Paylaş
Hangi gözler mi?
“Bakangör...”
Buyurun size onun Gezi olayından beri gördüğü şeyler:
* * *
-Her bedenin içinde bir adam olmadığını...
-Çıplak kralların hırçınlığını...
-Kibrin aslında korkudan geldiğini...
-Kendi tükürdüğünde boğulmayı...
-Narsisistik kişilik bozukluğunun tüm emarelerini...
-Esas sözün bittiği yerde sözün başladığını...
-Babasının dayağına bi’dur diyen evladı...
-Kendi gücüyle tanışan insanın şaşkınlığını...
-Kafalama kültürünün artık elde patladığını...
-Bir fikir bir kere doğduysa artık büyüyeceğini...
-Büyük kötülüğün büyük cesaret doğurduğunu...
-Senden kormuyorum demenin yarattığı korkuyu...
-Öteki yanağımızı çevirdikçe kazandığımızı...
-Mutlak gücün mutlaka çürüdüğünü...
-Bir şeye inanınca her şeyin değiştiğini...
-Bir lider olmadan da güçlü olunabileceğini.
Evet bu kadar kısa sürede bunların hepsini öğrendim.
Ben de bunları “OT” dergisinin son sayısında yayınlanan harika yazıdan öğrendim. Yazanın gerçek adı nedir bilmiyorum.
Altında bir genç kız deseni var.
Belli ki, “Gezi”ye ruhunu veren, oradan ruhunu alan insanlardan biri yazmış.
Eline ve bakan gözüne sağlık.
Çapulcu bir TV’nin prime time programı
OT dergisi bu olaylarda parlayan Çapul TV’nin kurucu çapulcularından biriyle konuşmuş.
Adı Didar Aytaş.
Gezi mizahının bütün keskinliğini yansıtıyor.
Bakın Çapul TV’nin yayın düzenini nasıl anlatıyor:
-DİZİ: “Öyle bir geçer TOMA ki”
-YARIŞMA: “Bugün nereme cop yesem”
-BELGESEL: “Biber gazıyla yaşayanlar”
-PROGRAM: “Dest-i Direniş, Yurtta gaz durumu”
-SPOR: “FC Polis-Direniş United maçı”
-ÇİZGİ FİLM: “Toma ve Jerry”
-DİZİ: “Yandaşlar duymasın”
-AÇIK OTURUM: “İspatlamayan şerefsizdir”
Şimdi söyleyin bu çocuklara TOMA’yla, gazla ve hele hele mitinglerdeki o demode sloganlarla cevap vermek mümkün mü...
-OT dergisini hazırlayan arkadaşlara teşekkürlerimle...
Bugünlerde bana en çok sorulan soru
SON zamanlarda bana en çok sorulan soru şu:
“Gezi olayları AK Parti’nin oyunu arttırır mı, azaltır mı?”
Övünerek söylediğim bir şey var: Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti seçimi kazanamadı. Bugünlerde bazı arkadaşlarım şaka yapıyor, “Önümüzdeki seçimde oyunu AK Parti’ye ver” diyor. Onlara hep şunu anlatıyorum.
Bugüne kadar oy verdiğim partilerin kaybetmesinin benim için önemi yoktu.
Oy vermediğim partinin iktidarda olması benim hayatımı fazla etkilemiyordu. Hayat tarzıma müdahale yoktu.
Bugün sıkıntım işte bundan kaynaklanıyor.
Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da veya öteki gerçek demokrasilerde, şu veya bu partinin iktidarda olması, insanların hayat tarzlarını, işlerini, güçlerini fazla etkilemez.
Ülkeyi iyi veya kötü yönetirler, ama kendilerine oy vermeyen insanların hayatını zehir etmezler.
Diyebilirsiniz ki, “Geçmişte seninkini etkilemedi ama başkalarınınkini etkiledi”.
Doğrudur, ama bunu artık hepimiz öğrendik ve eski hataları tekrarlamayız.
Gelelim bana sorulan soruya. İyi bir siyasi tahminci değilim.
O nedenle kendimi bu soruya cevap verecek ehilde bulamıyorum.
Ama ehil olduğum bir cevap var: Bu olayların AKP Parti’nin oyunu arttırması veya indirmesi hiç önemli değil.
Arttırsa da halkın iradesidir, azaltsa da... İkisine de saygılı olmak zorundayız.
Önemli olan şudur:
Bu ülkede artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Olmamalı...
Başbakan Erdoğan açısından iki yol var.
Ya daha otoriterleşecek, daha cezalandırıcı, intikam alıcı, sindirici bir politikaya yönelecek.
Ki bu onu, otoriterlikten diktatörlüğe götürür.
Ya da daha ılımlı, daha anlayışlı, daha paylaşımcı, daha adil, daha vicdanlı, daha az tek adamlığı oynayan, daha uzlaşmacı bir siyasete götürecek.
O da hem kendini hem partisini demokrasiye götürür.
Umarım Urla’nın özgürlükçü, rahat ikliminde bu tercihini daha sağlıklı yapabilir.
Paylaş