Renault’nun 110. yıl reklamı, son yıllarda otomobil pazarında Türkiye’de hedef büyüten markanın ticari araç segmentinde de iddiasını ortaya koyuyor.
2009 yılında İngiltere’de hayata geçirdiği ‘Le Laitier’ (Sütçü) adlı reklam kampanyasının Türkçe dublajlı versiyonu olan bu reklam filminde, sarı renkte antika bir sütçü kamyoneti Paris sokaklarında, modern araçların arasında arzı endam ediyor. Yavaş yavaş ilerleyerek Renault servisine varıyor. Sürücüsü “Emektarı bakıma getirdim” diyerek kriko kolu gibi duran aracın anahtarını, şaşkınlık içindeki servis görevlisine bırakıyor. Hatırlamışsınızdır mutlaka…
Bu keyifli reklam filminin Renault’nun marka vaadini net olarak ortaya koyduğunu ve başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
Üstelik antika sütçü kamyonetli bu son reklam, sadece ticari araç için değil tüm segmentlerde, “sağlamlık” ve “yenilikçilik” kavramları ile kendisini özdeşleştirmeye çalışan Renault’nun, tozlanmaya yüz tutmuş marka algısını da yeniden parlattığı kesin. Renault bir taşla birkaç kuş vurmuş gibi görünüyor.
Henry Ford’un “Bütün otomobiller siyah olmalıdır” yaklaşımının üzerinden 100 yıl geçti. Seri üretilen ilk otomobil modeli olan “Ford T” efsanesindeki tüm otomobiller bu yüzden siyahtı. Ancak Henry Ford’un bu yaklaşımı ortaya attığı yıllarda otomotiv sektöründe kıyasıya rekabet yaşanmıyordu.
Bugün ise otomotiv endüstrisi yoğun bir rekabet ortamında iş yapıyor. Geçmişte 8-10 yılda bir model yenilenirken, günümüzde bu süre 2-3 yıla kadar düştü.
Günümüzde irili ufaklı yaklaşık 5 bin parçanın bir araya getirilmesinden oluşan bir otomobil, robot teknolojisi sayesinde yaklaşık 20 dakikada üretilmekte.
Otomotiv sanayi, sanayileşmiş pek çok ülkede ekonominin lokomotifi kabul edilir. Ülkemizde de bu böyle. Çünkü diğer sektörleri besleyen yapısı ile otomotiv sanayii, demir-çelik, petro-kimya, makine ve lastik gibi temel sanayi dallarının da başlıca alıcısı ve bu sektörlerdeki teknolojik gelişmelerin de sürükleyicisidir.
Bugünlerde otomobiller, teknolojileri ve fonksiyonel özellikleri bakımından neredeyse bir birinin aynıdır. Sadece görünüşleri ve taşıdıkları arma onları ayrıştırır. Hal böyle olunca müşteriler ve talepleri, işin en can alıcı kısmıdır. Çünkü müşteri sadece fonksiyonel beklentilerde bulunmaz. Satın aldığı otomobilin kullanıcısına kattığı değeri de ayırt edici bir özellik olarak görür.
Pek çok toplumda otomobil sadece bir taşıma aracı değildir. Bir statü sembolüdür. Kullanıcısının sosyal sınıfını da belirleyen bir aksesuardır. Bu nedenle bir otomobilin marka vaadi ya da hedef kitlesi nezdinde yerleştirdiği algı pazardaki yerini de belirler.
Renault’nun 1 Haziran’dan itibaren ekranlarda yayınlanan ve 110. yıla vurgu yapan reklam filmi, markanın vaadini açık bir dille ortaya koyması bakımından, son yıllardaki en başarılı örneklerden biri.
Ama unutmamakta fayda var; iyi hazırlanmış bir reklam filmi insanları sadece etkiler, zekice hazırlanmış bir reklam filmi ise hedef kitlede ilgi uyandırır, ancak tüm iletişim enstrümanlarıyla desteklenen bir reklam filmi tamamı ile satın almaya dönüşür.