ederim.
---------------
(*) Ceyhun Kuburlu: “Deli misin Sen: Yolun Başında Onlar İçin de Aynısını Söylemişlerdi”, Hürriyet Kitap, 2018
KİTABIN 2. CİLDİNE KİMLER GİREBİLİR
KİTAPTA size daha önce hikâyesini anlattığım Mars sinema salonlarının kurucusu Muzaffer Yıldırım, Yemek Sepeti’nin kurucusu Nevzat Aydın, Cem Boyner ve Ali Sabancı’nın da çok ilginç hikâyeleri var.
Bence bu kitabın ikinci bölümü de yapılmalı.
Bana göre bu ciltte NusrEt’i kuran Nusret Gökçe, BKM’nin yöneticisi Necati Akpınar, NEF’in kurucusu Erden Timur, Hepsiburada’nın kurucusu Hanzade Doğan Boyner, spor yayıncısı Sadettin Saran, Rixos’un kurucusu Fettah Tamince, sanat sürecini modern bir işletmecilik modeli haline getiren Ahmet Güneştekin, Contemporary İstanbul’u kurup uluslararası bir marka haline getiren Ali Güreli gibi isimler olabilir.
BİR ÇOCUK FUTBOLCU AİLESİNDEN NASIL İSTENİR
BEN, İzmir’de Altınordu sahasına çok yakın bir mahallede doğdum...
Orada çok top oynadım.
“Deli misin Sen” kitabında en ilgimi çeken hikâyelerden biri Altınordu Kulübü’nün başkanı Mehmet Özkan’ın başarı hikâyesi oldu.
- Yetenekli çocuk ve genç futbolcu keşfetmek için kurduğu “scout” ekipleri 3 yılda 16 bin maçta 310 bin oyuncu izlemiş.
- 3 bin amatör kulüple ilişki kurulmuş.
- 2 bin beden eğitimi öğretmeni ile ortak çalışma yapılmış.
- Yetenekli 3 bin 500 öğrenci takibe alınmış.
Yetenekli çocuk bulununca şu yapılıyormuş:
- Çocuğa bilgi vermeden önce ailesine ulaşılıyormuş.
- Mehmet Özkan ve yöneticiler ev dışında bir öğle yemeğinde aile ile buluşuyormuş.
- Yemekte çocuğun annesinin de mutlaka bulunması isteniyormuş.
- Çocuğun annesinin-babasının yemek yeme tarzına, çatal bıçak tutmasına dikkat ediliyormuş.
- Çocuğun sorumluluk sahibi olmasına çok dikkat ediliyormuş.
Mesela anne veya baba sık sık “Benim çocuğum” diye konuşursa, bu eksi puan sayılıyormuş.
- İngilizce bilmeyen, kitap okumayan, hakeme itiraz eden oyuncular kadro dışı kalıyormuş.
İlk işim İzmir’e gidip, Mehmet Özkan’la uzun uzun sohbet etmek olacak.
BEYOĞLU’NDAKİ İNSANA RAKI DERSENİZ NE CEVAP ALIRSINIZ
TEKEL özelleşip MEY İçki haline gelince, reklamcılar, şirketin başına getirilen Galip Yorgancıoğlu’ndan ürün hakkında brifing isterler.
Yorgancıoğlu, “Brif falan yok, elinize kamerayı alın Beyoğlu’na gidin, sokaktaki insanlara rakı deyince akıllarına ne geliyor onu sorun” der.
Tabii sözünü ettiğimiz eski Beyoğlu...
Gelen cevaplar şunlardır:
- “Off, babamın içkisi...”
- “Çok ağır kokuyor ve çok acı...”
- “Ne zaman içmeye kalksam kapağı elimi kesiyor...”
- “Tadı midemi bulandırıyor...”
- “Hayatta içmem...”
MEY içki yola çıkarken, durum işte böyle kapkaradır...
Galip Yorgancıoğlu, işte bu tablodan 2.2 milyar dolar değerinde bir şirket yaratacaktır.
BİGCHEFS İLK GÜN NE KADAR CİRO YAPTI
KİTAPTA başından beri yaptığı işleri hayranlıkla izlediğim BigChefs’in kurucusu Gamze Cizreli’nin hikâyesi de var.
BigChefs’i açtığında ilk gün cirosu 5 bin 500 TL’ymiş...
Peki o 5 bin 500 liradan bugün nereye geldi?
Kitapta okuyun ve dilinizi ısırın.
BABAMIN GETİRDİĞİ İLK 45’LİĞİN HİKÂYESİNİ LC WAİKİKİ’DEN ÖĞRENDİM
ORTAOKULDA okurken babam Almanya’dan bana 3 tane 45’lik plak getirmişti.
Biri Elvis Presley’in “His Latest Flame” şarkısıydı. Öteki Ricky Nelson’un “Hello Mary Lou”su... Bir de üçüncü plak vardı ki hiç bilmiyordum.
Şarkının adı “Waikiki Welcome”du.
Ben ve mahalledeki bütün arkadaşlar bu parçayı o kadar sevmiştik ki, bunu ıslıkla çaldığımız bir parola haline getirmiştik.
Ceyhun Kuburlu’nun kitabında Vahap Küçük ve LC Waikiki mucizesinin hikâyesini okurken öğrendim.
Waikiki, Hawaii’de çok ünlü bir plajın adıymış.
Kitaba ben de bir gözlemimi ekleyeyim.
Önceki ay Final Four maçları için gittiğim Belgrad’da gördüğüm vitrini en güzel ve en modern mağaza LC Waikiki’ydi...
Gurur duydum.
580 BİN LİRA KİRAYI KAÇ GEVREKLE ÇIKARABİLİRSİN
BEN iyi bir İzmirli olarak “gevrek” diyorum ama siz “simit” diye okuyun.
Kitapta Simit Sarayı’nın üç kurucu ortağından Abdullah Kavukçu’nun da hikâyesi var.
Yurtdışında ilk dükkânını New York’ta hem de Beşinci Cadde’de açmış.
Apple, Louis Vuitton, Dior, Armani, Dolce Gabanna...
Komşular dünya devleri olunca dükkân kiraları da ona uygun oluyor..
Burada metrekareye 20 bin dolar kira ödemek gerekiyor...
Yani 50 metrekare dükkân kiralasınız, 100 bin dolar...
İlk gün 2 bin adet simit satıyor... Bununla bu dükkânın parasının çıkması mümkün değil...
Ürün çeşitleniyor... “Simit burger” icat ediliyor...
Dükkânın önünde kuyruklar uzuyor...
İkinci hedef Londra... Tabii Oxford Street.
Oradaki dükkânın kirası ise 100 bin pound...
Kısa süre sonra aynı caddenin üzerinde ikinci dükkân da açılıyor...
Paylaş