PROFİL değişmezse, işler daha da kötüye gidecek. Futbolu bilmeyen yöneticiler, bilenlerden de yararlanmıyorlar.
Oysa diğer konularda olduğu gibi futbolda da gelişmiş ülkelere baktığımızda farklı bir yapılanma görüyoruz. Geçmişte futbolculuk yapmış, konusunda uzmanlaşmış olanların hemen hepsi, ön saflarda futbola hizmete devam ediyorlar.
Buna en çarpıcı örnek: Michel Platini. Birkaç gün önce UEFA Başkanı seçildi. Yine Almanların ünlü futbolcusu Beckenbauer Bayern Münih’in başkanlığını yaptı. İngiltere, İspanya, İtalya ve Hollanda bu tür örneklerle dolu. Birçok eski ünlü futbolcu, teknik direktör olduğu gibi menajerlik, sportif direktörlük ve yönetici olarak da futbolun içinde.
Zamanında imza alıp, fotoğraf çektirmek için peşinden koştuğumuz değerlerimizi unutup, "futbolcu eskisi" diye bir kenara atıyoruz. Onlardan gerektiği kadar yararlanmıyoruz. Durumu "futbol nankördür" bahanesiyle kurtarmaya çalışıyoruz. Nankör kim acaba?
Bilenlerden yararlanamıyoruz
Yetişmiş futbol adamlarımızdan yararlanmadığımız için ülke futbolumuz çok şeyler kaybediyor. İşin başındakiler, "Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok." Hiçbir şey yapamıyorsanız, futbolda başarılı ülkeleri taklit edin yeter.
"Eleştiriyorsun, sen niye yapmadın?" diye soracakları için açıklıyorum: Hep futbolu bilenler ile birlikte oldum, onlardan çok şey öğrendim. Bilgilerinden, birikimlerinden, deneyimlerinden yararlandım. Bir dönem işyerim futbolun merkeziydi. Gündüz Tekin Onay, Metin Türel, Tamer Güney, Coşkun Özarı, Yılmaz Yücetürk, Özkan Sümer, Yılmaz Gökdel, Fethi Demircan ve Turgay Şeren (unuttuklarım bağışlasın) gibi Türk futbolunun abide isimlerinin uğrak yeriydi.
Yaşamım boyunca kendimden bilgili, kültürlü, konularında uzman insanlarla yakınlık kurdum; kendimi geliştirdim. Yöneticiliğimde bu insanlardan öğrendiklerimi uyguladım ve semeresini de gördüm. Şimdiki yöneticilere bakıyorum: Futbolu bilmiyorlar; bilmedikleri gibi öğrenmek için ne çabaları ne de ortamları var. Böyle giderse, durum vahim!
Dağ fare doğurdu
YILDIRIM Demirören, Beşiktaş’ın son genel kurulunda yakaladığı "tek liste" ile seçime girme şansını iyi kullanamadı. Birkaç liyakat sahibi yönetim kurulu üyesini saymazsak, "dağ fare doğurdu." Büyük ihtimalle seçilen bazı yöneticileri bir dahaki yönetimde göremeyeceğimiz gibi, ileriki yıllarda adlarını sanlarını bile duymayacağımızdan eminim.
Başkan adayları, rakipleri olmadığı zaman özgürce liste yapma olanağına kavuşurlar. Ancak, genelde bu olanaklarını, kulüp yararına kullanmak yerine, her dediğine kafa sallayacak, kendisine karşı çıkmayacak ve de "paralı" (ya da öyle sanılan) üyeleri yönetime alma yolunda kullanırlar. Yani "büyük olsun paylaşalım"ı değil, "küçük olsun benim olsun" anlayışını benimserler. Ama bugüne kadar bu anlayışın bir faydasını görmedik. Dahası, futbolumuzun kalitesinin düşüşünü ve içerisinde bulunduğu gerginliğin nedenini de bu iş bilmez paralı yöneticilere bağlıyorum. (İlk defa Fenerbahçe’de başkan kendinden zengin ve havalı isimleri listesine almakta sakınca görmedi. Çok da iyi yaptı.)
Futbolumuzu "paralı" kişiler yönetmeye devam ediyor. Tabii, buna yönetmek denirse. Paralı ama işten anlamayan yöneticilerde kaos ortamını sonlandıracak kapasite görmüyorum.
Bu insanlar, kendi şirketlerini belki yönetiyorlar, belki yönetemiyorlar, belki de miras olarak aldılar, bilemiyoruz.
Kendin silkelen...
ATI alanın Üsküdar’ı geçtiği şu günlerde, yaptığı hamlelerle göz boyamaktan öteye gidemeyen, şampiyonluk hedefinin çok uzağında kalması yanında, küme düşme stresi yaşatan başkan Nuri Albayrak ve yönetimine de söyleyeceklerim olacak.
İşi bilenlerle çalışmak ve herkesle kucaklaşmak isteği mesajlarında önemliydi. Ama şunu bil ki, ben dahil Trabzonluların büyük çoğunluğu "zengin" olman nedeniyle seni destekledi ve Trabzonspor’a başkan olmak onuruna eriştin. Ama sen sınıfta kaldın. Bütün icraatın neredeyse küme düşme hattında olan kulüplerin bıraktığı futbolculara talip olup transfer etmenden ibaret. Bu yetmiyormuş gibi geleceğe dönük güven verici hiçbir girişimde bulunduğunu göremedik.
Bulunacağını da sanmıyoruz. Anlaşılıyor ki, sen de bu işi bilmiyorsun. Üstelik, Trabzon gibi "futbolun beşiği" sayılan bir kentin kulübünün başındasın. Etrafın da futbolu çok iyi bilen, uzmanlaşmış değerler ile dolu.
Haydi anladık; elini cebine atamıyorsun. Bari işi bilenlerin uyarılarına kulak ver, gereğini yap. Yoksa Trabzonspor’u daha da batağa sürükleyeceksin. Ya kendin silkelen, önlemlerini al; yoksa Trabzonlular seni silkeleyecekler.
Trabzon’da asıl sorunun "kadro" olduğuna da inanmıyorum. Benim bildiğim Trabzonspor, kadrosu ne olursa olsun, sadece ismiyle dahi şimdiki yerinden çok daha yukarılarda olurdu.
"Uçağı kaçırdı" diye Fatih Akyel’i kadro dışı bırakan Ziya Doğan hocanın da kendini sorgulaması gerekiyor. Ziya Hoca’nın böyle bir lüksü yok. Futbolcuya başka tür cezalar uygulama olanağı varken, bu şekilde davranarak aslında Trabzonspor’u cezalandırmış oldu.