Paylaş
Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde üniversite rektörleri ile bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto etmek isteyen üniversite öğrencilerinin Dolmabahçe ve Kurtköy’de bir benzin istasyonunda polisten yediği, uygar ülkelerde işkence kabul edilebilecek düzeydeki dayak ile Beşiktaş ve Bursaspor taraftarları arasındaki şiddet görüntülerinden söz ediyorum. İşte bunların hepsinin altında yatan temel dinamik “sürü psikolojisi”.
Dayağı atan da yiyen de şiddeti uygulayan da sosyoloji ve davranış bilimi uzmanlarının deyimi ile “Kalabalık davranışı” (crowd behavior) ya da diğer adı ile “sürü psikolojisi”nin etkisi ile hareket ettiler.
Stadları, miting alanlarını, kahvehaneleri hep bu duygu ile dolduruyoruz. Aslında “sürü psikolojisi” ile protesto gösterileri düzenliyor, yine aynı psikoloji ile göstericileri öldüresiye dövüyoruz.
Genelde sürü halinde dolaşan örneğin koyun, balık vb gibi hayvanlara özgü fakat insanlarda da sık sık görülen grup içindeki bir bireyin ya da liderin davranışının tüm gruba yayılması haline yani bir tür şartlı güdülenmeye “sürü psikolojisi” deniyor.
Hayatı düzenleyen kuralları belirleyen kültür ve değerler dediğimiz kavramlar da bunun üzerine inşa ediliyor. Bir takımın taraftarı, bir cemaatin ya da tarikatın üyesi, bir siyasi görüşün yılmaz savunucusu olmanın altında yatan temel gerekçe; bir yere bir topluluğa ait olma ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu yapılar ise “sürü psikolojisi” ile yönetiliyor. “Sürü psikolojisi” olmasa bir orduyu bir arada tutamaz, yağmur gibi mermi yağarken savaştıramazsınız. İnanın bana tarih bu “sürü psikolojisi”yle şekillenmiştir. Bu da psişik bir iletişimle mümkün oluyor. Bu nedenle sürü psikolojisini çoğunluğa uymak, kendini akıntıya bırakmak, kendi düşüncesini önemsemeyip, kendisine güvenmeyip başkalarına bağımlı bir yaşam sürmek olarak ele alabiliriz bu yüzden.
Sürü psikolojisi sadece insanlarda mı görülüyor? Hayır.
Mesela 9 Kasım tarihli Posta Gazetesi’nde yer alan bir haberde Erzincan’ın Başpınar Köyü'ndeki bir merada otlayan koyunlardan 52’sinin dağdan ölüme atladığına ilişkin bir haber yer almıştı. Koyun sürüsünün sahibi sürüdeki bir koyunun önden atladığını diğerlerinin de onu takip ettiğini söylemişti. 52 koyun telef olmuştu. Gerekçe ne; “sürü psikolojisi”…
Bilim insanlarına göre genellikle düşünme yeteneği gelişmemiş canlılar kalabalığa yöneliyor. Çünkü oranın daha güvenli veya daha doğru olduğunu sezinliyorlar. Mesela bir balık hızla bir yere doğru gidiyorsa orada yiyecek olduğu fikriyle birden bir balık sürüsü onu takip etmeye başlıyor. Bu tamamen içgüdüsel bir şey… Aynı zamanda tüm koyunlarda kalabalıktan ayrılırlarsa yemek bulamayacakları ya da kaybolup ölecekleri hissi ile yaşıyor.
"Animal Behaviour" dergisinde bahsedilen bir araştırmaya göre insandaki sürü psikolojisinin hayvanlardakinden pek fazla farkı yok. Her iki durumda da kalabalık kitleler ufak bir grup tarafından yönetiliyor. Sosyal psikologlara göre; "sürü psikolojisi" ile hareket edenler kışkırtılmaya, kolayca yönlendirilmeye ve şiddete son derece yatkın oluyorlar. Bu tür davranışlar da sürünün en tipik özelliği anonim olmaktır. “Kim vurduya gitmek” sözü de işte buradan geliyor.
“Sürü psikolojisi”nin en güzel örneklerinden biri stadyumlardır. Günlük yaşamda oldukça sakin ve hatta kibar olan bir kişinin stadlarda anonim bir hale gelmesi ve grupla beraber tezahüratta bulunup, rakip takım aleyhine küfürler yağdırması, takımın taraftarına sanki düşmanıyla savaşırcasına şiddet uygulamasının altında da yatan neden bu. Çünkü böylesi durumlarda grup sürekli o birey üzerinde baskı oluşturuyor. “Mahalle baskısı” denen şey de aslında “sürü psikolojisi”nden kaynaklanıyor.
Sürü psikolojisiyle hareket eden herkes, bu duruma karşı koyan bireylere karşı saldırgan bir tutum izler. Bunun esas nedeni kendi oluşturduğu düzen ortamının yıkılması korkusudur. Sürüden ayrılan, sürü için en büyük tehdidi oluşturur. Onun ardından gidenler yüzünden sürü dağılabilir. Bu nedenle sürüden ayrılanı yemek mübahtır.
Bu nedenle her sürünün içinde onun devamlılığını sağlamaya fedai olabilecek kurtlar vardır. Bunlar, siz sürünün içindeyken kuzu, sürüden ayrıldığınız zamansa kurda dönüşür. Çünkü sürünün içindeki bu kuzular menfaatlerini sürüye bağlamış, kendilerini sürü içinde ifade etmiş, sürüyle var olmuşlardır.
“Sürü psikolojisi”nden sadece siyasiler, komutanlar, tribün ve toplum liderleri faydalanmaz. Perakendecilerin de yararlandığı başlıca argumanlardan biri “sürü psikolojisi”dir. Düşünün bir AVM’ye gittiğinizde gönül rahatlığı ile ziyaret ettiğiniz mağazalar hangileridir?
Elbette rahat rahat dolaşacağınız, size bir şey satmak için etrafınızda dolanan müşteri temsilcisi baskısından kurtulacağınız içi kalabalık mağazaları tercih edersiniz değil mi?. Peki oradaki kalabalığın önemli bir kısmının para ile tutulan sahte müşteriler olmadığını nerden biliyorsunuz?
Pazar yerlerinde de sürüler yaratan sahte müşterilere çok rastlarız. Çünkü kadınlar da en az erkekler kadar “sürü psikolojisi”nin etkisine kolay kapılır. Özellikle alışveriş sırasında…
Bazı semt pazarlarında görmüşsünüzdür mutlaka. Bazı satıcıların önüne kadınlar üşüşmüştür. Sanırsınız yağma var. Yan taraftaki tezgahta da aynısı satılır ama kimse dönüp bakmaz. Çünkü kadın müşteri başka kadın müşteriyi tetikler. Pazarda, günlük yevmiye ile tutulmuş kadınlardan biri pahalı da olsa, hiç bir şeye benzemese de, bir ürün için “Ayyy çok güzel” der diğer 2 tanesi de “Aaa çok beğendim” diyerek onaylar, ardından satıcının malları diğer kadınlarca kapışılır. O sırada beğenen ve onaylayan kadınlar bir şey almadan tezgahtan tüyerler. Aynı döngü akşama kadar tezgahın başında sürer gider.
İnsanoğlu neden hep bir sürünün parçası olmaya çalışıyor?
Ertan Acar’ı Hürriyet Benim Sayfam'dan,www.facebook.com/ertanacar001 ve http://twitter.com/ertanacar 'dan da takip edebilirsiniz...
Paylaş