HER zamanki gibi tatil için Bodrum'a geldim. Güzelim havası, cam gibi denizi. Kos'a geçtim, şahane Kefalos kıyısı. Metrelerce uzanan altın gibi kum. Tabiki kalamar keyfi. Tekrar Bodrum. Cuba Bar'da öğleyin o muhteşem dut ağacının altında şahane bir kahvaltı, Deniz Feneri'nde canlı balık, marinada Fatih Erkoç, Campanella Bar da ise Ali Atik'ten sabaha karşı Türk müziği fasılları. Ne ararsanız var.
Herkes konuşuyor
Tatil yapıyorum ama gazeteleri de ihmal etmiyorum. Öyle şeyler yazılıyor, beyanat veriliyor ve çiziliyor ki burnumu sokmadan edemedim. Herkes bir şeyleri konuşuyor ama bazıları göbekten konuşuyor.
Berlusconi'nin "Aşk Şatosu"na takıldım. Erkek yazarlar bir şey yazmadılar. Bayan yazarlar baktım ki makinalı tüfek gibi ateş ediyorlar. Neymiş efendim, Berlusconi, avuç avuç viagra kullanıyormuş.
Sevgili bayanlar, önce şunu bir halledelim. Viagra'ya ağzımız alışmış ama, performans artırıcı yedi tane ilaç var. Peki, bunları kullananlar hangi gruplar onlara baktınız mı? Hikaye, bakmamışlar. Atıyorlar, sallıyorlar.
Bakın sevgili bayan yazarlar. Tıbba göre bu ereksiyon hastalığı dörde ayrılıyor. Birinci grup 35-40 yaş arası. Ereksiyon sıkıntısı çekenler. İkinci grup, performans artıranlar. Bunların yaş ortalaması 24-35 arası. Üçüncü grup ise bilinçli hastalar. Bu yaş grubu 20-30 yaş arasındakiler. Dördüncü gruptakiler, deneme anlamında "Ne olacak bir bakalım" diye kullananlar. 40 yaş üstündekiler. En tehlikelisi ikincisi ve üçüncü grup. En fazla kullanan da bu grup.
Erkeğin rolü taşeronluk
Neymiş efendim şimdi tekrar edelim. 20 ile 35 arası olan bu grup, bu maddeleri en fazla kullanan erkekler. Bu ilaçların da bir tanesi bitkisel olanıymış. Bunu da leblebi gibi kullanıyorlarmış.
Sevgili bayan yazarlar sadede gelelim. İşin esas kısmına ve aslına. Herşeyde olduğu gibi sallayın erkeklere, siz kenarda kalın. Erkekler çapkın dersiniz, erkekler zıplar dersiniz. Bırakın hikayeyi. Kararı verecek olan kadın, kalemi kıracak olan da kadın.
O zaman çapkın kim? Haliyle kadın. Erkek ne? Taşeron. Bakınız, geçen gün bir arkadaşım boşanmaya kalktı. Hakim, boşanacağı eşine sormuş, "Siz kocanızdan niye ayrılmak istiyorsun?" diye. "Hakim bey, eşim olacak bu adam, bir Rus kadınla beni 4 yıldır aldatıyor" cevabını almış. Hakim aniden dönüp arkadaşıma, "Ne cevap vereceksin" diye sormuş, yanıt net olmuş: "Sayın hakim, iyi tamam da şu karşıdaki konuşan kadın 40 yıldır beni kadınım diye aldattı..."
Sevgili bayan yazarlar. Olay ne viagra da ne de performans artıran diğer ilaçlarda. Çiftleşmede esas olan kadındır. Kadın, kadın gibi olursa hiç bir performansa ihtiyaç kalmaz. Eğer değilse bir avuç da yutsan hikaye. Hapları yuttuğunla kalırsın.
Sayın Maliye Bakanım Şimşek ne diyecek?
MEHMET Topuz, nasıl futbolcu oldu inanamıyorum. Futbolcu cin gibidir, bu hataları yapmaz. Ama benim yazacağım bu değil. Hergün işin bu tarafına bakarken, ben arka bahçeye geçmek istiyorum.
Ve sorumu da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e gönderiyorum, hem de çok net bir biçimde. Mehmet Topuz'un Kayserispor'da oynarken, kulübü tarafından Futbol Federasyonu'na gönderdiği mukavele ortada.
Yıllık aldığı ne kadar? Hamsi gibi gözüküyor.
Ama aynı Mehmet Topuz'un televizyonlardaki spor programlarında Kayserispor menajeri Süleyman Hurma tarafından açıklanan yıllık aldığı ücret de net olarak telafuz ediliyor. Hem de palamut gibi. Mukavelede gözüken senelik 300 bin TL. Televizyonlarda söylenen de 3 milyon 200 bin TL.
Sayın Maliye Bakanım Mehmet Şimşek. Bu soruyu ya siz sorun ve cevabını alın, ya da Türk halkından aldığınız vergileri geri ödeyin.
Aydın, Hidayet'in yemeğini yediremedi
YER Yeşilköy. Yıllar önce Ogün Restaurant. Masada oturanlar, Erman Toroğlu, Doğan Hakyemez, Aydın Örs ve Esat Yılmaer. Sohbet sohbeti açıyor ve mevzu üç gün önce Amerika'ya transfer olan Hidayet Türkoğlu'na geliyor. "Aferin Hidayet'e harika bir iş yaptı. Tam zamanında Amerika'ya gitti" dediğimde Aydın Örs'ten anında tepki geliyor ve ekliyor, "Hayır Erman. Çok erken gitti, daha en az 2-3 yıl pişmesi lazımdı. Orada yok olur, gider."
Sonunda iddiaya girdik. Kazandım, ama hala Aydın bu yemeği bana yediremedi. Şu anda yine aynı fikirdeyim. Ne kadar erken kaçan olursa o kadar çabuk büyür. Yoksa, koyduğun yerde döner de Allah döner. Bir santim uzamaz.
Atıp, tutanlar tabloya baksın
TÜRKİYE'de herkes hakemler üzerine ahkam kesiyor. Atıyorlar, tutuyorlar. İthal hakem isteyen de var. Daum Türkiye'ye niye geliyor?. Almanya'da aldığının 4-5 katını cebe indireceği için. Aragones neden geldi? Tamamen para için. Fenerbahçe'ye Aragones'in gidişi ile gelişi arasındaki maliyet ne kadar biliyor musunuz? Tam, 24 milyon Euro. Yani 51 milyon 384 bin TL.
Peki, dönelim hakemlere. Türkiye'de bir hakem maç başına ne alıyor? Bin 500 TL. Peki, Almanya'da bir hakem ne alıyor? Maç başına 3 bin 600 Euro. Yani 7 bin 700 TL. Peki, İngiltere'de hakemler ne alıyor? O sene Premier Lig'de görev yapacak 24 hakemin sezon başlamadan banka hesaplarına 33'er bin paund yatıyor. Yani, 84 bin 400 TL. Bununla da kalmıyor İngiliz hakemler. Maç başına bin paunt daha alıyorlar. Yani 2 bin 550 TL.
Türkiye'deki sevgili idareci ve yöneticiler. Konuşsanıza şimdi. Öyle atıp tutarak bu işler yürümüyor. Hikaye anlatmayı bırakacaksınız, eylem yapacaksınız.
Ahlaklı ve spor basınının manşeti
ÖNCEKİ sene, bir gün sonra düğün yapacak bir futbolcuya, bir gün evvel oynadığı maç sonrası Maraton'da, "Rakip takıma bugün üç gol attın. Yarın ne yapacaksın?" diye esprili şekilde soru sordum. Ben de esprili bir cevap bekliyordum. Mesela, "Hocam ben gol kralı olacağım" diye.
Olmadı, iş çatallaştı. Ve bu espri de güme gittiği gibi Türk Spor basınındaki kalemlerden, "Böyle bir soru sorulur mu?" şeklinde türlü türlü yazılar çıktı. Sayfalarda yer aldı.
Yine geçen hafta içinde saygı değer Türk Spor basınındaki bazı manşetler gözüme ilişti. "Dünyada transfer rekoru kıran ve Manchester United'dan Real Madrid'e geçen Ronaldo, ABD'de ilk gecesini Paris Hilton ile geçirdi ve ilk golü ona attı" diye yazıyordu. Hem de manşetlerden. Kimler çıkardı Ronaldo'yu manşetlerine. Benim kültürlü, ahlaklı, namuslu, korumacı spor basınım.
Organik tarım FİYASKOSU!
YILLAR önce, "Hormon erkekliği de kadınlığı da bozar" demiştim. "Eşcinsellik, gaylik artar" demiştim. En az 7-8 yerde maketlerim yakıldı. Hem de kravatlı, kravatlı. "Soya insanı bozar" demiştim. N'oldu? Şimdi, şimdi konuşulmaya başlandı.
Daha da tehlikelisi var. Türkiye'de şu anda yeni doğum yapmış, çocuğunu emziren 30 kadından alınan süt örnekleri var. Bu sütlerdeki zehir oranı yüzde 27'lerde. Nereden alıyorlar bu kadınlar, anneler bu zehiri. Yedikleri sebze ve meyvenin ilaç artıklarından. Denetim var mı? Fiyasko. Peki, organik dediğiniz tarım, Türkiye'de hakikaten organik mi? Bunların denetimleri nasıl yapılıyor. Hiç araştırdınız mı?
Beni gene mahkemelere verirler, gene hakim karşısına çıkarım. Olsun. İnsanları canlı canlı öldürmeyelim. Ben ceza almaya razıyım.