Kadın çenesi daha öldürücü

Diyorlar ki, "Erkek sıkıştığı zaman kadına vuruyor." Peki, kadın erkeği dövmüyor mu? Bence dövüyor. Nasıl dövüyor? Çeneyle. Ağaçkakan gibi. Tık, tık, tık, tık. Ağır ve devamlı çene darbeleri, erken ölüm sebebi bence.

FUTBOLCULUKTAN kalma, bir burun sakatlığım vardı. Zamanında yamultmuşuz haberimiz yokmuş. Nefes alamıyordum. Doktora gittim, "Senin küçük dilin de uzamış, boruyu kapatıyor" diyince yattım ameliyat oldum. Allah’tan büyük dilime dokunmadılar. Arkadaşımız Prof. Dr. Gürsel Dursun, "O da biraz uzamış ama şimdilik kalsın, bazen lazım oluyor" dedi. Bayağı zor ameliyatmış ama yavaş yavaş kendimizi toparlamaya başladık.

Bütün bu işlemler olurken Hürriyet’in İnsan Hakları Treni’ne binme randevum vardı. Kayseri’ye gittim. Oradaki arkadaşlarla görüştüm. Güzel saatler geçirdim, Kırıkkale’ye geldim. Oradan da Ankara’ya döndüm.

Kayseri’de trene bindim. Kayserili demiryolcuları da benim tepeme bindi. "Hocam yardımcı hakemlere çatarken bizi kullanıyorsun, ’Kaldırdığınız bayrak tren bayrağı değil’ diyorsun" dediler. Büyük dilimin döndüğü kadarıyla derdimi onlara izah ettim. Küçük dilim zaten kesilmiş ameliyatlı, hem de dikişli. Onu döndürme şansını bırakın, yutkunamıyorum bile.

Öyle durumda bile ayağımın tozuyla beni panele soktular. İnsan Hakları paneli. Duvarda değişik resimler var. Panele katılan bayanlar ağırlıklı. O ana kadar sakin geçen bu paneller, benimle beraber hareketlendi. Çünkü, duvardaki resimler falan derken, şiddet derken, olay kadının dövülmesine geldi.

Çocuğu da dövmeyeceksin

Kadın dövülmesi son derece çirkin bir olay. Ama bakıyorum, panellere katılan bayanlar, daha çok konuşanlar daha çok sesini yükseltenler. Merakımı çekiyor, soruyorum onlara, "Eşinizden dayak yediniz mi?" diye. Fiske bile yememişler. Ağaçtan düşenin derdini, ağaçtan düşen bilir. Dayak, bırakın atılmasını en son çare bile değildir. Ama, tartışma bu sefer öyle boyutlara geliyor ki insan haklarından çıkıyor. Bir anda kadın-erkek mücadelesine dönüşüyor. Hatta bir erkek, çok cevap veren kadınlara hitaben, "İşte siz bunun için dayak yiyorsunuz" diyor.

Aslında, bugün eğer toplumu bir yere götüreceksek, kadınlar sayesinde götüreceğiz. Çünkü, çocuklarla kadınlar, babadan çok daha fazla beraber oluyorlar. Bayanlara soruyorum, "Türkiye’de dayak yiyen kadın oranı ne kadar?" diye. "3 kadından biri yiyor" diyorlar. "Peki" diyorum, "Kocasını döven kadın oranı ne kadar?" "20’de 1" diyorlar. Gene soruyorum, "Çocuğunu döven kadın oranı ne kadar?" Cevap, "Hepsi dövüyor."

Şöyle bir düz mantık yapıyorum. Dayakla bir çocuk büyüyorsa, ileride kadın da olsun, erkek de olsun, dövme dürtüsü onda da olacak. O zaman annelerin de çocuklarını dövmemeleri gerekir. Çünkü, "Dayak cennetten çıkmadır" sözü insanlık hakkı değildir. Çocuk insan değil mi? O güçsüz masum bir varlık değil mi? Neden döversiniz? Anlamak mümkün değil.

Diyorlar ki, "Erkek sıkıştığı zaman kadına vuruyor." Bir erkek nasıl sıkışıyor. Ben de diyorum ki, erkek fiziksel olarak kadına vuruyor. Daha kuvvetli. Peki, kadın erkeği dövmüyor mu? Bence dövüyor. Nasıl dövüyor? Çeneyle. Ağaçkakan gibi. Tık, tık, tık, tık... Sonunda erkek canhıraş kontrolsüz hareket yapıyor. Yani, anlayacağınız ben trende bir gece, iki gün kaldım. Acaba birkaç panele daha katılsaydım ne olurdu onu kestiremiyorum.

Uyanık olan onlar

Kayseri Valisi Mevlüt Bilici polis evinde bir yemek verdi. Emniyet Müdürü Orhan Özdemir ve Büyükşehir Belediye Başkanvekili Mehmet Tarınç da vardı. Yine sohbet açıldı. Yine konu aynı. Fakat, Emniyet Müdürü Özdemir’in söyledikleri çok enteresandı. Geçen sene Kayseri ilinde 200 bayan intihara kalkışmış. Bunların hepsi başarısız sonuçlanmış. Hepsi hayattalar. (İyi de olmuş. Demek ki hiçbiri ölmek istememiş zaten. Orada bile istikrarlı değiller) Yine aynı zamanda 20 erkek intihara kalkışmış. 5’i ölmüş. (İyi de olmuş. Karar vermişler, başarılı olmuşlar. Ölmek istemişler) Demek ki intiharda bile erkekler daha başarılı. Veya intiharda bile bayanlar daha fazla uyanık. Değil mi? Birinde hedef 200’de sıfır, diğerinde 20’de 5. Afferin erkeklere, burada da başarılılar! Bunu duyunca panelde bayanlara yönelttiğim bir soru aklıma geldi. Dedim ki, "Şöyle bir etrafımıza bakalım. Ne görüyorsunuz? Çoğunluğumuzun annesinden çok babaları vefat etmiş. Sebebi ne?" Karşımdan bir bayan hemen yapıştırdı. "Kendinize niye bakmıyorsunuz?" Ben de aynı fikirde değilim. İyi bakıyoruz da bence çene şiddeti, bence ağaçkakan gibi çene şiddeti dayaktan daha öldürücü ve etkili darbe. Ağır ve devamlı çene darbeleri, erken ölüm sebebi bence. İnsanı bitap düşüren ve sonra öldüren darbeler bunlar.

Gece Kayseri’den yola çıktık. Eğlence müthiş. Sabah erken kalktım Kırıkkale’yi şöyle bir dolaştım. Esnafla oturdum sohbet ettim. Sonra tekrar trene geldim. Bu sefer Kırıkkale Valisi Mustafa Demirer, Emniyet Müdürü Salim Akça trene geldiler. Kırıkkalespor altyapısının bütün çocukları da oradaydı. Bana çiçek verdiler, hatıra fotoğrafı çektirdim. Herhalde en az bin kişiyle fotoğraf çektim. Sonra Vali Mustafa Demirer, "Hocam, Kızılay’ın kan bağışı haftası var. Bizimle olursan çok memnun oluruz" dedi. Hep beraber şehrin içinden yürüye yürüye kan vermeye gittik.

Ben veremedim ameliyatlı olduğum için, vali, emniyet müdürü ile herkes kan bağışı yaptı. Tabi bu arada Fenerbahçe-Galatasaray muhabbetleri bitmiyor. Sonunda bu güzel trenden ayrıldım Ankara’ya döndüm. Aslında vaktim olsa bu trene bir-iki defa daha binmek isterdim. Çünkü, inanılmaz güzel gazetecilik malzemeleri vardı trende. Çünkü, her gün başka bir yere giden tren resmen arı kovanı gibi haber peşinde. Ama boş zamanlarda trenden inip içerilere girmek lazım. Caddelere ve yan mahallelere. Kahvelere, parklara hatta evlere.

Ama benim ona vaktim kalmamıştı. Ben üzüle üzüle treni terkettim. Arkamdan üzüldüler mi, sevindiler mi onu bilemem.

KİM HAKLI?

KAYSERİ Emniyet Müdürü Orhan Özdemir, "Aile içi şiddet" dersini çok iyi çalışmış. Diyor ki, "TV seyrederken kadın kumandayı ister, erkek vermezse, bu aile içi şiddete girer. Ama, erkek ister kadın vermezse bu aile içi şiddete girmez." Bunu söylediğinde bizim Hürriyet Treni projesi görevlilerinden Emel Armutçu hemen tepki koydu. "Müdür bey doğruyu söylemiyor" diye. Müdür de ısrar etti. Ben de şaşırdım ve söz verdim. Bu konuda oturup ders çalışacağım. Sonra da ahkam keseceğim. Bakalım kim haklı?

Gidilecek yol belli

SPOR malzemeleri satan dükkanlara, spor komplekslerine bayılırım. Uzun zamandır duyduğum ama göremediğim Kayseri Stadı’nı görmesem çatlardım. Altan Tanrıkulu ile beraber bizim Oktay Ensari aldı, beni stada götürdü ve gezdirdi. Bende de hastalık var ya mutlaka bir kulp bulurum. Bir hata bulurum. Beni ilgilendiren yer olan soyunma odalarını gezdim. Nitekim hataları da buldum. Stat müdürüne ilettim. Eksikleri söyledim. Yaparlar mı bilmem, onlar bilir. Ama stat da çok güzel oluyor. Yüzme havuzu ve kapalı spor salonu ile atletizm pisti harika olmuş.

Müteahhit işi bitirememiş ama adama da yazık olmuş. Çünkü geçen sene 900 YTL olan demir, şu an 1900 YTL. Yani ilk çıktığında kırarak aldığın miktar şu anda iki mislini geçmiş durumda. Buna hiçbir müteahhit dayanamaz. Çünkü, stat çelik konstrüksiyon. Bittiği zaman enfes bir şey olacak. Böyle bir statta top oynamak da büyük keyif, seyretmek de. Türk insanı da bunları hakediyor. Aslında Hasan Doğan yaşasaydı en az 10 stadı toptan olarak TOKİ’ye devredip, yine o stadı toptan olarak TOKİ’ye yaptırmaktı niyeti. Hatta bunun için TOKİ Başkanı’nı ziyaret etmişti. Ama TOKİ Başkanı’nın cevabı onu üzmüştü. "Başbakan benden yılda şu kadar konut istiyor. Onun için bu işlerle uğraşamam" demişti. Hasan Doğan da sabırsızdı. "Hocam bu statları tek tek yaptırmaktansa bir elden yaptırmak daha iyi" diyordu. Ama, ne yapalım şu anda Hasan Doğan yok. İnşaallah onun arkadaşları, onun yolundan yürürler.

Zoru yapacaksın

KIRIKKALESPOR can çekişiyor. Bir zamanlar ilçe takımıyken 1. Lig’de top oynuyorladı. Şimdi il oldular, üçüncü kongrede başkan adayı çıkmadı. Dördüncüde de çıkmazsa lağvedilecekler. Ama, herhale Belediye Başkanı el koyacak.

Aslında çok takımın durumu Kırıkkale’den farklı değil. Haluk Ulusoy devrinde hiçbir şey yapılmadı. Bu federasyonun çok acil tedbirlerle bunların üzerine gitmesi lazım. Amatörler ise bir facia. Bir konuşuyorsunuz, bin ah dinliyorsunuz. Kayseri’de demiryolculardan, Kırıkkale’de Kırıkkalesporlular’dan dinlediğim dertlerle, kasetler doldurulur ama Türkiye’nin her tarafı aynı.

Federasyon Başkanı ve kurul üyeleri devamlı gezmeliler. Yerine gitmeliler. Olayı yerinde görmeliler. İsterseniz bir gidin bakalım. Hasan Doğan, ne kadar sürede nerelere gitti. Hakikaten vefat eden Hasan Doğan’dan sonra başkanlık yapmak zor. Ama kolayı herkes yapar. Mühim olan zoru yapmak.
Yazarın Tüm Yazıları