ÖNCELERİ futbol kulüplerinin menajerliğini, ya cebinden para veren amatör yöneticiler ya da çok düşük maaşla çalışan kimseler yapardı.
İşleri de otobüs ve otel rezervasyonu yaptırmaktan öteye geçmezdi. Anlı şanlı bazı kulüplerimiz, hala eski alışkanlıklarını sürdürse de; artık bizde de menajerlik mesleği gelişti, gelişmeye de devam ediyor. Neredeyse teknik direktör kadar maaş alıyorlar. Futbolun içindekiler kadar dışındakilerin de, bunların yakaladıkları şöhreti ve aldıkları parayı hazmetmeleri kolay olmuyor...
Sinan Engin, menajerliği sadece etiket olarak taşımıyor. Teknik olarak da görev, yetki ve sorumluluklarını bilen, bunları uygulayan farklı bir isim... Geldiği BJK menajerliği de kıskanılmak için yeterli... Seveni kadar, sevmeyeni de olacak... Bazılarının onun yerinde gözü var... Ayrıca, Ali Gültiken’e haksızlık edildiğini düşünenler de mevcut...
Ülkemizde insanı kısa zamanda zirveye çıkarırlar, kısa zamanda da attıkları çamurun sonucuna bakmadan "mafya babası" yaparlar.
Sevgili Sinan Engin, yeterli bilgi ve deneyimin ile bu işin üstesinden geleceğine inanıyorum. Yolun açık olsun!..
Karadeniz mantığı
SEYİRCİNİN sahaya indiğini daha önce de görmüştük... Bu açıdan bakınca, Trabzon’da seyrettiklerimiz yabancısı olmadığımız manzaralar... Ama şimdiye kadar, maçı istediği sonuçla götüremeyen takımın taraftarları taşkınlık yapıp maçın tatiline neden oluyorlardı. Bu sefer durum farklı... Maçın bitmesine saniyeler kala, takımı 1-0 öndeyken Trabzonsporlu bir taraftar yapacağını yapıyor ve maçın tatiline neden oluyor; hani tam da fıkrada olduğu gibi...
Camide çıkan yangından kaçmaya çalışan imam, minarede mahsur kalmış... Her kafadan bir ses çıkıyormuş... Bu sırada oradan geçen Temel ve Dursun olaya müdahale edip, "Ula bir ip getirin" demişler. Telaşla bulunan ipi, imama atmışlar ve beline sarmasını istemişler... İmam ipi beline sarınca, bizimkiler ipi hızla aşağıya doğru çekmişler. Tabii ki, imam yere çarpıp ölmüş... Bunu gören Temel ve Dursun birbirlerine sormuşlar: "Ya biz bu işte bir yanlışlık yaptık, ama nerede? Geçen kuyuya düşen adamı da böyle kurtarmıştık."
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bir ilke imza atan "turuncu tişörtlü" taraftara da sorsanız,"kendine özgü Karadeniz mantığıyla" mutlaka bir cevabı olacaktır.
Hem savcı, hem yargıç
HALUK Ulusoy’un karşılaşmanın hemen akabinde, muhtemelen görüntülere bile doğru dürüst bakmadan, gözlemci raporunu okumadan, Galatasaray’ın aldığı ceza ile kurtulamayacakları vb. beyanlarını doğru bulmadım. Kendini hem savcı, hem yargıç yerine koyup Trabzonspor’u peşinen mahkum etmesi, affedilmez bir hatadır.
Olaylar da yanlış aksettirildi. Saha görevlileri bile sahaya inen seyirci olarak gösterilmeye çalışıldı.
Bir kentin kaderiyle oynayacak yargısız infaz işaretinin federasyon başkanı tarafından verilmesini fevkalade tehlikeli buluyorum.
Haluk Ulusoy, Trabzonlu olması öne çıkarılarak gelebilecek eleştirilerden çekindiğinden, böyle bir yola başvurdu. Aklınca, tarafsızlığını göstermek istedi. Ama ifratla tefriti birbirine karıştırdığının farkında değil...
Ulusoy ile ilgili söyleyeceklerim bitmedi.
Geçen sezon hemen hemen hiçbir maça gitmeyen Haluk Ulusoy, ligin ilk haftasında üç büyüklerin maçlarında, tribünlerde arz-ı endam etti. Aziz Yıldırım ve arkadaşları kendisiyle yan yana gelmemek için protokoldeki yerlerine oturmadılar. Yanına oturmayı başardığı Özhan Canaydın ise onunla tek kelime konuşmadı. (Demirören ile olan ilişkilerinde de samimi olduğuna inanmıyorum.)
Çıkarları doğrultusunda davranmayı iyi becerir
İşine geldiğinde hükümete bile kabadayılık (!) yapmaktan çekinmeyen, sökmeyince çareyi UEFA’ya şikayette arayan Haluk Ulusoy’un, son dönemde takındığı uzlaşmacı tavırlarını, başkaları değerlendirmekte güçlük çekiyor olabilir. Ama ben, onu çocukluğundan beri tanıdığımdan, bu yaklaşımını hiç yadırgamıyorum. Çıkarları doğrultusunda davranmayı iyi becerir. Şimdi yaptığı da işi pişkinliğe vurup bükemediği bileği öpmekten ibarettir.
Son seçimlerde kendisine oy vermemekle ne kadar isabetli bir iş yaptığımı, gün geçtikçe daha iyi anlıyorum.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğunda oturduğu sürece "önemli" olmaya devam edecek olan Haluk Ulusoy’a bu sıfatının yettiği anlaşılıyor. Yoksa "değerli" olmak için de biraz çaba sarf ederdi...
Not: Yeni gol rekorları yakalayan Hakan Şükür’ü ve başta Galatasaray olmak üzere, kazanan diğer takımları kutluyorum. Ancak, kimse bu haftaki skorlara bakıp gelecekle ilgili kehanette bulunmaya kalkmasın; hayaller kurmasın, ümitsizliğe kapılmasın. Galip gelenler arasından küme düşenler, mağlup olanlar arasından da şampiyon çıkabilir...