BU seneki Kuşadası Hakem Semineri 4 gün sürdü... 3 günü traşla geçti... Bir gün ise seminer yapıldı.
Bülent Yavuz onları Riva'da eğitmiş... Paketlemiş ve Kuşadası'na tatile getirmiş...
Yani bu seminer, tabiri caizse şow room'du...
20 dakika konuşma hakkı olanlar, bir saat 40 dakika konuştu. Herkes birbirinin hakkına tecavüz etti. Hakkına razı olan badem oldu.
Yalnız iki konuşmacı vardı. Bence çok önemliydi. Birisi Talay Şenol, diğeri Türker Arslan...
İNCE AYARLAR
Son derece faydalı şeyler anlattılar.
Hakemlerin, gözlemcilerin ve temsilcilerin gönderdikleri raporlar yüzünden, nasıl sıkıntıya düştüklerini anlattılar.
Aslında onlar hep hedef tahtası oluyorlar, niye bu takıma ceza verilmedi diye...
Ama raporlardaki tutarsızlık ve ince hesap, isterseniz siz ince ayar deyin... Mesela Murat Ilgaz'ın yazdığı gibi...
Sonra ne oluyor... Ceza kurulu Galatasaray'a ceza vermeyince, bu sefer Fenerbahçe seyircisi, Disiplin Kurulu'nu sonuna kadar zorluyor. Fenerbahçe'ye de ceza yok. Yani tam bir orta oyunu...
Belki de, seminerin en güzel ve anlamlı sorusunu Metin Tokat, iki kurulun başkanına yöneltti.
‘‘Bir ve iki nolu anonslarla bize yetki verdiniz, zaten bizi aslanların önüne atıyorsunuz. O zaman 3-4 nolu anonsların yetkisini de bize verin iş hallolsun..’’
Türker Arslan çok net konuşmadı. Ama Talay Şenol, ‘‘Tak’’ diye cevabı yapıştırdı.
Şenol, ‘‘Sevgili Metin 1-2 nolu anonsların size verilmesi aslında hatadır ama‘‘ diye devam etti.
Bakın... Türk futbolundaki kaosun ana nedeni bu... Sonra da Bülent Yavuz çıkıp diyor ki, ‘‘Benim hakemime küfür edemezsiniz...’’
TARAYACAKLAR
Ben de diyorum ki, ‘‘Edebilirler, edeni hakemler atsınlar..’’
Eğer atamıyorlarsa, o zaman o küfürleri hakediyorlar sevgili Bülent...
Bu seminerde şunu gördüm... Size de söylüyorum... Hakemler ilk 5 hafta hem yedek kulübelerinde, hem de sahanın içinde yapılacak bütün ters haraketlerde top yekün taaruza geçecekler. Yani tarayacaklar.
Böyle bir kararı kendi aralarında almışlar. Bence de doğru yapmışlar. Şimdi uygulamayı göreceğiz...
Federasyon çıkardığı bir kararla, bundan böyle yedek kulübesi seçimini misafir takıma veriyor. Çok doğru ve yerinde bir karar. Dikkat edin, bütün bir nolu yardımcı hakemlerin arkasında hep ev sahibi takımın yedek kulübesi vardı. Bağırıyorlardı. İndir bayrağı, kaldır bayrağı diye... Hatta yedek kulübesinden çıkıp hakemin elindeki bayrağı bile onlar sallamaya kalkıyorlardı.
Helal olsun Sümer
İSTANBUL takımları... İstanbul basını... Maalesef Türkiye'de bu yaratıldı. Bunlar bir yana, diğerleri bir yana... Son derece kontrolsüz... Spor ahlakına sığmayan yazılar ve konuşmalara şahit oldum.
Trabzon'da tel örgüler kalkacakmış... Yönetim bunun kararını almış. Özkan Sümer'e deli derler. Zaten Türkiye'de biraz cesaretli, biraz da kafan çalışıyorsa, deli dememeleri mucize.Helal olsun Özkan Sümer'e. Bu iş bir yerden başlayacak. Yani Trabzon'da tel örgün kalkmaz, Erzurum'da kalkmaz, Denizli'de tel örgü olmaz, İzmir'e tel örgü olur diye bir kanun mu var?
Bakın beyler...
Bir şeyi eleştirirken, takım amigoluğu yapmayın. Ondan sonra Trabzon'a gidip maç seyredemiyorsunuz. Niye mi? Çünkü çok olayı tek yanlı görüyorsunuz veya işinize öyle geliyor.
Yıllarca Trabzon'a futbolcu ve hakem olarak gittim. Hatta bir Trabzon- Beşiktaş maçı yarıda bile kaldı. Ama ben hala Trabzon'a maç seyretmeye gidiyorum. Siz niye gidemiyorsunuz?
Çünkü sizler amigo yazarlarsınız. Kulüp yazarlarısınız. Yıllardır Trabzon'da seyircinin sahaya indiğini gördünüz mü? Ben bir defa gördüm. Hakemdim, bir Fenerbahçe maçında serbest vuruş verdim, oynanmayan süreler oynatılıyordu. Maçın bitiş düdüğü zannedip, sahaya girdiler.. Hepsi bu kadar.
Peki daha geçen sene değil miydi, Beşiktaş seyircisi Ali Aydın'ın burnunun dibine girmişti. Hani İstanbul medeniyetti?
Onun için bazı şeylere körükle gitmeyin. Bu tel örgüler kalksın. Türkiye'nin her tarafında kalksın.
Eğer olay olursa da o seyirci cezasını çeksin.
Ama yeter ki, sizler kışkırtmayın.
Sporculuktan ve spordan nasibini alamayanlar, elektrikten bahsediyor. Gözünü seveyim Amerika'nın, böylelerini elektrik sandalyesine oturtup, işini bitiriyor.
RTÜK ve tombala
NOUMA'nın meşhur şort olayında benzetmeyi tombalaya getirmiştim.
Çünkü onun yaptığı uygulamanın süresi önemliydi.
Kuşadası Hakem Semineri'nde, Disiplin Kurulu Başkanı Talay Şenol ve Tahkim Kurulu Başkanı Türker Arslan, aynı cümleleri söylediler. Bizde ceza uygulamasını tartışırken, bu süre yüzünden cezayı uzun tuttuk dediler.
Bazı şeyler vardır, bazı şekilde anlatılır. Bu tombala espirisi Türk toplumuna malolmuş, kimseye rahatsızlık vermeyen bir kavram.
Ama sonunda ne oldu biliyor musunuz? RTÜK'ten okkalı bir uyarı yedik, Maraton olarak.
Maraton programının ertesi günü, Meclis Başkanı Bülent Arınç'a gazeteciler, ‘‘Nouma için ne diyorsunuz?’’ diye soruyorlar.
Cevap espirili...
‘‘Tombalayı çeken sonucuna katlanır...’’
Ama RTÜK'ün gücü meclis başkanına yetmiyor.
Göndersenize ona da bir uyarı...
2 hakem
BU yaz gezdiğim yörelerde futbolcu ve teknik adamlar güvenilir ve cesaretli hakem olarak yalnızca Serdar Tatlı ile Ali Aydın'ın ismini verdiler... Niye bunun adedi artmıyor, bu da hakemlerin sorunu.
Ormandaki hayvanlar
BODRUM, Kuşadası, Çeşme... Üçünü de canlı yaşadım... Çeşme'yi biraz fazla pompalamışlar... Ne Çeşme bu kadar adama hazır, ne de Çeşmeliler...
Diyorlar ki, aman buraya gelmeyin. Biz fazla adam istemiyoruz. Burası biz İzmirli'lerin... İstanbullu filan gelmesin...
Aya Yorgi denen bir koya arabayla girdik... Girmez olaydık, gece saat 01.00, tam 50 araba koydan çıkmak için bekliyor. Karşıdan da 50 araba girmek istiyor.
Çünkü yoldan ancak bir araba geçebiliyor...
Kullananların da yüzde 80'i alkollü...
Buyrun cenaze namazına...
Kuşadası mı? Orasının zaten ismini değiştirmek lazım... Beton adası denilse daha iyi olur...
BODRUM'U YAKTILAR
Bodrum deseniz... Bir ülke, ama Muğla'ya bağlı bir ülke...
Bana sorsanız, Muğla'nın Bodrum'a bağlı olması lazım... Bu yarım adanın il yapılması şart...
Bol bol orman yaktılar... Ben de nasibimi aldım... Evim yanmadı ama keşke evim yansaydı da, yanımdaki orman yanmasaydı... Çünkü o orman yanarken, acıyla yana yana kaçan domuzları gördüm... Ölmüş kaplumbağaları gördüm... Onlara hitabi olarak hayvan diyoruz. Yakanlar da ne acıdır ki insan...
Aslında onlar bence hayvan oğlu hayvanlar... Ama bu cümle ile haksızlık ettiğim gerçek hayvanlardan özür diliyorum...
Ne yazık ki, bu hayvanların mahkemeye verip, tazminat alma ve tekzip gönderme şansları yok...
Çünkü onlar kendi aralarında konuşabiliyor...
Aman dikkat
BÜLENT Yavuz genç hakem yetiştiriyor... Güzel bir düşünce... Lisan bilecekler, sosyal yanları olacak o da güzel...
Ama hiç futbolu biliyor mu? İkili mücadele nedir, top ayağında olan oyuncu onu nereye atacak? Veya topun oynandığı yerin tersinde neler oluyor? Onlardan hiç bahsedilmiyor...
Eğer bunlar verilmezse, tek düze, monoton hakem yetiştirirsiniz... Sonra kilitlenirsiniz, aman dikkat...
CEVAP VE DÜZELTME
9 Nisan 2003 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 39. sayfasında Erman Toroğlu tarafından kaleme alınan ‘‘Tugay'dan özür dilerim’’ başlıklı yazı içeriğinde, olaylar çarpıtılarak müvekkilim Kazım Kanat'ın kişilik haklarına yayın yolu ile açıkça saldırıda bulunulmuştur. S. Erman Toroğlu'nun yazısı ve yorumu amacından sapmış, tamamen kişisel kin ve hakarete dönüşmüştür. Özellikle ‘‘Kazım Kanat ve gibileri, terbiyesizce, yüzsüzce yanıma gelirlerse aynen onları kovacağım’’ diyor. Bu ve bunun gibi cümleler yazı içeriğinde devamlı tekrarlanarak müvekkilimin mesleki ve manevi değerleri ayaklar altına alınmıştır. Erman Toroğlu bahsi geçen olayları çarpıtmış ve kendi kendine kurgulayarak okuyucusuna sunmuştur. Gerçek şudur: Türkiye-İngiltere milli maçından sonra tüm basın mensupları gibi Manchester hava limanında müvekkilim de bilet kuyruğuna girdiğinde Erman Toroğlu ile sohbet eden milli takım oyuncusu Tugay Kerimoğlu müvekkilimin yanına gelerek boynuna sarılmıştır. Sonra hamile olan eşi de yanına gelerek müvekkilime ‘‘Sizi burada görmek ne güzel şey’’ demiştir. Müvekkilim, Tugay Kerimoğlu'nu 11 yaşında Beşiktaş futbol okuluna götüren biri (rahmetli Orhan Kaynar'ın ricasıydı) olarak Tugay ile elbette çok özel sohbette bulunmuştur. İşte müvekkilim bu özel sohbetin bir bölümünü kendi köşesinde kullanmış ve yazmıştır. Sayın Toroğlu ise bu özel sohbeti kendisine mal ederek müvekkilimi küçük düşürücü ifadeler ile kamuoyu önünde rencide etmiştir. Akşam gazetesinden Osman Tamburacı, Milliyet gazetesinden Bilal Meşe, Sabah gazetesinden Süleyman Gültekin olayın ve bu sohbetin canlı tanıklarıdır. Sayın Toroğlu bunu bile bile, salt kendisine gündem yaratmak amacı ile böyle yalan ve hakaret içeren bir yazıyı kaleme alarak müvekkilimin kişilik haklarına açıkça saldırıda bulunmuştur. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki, müvekkilim Erman Toroğlu'nun bu yazısından sonra Tugay Kerimoğlu ile telefonda konuşarak olayı anlatmış. bunun üzerine Tugay Kerimoğlu müvekkilime ‘‘Bilet kuyruğunda röportaj olmaz. Tesadüfen orada Erman Toroğlu'nu gördüm. Seninle de sohbet ettik. Röportaj için randevu alınır, sonra kamera ve teyp çıkar, özel bir mekanda konuşulur...’’ Müvekkilimin ısrarı üzerine Tugay Kerimoğlu da ‘‘Aman Kazım ağabey, takma kafana, kimin kim olduğunu herkes bilir. Ben orada kimseyle röportaj yapmadım. Herkesle sohbet ettim’’ diyerek sayın Erman Toroğlu'nu bu şekilde yalanlamış bulunmaktadır.
Müvekkilim Kazım Kanat'ın kim olduğunu tüm Türkiye bilir. Sayın Toroğlu Türkiye Spor Yazarları Derneği'ne dahi kabul edilmemiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Erman Toroğlu tüm Türkiye tarafından tanınan ve sevilen müvekkilime bu şekilde saldırıda bulunarak güya kendisine gündem yaratma çabası içindedir. Üzüldüğümüz nokta ise, Hürriyet gibi Türkiye'nin en saygın gazetelerinden birinde böylesine hakaret dolu yazı ile kişilik haklarına saldırıda bulunulmasına izin verilmesidir...