19 Mayıs Stadı’nda suni çimde Türkiye Ligi maçı oynatmak resmen cinayettir. Bu futbolculara yazık. Aslında bu 19 Mayıs Stadı tarihi bir stat, ama koskoca Ankara’da bu stat Başkent’in ayıbıdır. Devletin ayıbıdır. Hükümetlerin ayıbıdır.
HINCAL sana tavsiyem, 8-10 seneden evvelki hatıralarını ve yaşadıklarını yazma. Çünkü, malesef yaşının verdiği zaafiyetle hata yapıyorsun. Yalan yazıyorsun, yanlış yazıyorsun. Köşende yazmışssın; Erman Toroğlu yıllarca Ankara’da 19 Mayıs’ın toprak dış sahalarında futbol oynadı diye. Devam etmişssin; kazma Erman Ankaragücü’nde oynarken toprak zemini severdi. 19 Mayıs yazın kömür, kışın topraktı diye...
Bak Hıncal, yazdıkların oldukça eski tarihler. Ama şimdi yazacaklarıma sonra kızıyorsun. Hatta Erman belden aşağıya vuruyor diyorsun. Senin nerene belden aşağı vurayım Hıncal. Ben vura vura bazı şeyleri senin kafana sokacağım.
Bak Hıncal; 19 Mayıs dış sahalarında çok az antrenman yaptım. 3-4 defa da maç. Çünkü Gençlerbirliği genç takımından ikinci ligde oynayan Güneşspor’a geldiğimde yaşım 17 idi.
Ve o zaman İkinci Lig’de artık bir çok saha çim olmaya başlamıştı. Ve biz, ya hipodromda çimde ya da Yeni Mahalle girişindeki Beden Terbiyesi’nin çim sahalarında antremanlar yapardık.
Sert olmakta fayda var
Bak Hıncal; 19 Mayıs Stadı hiç bir gün yazın kömür, kışın da toprak olmadı. Zemini kömür bir tek saha vardı. O zamanki Alsancak Stadı... Bölge Müdürü Sami Yavrucuk döneminde çim olan zemine kum atarlardı, çamur olmasın diye...
Bak Hıncal; 19 Nisan 1965’de oynanan Portekiz maçı İstanbul Mithat Paşa Stadı’nda idi. (Şimdiki İnönü Stadı) Portekizliler sahanın kötü zemini yüzünden UEFA’ya itiraz ettiler. UEFA da maçı ertesi gün Ankara 19 Mayıs Stadı’nda oynattı. Eusebio’nun frikikten attığı golle 1-0 yenildik. Yani benden önce de 19 Mayıs Stadı çimdi Hıncal...
Bak Hıncal; güya o ufak aklınca aşağılayacaksın ya kazma Erman defans oynardı, sert oynardı diyorsun. Sert olmak da fayda vardır Hıncal... Yumuşak olmaktan iyidir. O Erman, 1968 yılında İkinci Lig’de gol krallığında üçüncü oldu diye Ankaragücü takımı tarafından santrfor olarak transfer edildi. Kaç paraya biliyor musun; 100.000 liraya. (Yani yüz bin liraya)
Peki Hıncal, sen o zaman gazetede yada bir dergide çalışıyor muydun bilmiyorum, ama kaç para aylık alıyordun acaba... Bu paralar çakıl taşı değildi Hıncal. Eve götürsen 7-8 saatte sayardın.
Şimdi sadede gelelim... Yani yazdıklarının ne kadarının yalan olduğunu, yanlış olduğunu yer ve zaman bildirerek suratına vuruyorum. Ama senin suratının derisi biraz kalın, farketmiyor.
Hacettepe-Fenerbahçe maçından önce daha ısınırken Yasin, suni çimin kadrine uğruyor. Kaleci Volkan’ın yediği golde, zeminden dolayı ayağı kayıyor. Çünkü bu zemin normal değil. 19 Mayıs Stadı’nın böyle bir zemine değil, güzel bir drenaja ihtiyacı vardı. Hele, alttan da bir ısıtma yaparsan, çok karlı günlerde de zeminin üstünü kapatırsan olay hallolurdu. Almanya’da, Berlin’de, Münih’te hava bizden daha mı sıcak. Kışın daha da sert. Ama pırıl pırıl çimde oynuyorlar. İngiltere’de tabii çimde Wimbledon oynanıyor. Hatta o biçimde yağmur yağıyor çimlerin üzerine. Aptal mı adamlar suni çimi yapar, geçerler.
Aklınca espri!
Aklınca espri yapmışsın... Ünal Özüak’ın firmasının ortağıyım diye. Sen öyle maliye ile kaybedilecek riskli işlere girmezsin. Bilirim cebinde akrep var Hıncal. Şimdi o akrepler cebinde yavrulamıştır bile Hıncal...
19 Mayıs Stadı’ndaki bu suni çim saha bir müddet sonra mahalli takımların avantajına, misafir takımların dezavantjına olacak. Yani haksız rekabet olacak. Bu zeminde hangi ayakkabı ile oynayacağını bile kestiremezsin. UEFA’dan FIFA’dan misaller vermişsin... Neymiş efendim UEFA-FIFA bu çimi anlata anlata bitiremiyormuş. Hıncal sen herkesi aptal mı zannediyorsun. Veya UEFA ile FIFA mı herkesi aptal zannediyor. Neden geçen yılki Şampiyonlar Ligi finalini suni çimi kaldırıp da tabii çimde oynattı bu UEFA.
Bu futbolculara yazık
19 Mayıs Stadı’nda suni çimde Türkiye Ligi maçı oynatmak resmen cinayettir. Bu futbolculara yazık.
Aslında bu 19 Mayıs Stadı tarihi bir stat ama, koskoca Ankara’da bu stat Başkent’in ayıbıdır. Devletin ayıbıdır. Hükümetlerin ayıbıdır. Yıllarca, siyasiler ’cek’ ile ’cak’ ile vakit öldürdüler. Ne hükümetler geldi geçti, havalimanı ile yolunu bile yapmadılar.
Bu hükümet hem onları yaptı, hem de o siyasi gecekondu ayıplarını kaldırdı. Keşke bir de stada el atsalar da Ankara’ya, değişik yerlere 2-3 tane 15-20 bin kişilik stat yapsalar. 19 Mayıs Stadı da tarihi eser diye kalsa...
İşte o zaman bu suni çimi ellemesinler. Çünkü 23 Nisan ve 19 Mayıs gösterilerinde zemin perişan oluyordu. Hiç olmazsa bu suni çim o işe yarar. Ünal Özüak’ın pardon firmanın esas sahibi Hıncal Uluç’un paraları güme gitmez...Bu kıyağımı da unutma Hıncal...
Aragones giderse ne olur!
FENERBAHÇE kötü oynuyor, Aragones suçlanıyor. Bu Aragones’i, bütün şartlarını kabul ederek aldınız, tamam. Peki, Aragones ekibinin içine, Türkiye’yi çok iyi tanıyan, Fenerbahçe’yi teknik olarak çok iyi analiz edebilen birini niye sokmadınız? Aragones’e takımı, futbolcuları, Türk insanının yapısını kim anlatacak? O zaman yöneticiler anlatacak.
Peki, bu yöneticiler futbolu ne kadar biliyorlar? Tartışılır... Aziz Yıldırım ben herkesten iyi bilirim diyor. Olabilir. Eğer o anlatıyorsa, takımın durumu ortada. Eğer Aziz Yıldırım bazı ikazları yapıyorsa, Deniz Barış’ı Şampiyonlar Ligi kadrosuna sokmayan da o. Ne dersiniz.
Peki yarın Aragones giderse ne olur... Ülkemize göre Allah Kerim...
Çok sarı kart tehlikelidir
FENER mağlup oldu, Galatasaray ve Beşiktaş berabere kaldılar. Gazetelerdeki ve televizyonlardaki yorumlara bakıyorum. Türk futbolu kötüye gitmeye başlamış. Hemen kalite düşmüş. Hakemler çok kötü olmuşlar. Bu kadar çok kart çıkarmıymış.
Siz merak etmeyin, bir iki hafta sonra büyükler kazanmaya başlar. Hakemler onların lehine penaltılar verir, küçüklerden futbolcular atılır. Göreceksiniz, bir anda futbolumuz ileriye gitmeye başlar. Hamle yapmaya başlar.
Ümit Karan’ı dinliyorum, inanılmaz sert oynamış Antalya. Lincoln’e bakıyorum, kaleci Ömer küstahlık yapmış. O da gitmiş ona posta atmış, sarı kart görmüş. Aslında hakemin, Ömer’e çarpan Lincoln’ü alnından öpmesi lazımdı! Ömer’e de bir yumruk atması gerekirdi! Neden, Ömer çok iyi oynamış. Ömer’in annesiyle Galatasaray seyircisi tuhaf tuhaf ilişkiye girmişler.
Hakem Ankara’da Volkan’ı atmış. Yani hakem atmış. Volkan atılmamış. Talebeye sorarsın, ’Yazılıdan kaç aldın’diye. Eğer numara 8 ise 8 aldım der. Eğer numara 2 ise, hoca bana iki vermiş der. Aynen bizim futbol gibi.
Hakemler hala sarı kartları, kredi kartları gibi kullanıyorlar. Çok sarı kart tehlikedir. Altında kalırsın. Kalkamazsın. Kırmızı kolaydır. Ve kırmızı da az hata yaparsın. Sarı kartlarınızı çok zor çıkaracağınız yerlere sokun. Nerenize derseniz, onu bilemem.
Yozgatlı dinamiti
Seyirciler maçları dikkatle izlesinler. Dolmuşa gelmesinler. Sonra takımlarını yakıyorlar. Bu hafta bir maç izledim. İnanamadım. Gaziantepspor, Ankaragücü’nü yenecek ve bu haftayı lider kapatacaktı. Ama sahneye Mehmet Yozgatlı çıktı. Alakasız iki sarı kart gördü, atıldı. Etrafı tahrik etti. Oyunun altına dinamit koydu. Galibiyeti aldı, beraberliği Ankaragücü’ne verdi. Ve aynı Mehmet Yozgatlı maçtan sonra Ankaragücü’nün 15 kişi oynadığını söyledi. Ve maçın içinde tribünlerde Mehmet Yozgatlı’nın arkasından kürek çektiler. Yazık oldu Gaziantep’e...
Mehmet Yozgatlı yüzünden sinirlenen oyundan arkadaşı Deumi de atıldı. Maçın en güzel yorumunu maçtan sonra Erman Özgür yaptı, sakin bir şekilde. Ama olan Gaziantep’in iki puanına oldu. Burada hatalı varsa hakem değil, tek başına Mehmet Yozgatlı idi. Birinci sarı karttan sonra onu niye oyundan almadın diye teknik direktör Nurullah Sağlam’a sitem edebilirim.
Ama Nurullah Sağlam da bana yılların tecrübesi Mehmet Yozgatlı kendini frenler diye düşünmüştüm diyebilir. Herhalde Mehmet Yozgatlı, Gaziantep formasını üç büyük takımın forması ile karıştırmış olsa gerek. Ben bunları o formalar altında da yapıyordum, ama kimse beni atmamıştı diyebilir...
Yalan defans!...
TEK forvet, iki forvet, üç forvet... Ne kadar çok forvet o kadar çok gol. Ne kadar ekmek, o kadar köfte gibi bir şey. Futbolda böyle bir mantık var mı, ne gezer. Bu köfte-ekmek mantığı. İstediğin kadar fazla forvet ile istediğin kadar fazla defans ile oyna, hepsi hikaye.
Tek forvet oynarsın, orta alandan öyle bir ani çıkışlar yaparsın ki, kontra toplarla rakip ceza alanı içine 5-6 futbolcu ile girersin. Golünü yapar dönersin. Topu kaptırınca yıldırım gibi geri gelip ceza alanı içine gömülür rakibe göz açtırmazsın.
Ama bizde bazı takımlara bakıyorsun, adam defans yapıyorum diyor. Yalan defans yapıyor, sahte defans yapıyor. Topla giden rakibinin yanında koşuyor, refakat yapıyor. Niye.. Topa dalarsa, rakibe girerse ve boşa çıkarsa arkadan takviye gelecek ikinci üçüncü arkadaşı yok.
Çünkü pres yaparken gaye topla gelen rakibi bozmaktır. Belki birinci oyuncu topu alamaz, ama gelen ikinci, üçüncü arkadaşı çok rahat bir şekilde topu kapıp takımını hücuma kaldırabilir. Fenerbahçe’de şu andaki görüntünün temel nedeni herhalde içerideki dengeler olsa gerek!..
Herkes aldığı para kadar topa giriyor, mücadele ediyor. Bir tek Aurelio vardı, aldığı paranın fazlasını rakipten top çalarak, hırsızlık yaparak takımını kazandıyordu. Bir tek o vardı herhalde aldığı parayı düşünmeden oynayan ve top çalma hırsızlığı yapan..