Paylaş
Ben de kendimi savunmamıştım.
Savunulacak tek yanım, tutunulacak tek ipim, uydurulacak tek bahanem yoktu...
Dolayısıyla sarılacak bir yılanım da yoktu...
* * *
Ben de çıktım, canlı yayınlarda, kendi köşemde, onlarca defa özür diledim.
Ayrıca o yalanın mağduru olan iki arkadaşıma gidip helallik istedim.
İkisi de bana verilecek en büyük cezayı verdiler.
Arkadaşlıklarını, dostluklarını bütün samimiyetleri ile devam ettirdiler..
Aramızdan ayrılan Mehmet Ali Birand’ın gıyabında, Cengiz Çandar’a da vicahi olarak buradan bir kere daha ilan ediyorum ki:
Bu utancı, hayatım boyunca taşımaya devam edeceğim...
Ve benden sonra gelenlere, aynı tuzağa düşmemeleri için hep anlatacağım.
* * *
Bizim mahalleden hiçbir arkadaşım beni savunmadı...
Bizim taraftan hiçbir siyasetçi de bu yalanı kendi menfaati için kullanmaya, sürdürmeye tevessül etmedi...
Benim mahallem, benim sokağım yok...
Ama başkaları, hayat tarzıma bakarak, bu tarafı bir mahalle olarak görüyorsa, ben de şunu bütün kalbimle söylüyorum.
O zaman bu mahalleyle iftihar ediyorum...
* * *
Geçen gün, iktidar yanlısı mahallenin medyasında 13 kişi, aynı başlıkla aynı yalanı savundu...
İçim burkuldu...
Nedir bu diye sordum kendi kendime...
İki cevap bulabildim.
Ya biat denen şahsiyetsizleşmenin en zavallı hali.
Ya da bir menfaat çeteleşmesinin saadet zinciri...
* * *
O tarafa da haksızlık etmeyeyim...
Yukarıdan emirli tek tip iftira defansına imza atacaklar hepsi hepsi 13 kişiymiş...
Yoksa o tarafta da 13 üstü çıplak, eli derili köşe tacizcisinin safında yer almayı reddeden bir siyasetçi ve gazeteci çoğunluğu var.
Onların bu yalan karşısındaki sükûtu bile, o mahallenin ar ve vicdan hanesine artı olarak yazılıyor...
Türkiye tarihinin en kapsamlı polis soruşturmasının kesin sonuç raporu
TÜRKİYE tarihinin en örgütlü, en tehlikeli, en halkın arasına kin ve nefret sokma niyetli, en iğrenç yalanıydı.
Emir en yukarıdan gelmişti.
Polis durumdan vazife çıkarıp, bu iftirayı gerçek haline getirebilmek için elindeki bütün imkânları seferber etmişti.
* * *
Bayanlar ve baylar, tarihimizin en büyük iftirası olan ve ileride mutlaka, ama mutlaka yargılanacak olan “Kabataş iftirası”nın polis raporu ortaya çıktı.
Dünkü Cumhuriyet gazetesi bu raporun sonuçlarını yayınladı:
* * *
-Soruşturmayı İstanbul polisinin tam 10 ayrı
şubesi yürüttü.
-151 ayrı yerdeki MOBESE ve 81 özel işyerindeki özel güvenlik kameralarındaki kayıtlar toplandı.
-1800 saatlik kamera kaydı ile TRT ve Fotofilm kameralarınca kaydedilen 200, Güvenlik Şube Müdürlüğü’nce kaydedilen 50, TEM Şube Müdürlüğü’nce kaydedilen 450, olayı izleyen TOMA’lardan kaydedilen 60 saatlik görüntü saniye saniye incelendi.
-Olayın meydana geldiği iddia edilen 1 Haziran günü görsel medyada ve sosyal medyada paylaşılan bütün görüntüler tarandı.
-Taksim-Ortaköy arasında kalan 8 kilometrelik parkurda tüm işyerleri ve kamu kuruluşlarının personeli ile görüşüldü.
-İstanbul polisine ait 20 tim, bir tek tanık bulmak için günlerce çalıştı. O gün olay yerinde bulunan seyyar satıcı, garson, esnaf ve tezgâh açtığı belirlenen 24 kişiyle görüşüldü, sözlü ve yazılı beyanları alındı.
-Yürüyüşe katılıp da ‘potansiyel suçlu’ görülen 161 kişi yakın incelemeye alındı, günlerce takip edildi.
SONUÇ: İktidarın Gezi’de madalya verdiği polis bile diyor ki: O gün orada ne öyle bir olay oldu, ne üstü çıplak bir tek insan vardı.
Geriye iğrenç bir iftirayı aynı başlıkla savunan, üstü giyimli, vicdanının edep ve adap yerlerini ise arsızca teşhir eden, çırılçıplak 13 köşe tacizcisi kaldı...
Bağcılar Belediyesi’nde öğrendiğim ürkütücü ve üzücü bir ülke gerçeği
GEÇEN hafta Hürriyet Sosyal’de kendi başına büyük bir yazarlık başarısına imza atan Ayşe Baykal’dan bir e-mail aldım.
İkiz kardeşi Hanefi Baykal, engellilere yardım için kurulan “Beyazay” Derneği’nin İstanbul şubesi başkanıymış.
Cumartesi günü Bağcılar Belediyesi’nde engellilerin de katıldığı bir toplantı düzenlemişler. Beni de davet ettiler.
İlk şaşkınlığımı, Bağcılar Belediyesi’nin engelliler için yaptırdığı 4 katlı binaya girerken yaşadım.
Evet sadece engellilere hizmet ve eğitim için 4 katlı devasa bir bina yaptırmışlar.
Bütün kalbimle söylüyorum, Avrupa’nın hiçbir şehrinde engelliler için böyle bir hizmet binasına rastlayamazsınız.
Günümün yarısını orada geçirdim.
Görme engelliler, fiziksel engelliler, işitme engelliler ve Down Sendromlu kişiler için mükemmel bir eğitim ve uygulama merkezi kurmuşlar.
İşte orada, ülkemize ait korkunç bir gerçeği öğrendim.
Araştırmalara göre Türk halkının yüzde 70’i, mahallesinde veya oturduğu apartmanda engelli insan istemiyormuş.
Günün esprisi: Silivri’den çok çok umutluyduk ama dağıldı
-Beyazay Derneği, cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmlara sesli kitap okutturup, bu kayıtları görme engellilerin dinlemesi için internet sitesine koyuyormuş. Tekirdağ Cezaevi’nden başlamışlar.
Dernek Başkanı Lokman Ayva, “Silivri’de çok aydın insan vardı. Onlardan çok umutluyduk ama orası dağıldı” diye espri yapınca ben de “Hiç fark etmez, o insanlara şimdi gidin evlerinden de aynı şeyi yaparlar” dedim.
Silivri mağdurlarına duyururum.
-Görme engelliler için kurulan tamamen dijital ses kayıt laboratuvarının başında, yüzde 100 görme engelli çok sempatik bir genç adam çalışıyor. Bilgisayar eğitimini Bakırköy Belediyesi’nde almış, şimdi burada çalışıyormuş.
“Yakışıklı çocuksun” dedim... Gülerek, “Ben de öyle görüyorum” deyince, esprisini anladım; “Merak etme, sen kendini aynada göremiyorsun ama kızlar görüyor” dedim.
Hep birlikte güldük.
-Bağcılar Belediyesi’nin hazırladığı sunum çok güzeldi. Sunumda Bağcılar’ın kurucu belediye başkanı Feyzullah Kıyıklık’tan övgüyle söz ediliyordu.
Bu vefa duygusunun ne kadar güzel olduğunu bir kere daha anladım ve yeni Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı’ya hem bu güzel hareket, hem de yaptıkları için bir vatandaş olarak teşekkür ettim.
Devam arkadaşlar... Hepinize teşekkürler...
Paylaş