Eczacıbaşı’nın ŞİFA’sı (2)

SORALIM mı öylesine: “Dert” yoksa “şifa” aranır mı? Yine de vardır birileri; doksan dokuzunun hiç derdi değildir de o kendine dert edinir.

Haberin Devamı

Şaşılası şey! Hele varlıklıysan, ola ki dünyanın binbir derdi ile uğraşmak da varsa bir yanda, değil 99 kimbilir kaç 9 bin 99’un tasası olmayan şeyden sen kendine yeni bir dert  yarat!
 Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın 1911 yılında Kemeraltı’nda açtığı Şifa Eczanesi’nden çıkıp gelen, işte böylesi bir dert. İzmir’deki adıyla “İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı”.

 Şu Ezcazıbaşılar, onca işin arasında niye kalkışmışlar da dert edinmişler İstanbul’dan sonra İzmir’de “sanatlar üzerine şenlik” düzenlemeyi! Süleyman Dede “Yurdunuzdan aldığınızı, yine yurdunuza veriniz.” demiş de, sanki kendi alanlarında yaptıkları yetmemiş gibi, oğul Dr. Nejat F. Eczacıbaşı,  “Yaşamın anlamı, her şeyden çok sanat yoluyla kavranabilir.” deyip üstelemiş, düşmüş bir yola.
 Kendilerine “dert”, ya “şifa”sı kime?
 Soralım öyleyse: Yaz aylarında dünyaca ünlü sanatçıları izleyip dinlemek kaç İzmirli’nin derdi ki, şu 25 yıldır sürüp giden “Uluslararası İzmir Festivali” bir “şifa” olsun?

***       

Haberin Devamı

Güzel sanatlardan yana “ihtiyaç” sayıya vuruldu mu sonuç Afrika olur! Türkiye, Afrika’da bir Sudan, ya da Asya’da bir Suudi Arabistan, tut ki komşu İran!
İhtiyaç – istek – heves – tutkunluk yüzdeye vurmaya gör, Gülsün Onay’dan piyano konçertosu dinlemeye kim koşar ki. Ya da nedir Schubert’ten Faminör Fantezi, öyle allegro molto moderato, largo gibi tuhaflıklarla! İki adam çalarmış,  Grau ile Götz Schumacher, kim bunlar!
Çaresiz, güzeli ve de derinlere inen sesi seçmek güçleştikçe uygar olmanın düzeyi de yükseliyor. Eczacıbaşı Şenlikleri’ne erişmiş olmak, Türkiye’nin Avrupa içinde yücelmesidir.
Çağdaşlığa Eczacıbaşı’dan bir şifa.

***

Ve dahi...
Ölü mekanlar canlanıyor bir bir.  İstanbul’da Aya İrini’yi kıskandırırcasına Celsus’u, Odeon’uyla Efes, Çeşme’de Kale ile Kervansaray, ortodoks inançlılardan kalma Ayavukla Kilisesi, tarihin şurasında burasında can vermiş taş yapılar müziğin, dansın, tiyatronun yeniden uğradığı yerler olmuş.
Hani diyorum, İzmir’de “camilerden biri” de müslümanlığın evrenselde yankılanan sesi gibi müziğe mekan olsa bir Adnan Saygun’la, bir Chopin’le!

***

Haberin Devamı

Hani Ahmet Kudsi Tecer’in duru güzellikte bir şiiri vardır ya “Orda bir köy var, uzakta - O köy bizim köyümüzdür. - Gezmesek de, tozmasak da - O köy bizim köyümüzdür.”
Öylesi o Eczacıbaşı Şenlikleri, uzak düşmüş olsak da, gezmesek de, tozmasak da -bilinmez dertlere şifa- o “köy” vazgeçilmezcesine “bizim köyümüz”dür.

 


 

Yazarın Tüm Yazıları