Ne gittiği yerlerde Hakan Şükür, ne de Hakan’sız Galatasaray mutlu olabildi. O da hatalar yaptı, ama lig, kupa, Avrupa, Milli Takım’da toplam 353 gol atan bir futbolcunun, hala kalitesinin tartışma konusu yapıldığı tek ülke herhalde bizimkidir.
14 yıldır Galatasaray’da oynaması, Avrupa’ya gitmesi, Milli Takıma seçilmesi, seçilmemesi, hep olay olan bir Hakan Şükür gerçeği var. Yöneticiyken de değilken de şartlar, Hakan için uğraş vermemi gerektirdi. Hakan’ın Galatasaray’a gelmesiyle başlayan yakınlığımız hep devam etti. Bu yakınlığın nedeni, Hakan’ın iyi bir Galatasaraylı, iyi bir futbolcu ve iyi bir insan olmasıdır.
Hakan’ın popülaritesi ve starlığı Galatasaray ile oluşmuştur. Yabancıların dikkatini çekmesi ile Hakan’a Avrupa kapıları açıldı. Ancak o, hiçbir zaman yurt dışı transferinde gönüllü olmadı. Türkiye’deki aile ve arkadaşlık ortamını terk etmek istemedi. Dışarıda kazanacağı paranın Türkiye’de kazandığından daha cezbedici olmadığı da bir gerçekti.
Hakan’ın çok büyümesi ve gündemi daima meşgul etmesi, yönetimi ve teknik heyeti oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Zira, Hakan attığı gollerle ve gördüğü aşırı ilgi ile herkesin önüne geçmişti. Bunlara Galatasaray’ın paraya olan ihtiyacı da eklenince, Hakan’ın yurt dışına transferi kaçınılmaz olmuştu.
Hakan’ın yerini, hiçbir zaman hiçbir yönetim ve hoca dolduramadı. Birinci gidişinde yerine 16.5 milyon dolara alınan Jardel, 8 milyon dolara alınan ve bir dolu çek, senet sorunları yaşanan Serkan ve Radu Niculescu Galatasaraylılar’ı tatmin etmedi.
Hakan, Avrupa’dan dönünce yeniden bir yükseliş kazanıp, UEFA Kupası’nı kaldırdıktan sonra Galatasaray’da gerileme dönemi başladı. Hocaların, yöneticilerin futbolcuların herbiri bir tarafa dağıldı. Galatasaray, maddi tıkanıklıklar, yanlış ve pahalı transferler vb. kartopu gibi büyüyen olumsuzluklarla baş başa kaldı.
Paraya olan aşırı ihtiyaç nedeniyle başkan ve yöneticileri özel uçak tutup Hakan’ı satmak için kapı kapı dolaştırdılar. O zaman değilse de bir müddet sonra Hakan, 7.5 milyon dolara satıldı, herkes de derin bir oh çekti. Ama dertler bitmedi... Ne gittiği yerlerde Hakan, ne de Hakan’sız Galatasaray mutlu olabildi.
Ve Canaydın başkan oldu
Özhan Canaydın, seçimden önce kamuoyuna verdiği mesajdan dolayı şampiyon olan Lucescu’yu gözyaşlarına rağmen gönderip "gönüllerdeki hoca" Fatih Terim’i getirdi. Başkan ve Fatih Terim ikilisi, koydukları büyük hedefleri açıklayarak yola çıktılar. Ne kimseyle konuştular, ne akıl danıştılar, ne de bilgi verdiler. Atacakları barutun tamamını isabetsiz bir şekilde uyumsuz, kaygan oyunculara harcadılar. Faruk Süren ve Mehmet Cansun döneminin mali tablosunun altına indiler. "Küçük olsun, benim olsun zihniyeti", bu ikiliyi zararı bölüşmekte de yalnız bıraktı.
Fatih Terim, Hakan’ın yerine 3.5 milyon dolar ödenen Lukunku’yu aldırdı, tutmadı. Birçok polemik konusu oldu, cebine para koyulup gönderildi. 3 milyon dolara alınan Christian, 2 milyon dolara alınan Bratu da, değil Hakan’ın yerini, kendi yerlerini dolduramadılar. Sonuç olarak iki hoca döneminde alınan bunca santrfor, bir Hakan Şükür etmedi.
Hakan’ın Galatasaray’a ikinci kez dönüşü oldukça zor oldu. Fatih Terim’in tarifini yaptığı santrforun tüm özellikleri Hakan’a tıpatıp uyuyordu. Florya’da gizli gizli idmanlar yapan, kendi ayağıyla gelip boş sözleşmeye imza atmak isteyen Hakan’ı, Fatih Terim’e kabul ettirmek epeyce güç oldu. Mağrur olan başkan ve imparator, ligde havlu atana kadar Hakan’ı almamakta direndiler. Başta ben olmak üzere, Yurdaşen Karahasan,Ali Gürsoy, Özhan Canaydın ne dediysek, Fatih hocaya kabul ettiremedik.
Santrforluğunu gösterdi
Biraz kızgınlığımdan, biraz da Hakan’ın iyi bir takımda oynaması isteğimden dostum Erdoğan Demirören’e, bu işi bitirmelerini söyledim. Yıldırım Demirören, Hakan’la görüştü, olumlu sonuç alınamadı. Bunun üzerine Hakan, Blackburn’e gitti. Hakan’a yaramayan yurt dışı yine kendini gösterdi. Ayağı kırıldı, geri dönmek zorunda kaldı. Fenerbahçe’nin de ısrarla istediği Hakan,"Futbolu bırakırım da Galatasaray’dan başka takımda oynamam" dedi. Ben de o tarihte yönetici olmamama rağmen, Hakan’a boş sözleşmeye imza attırdım.
Hakan’ın gelmesiyle Galatasaray’ın yüzü gülmeye başladı. Bir sezonda, Şampiyonlar Ligi’nde üçü Juventus, ikisi Real Sociedad, biri de CSKA Sofia’ya olmak üzere tam altı; ligde de 12 gol attı ve unutanlara, santrforluğunu "gözlerine sokarcasına" hatırlattı. Ve bugünlere gelindi...
Ortalama insan ömrünün 70 yıla çıktığı Türkiye’de futbol oynama dönemi de 35-36’lı yaşlara yükselmiştir. Bu istatistiki gerçekler, "Hakan’ı oynattı-oynatmadı, Hakan’ı aldı-almadı" polemiklerinin ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır. Hakan bileğinin gücüyle takımlara girmiş ve oynamıştır. Lig, kupa, Avrupa, Milli Takım’da toplam 353 gol atan bir futbolcunun, hala kalitesinin tartışma konusu yapıldığı tek ülke herhalde bizimkidir. NOT: Bu yazıyı Moldova maçı öncesi yazdım.
HAKAN’IN GOLLERİ
Süper Lig228
Türkiye Kupası15
Cumhurbaşkanlığı Kupası5
Avrupa Kupaları36
A Milli Takım46
Diğer milli maçlar12
İtalya-İngiltere Ligi11
Hakan’ın hiç suçu yok mu
HAKAN, başkan ve yönetimin kendisini satmak için kapı kapı dolaştırmalarını hazmedemedi ve yüzlerine vurdu. Oysa, ekmek yediği kulübün kararlarına saygı duyup sessiz kalabilirdi. Hocasıyla girdiği "jeep" iddiasını da ayyuka çıkarmamalıydı.
Yurt dışında yaşamanın ve icraat yapmanın şartlarına uymak gerekir. Spagetti ve pizzanın ana yemek olduğu bir ülkeye "kebap kültürü"nütaşımaya kalkıştı. Bedeni Milano’da, aklı İstanbul’daydı. Gidiş-gelişleritartışılabilir, zamansız ve uygunsuz olabilir. Ama anlaşıldı ki, fiziğin uyması yetmiyor, kimyanın da uyması gerekiyor.
Her yıl tartışma konusu yapılan "oruç" ile ilgilikesin ve net bir açıklama yapmadı. Bundan bir hafta öncesine kadar, futbolcuların oruç tutmamasının caiz olduğunu söylemedi.
Hastalık ve sakatlıkları ile ilgili de çok şeffaf davrandığı söylenemez.
Gökdeniz transferi nasıl direkten döndü?
ÖMRÜMÜN yarısından çoğu futbolun içinde geçti. 20-30 yaş arasında, kafaları ve bedenleri enerji yüklü, cepleri para dolu futbolcuların birçok yanlışlarına şahit oldum.
Bazıları duyuldu, bazıları gizli kaldı. Kötü niyetli kişilerce kullanılanları, dolandırılanları, yanlış yönlendirilmeyle kötü yatırım yaptırılıp beş kuruşsuz kalanları da oldu. Cinsel de dahil özel yaşamlarındaki düzensizlik, hem kendilerini hem de camialarını etkiledi.
Bu olaylar, sadece futbolcularla da sınırlı değil. Futbol Federasyonu, başkanından, kulüp başkanına, yöneticisinden malzemecisine kadar çoğu kişinin başına, üç aşağı beş yukarı bu tür olaylar gelmiştir.
Milli Takım ve Trabzonspor’un yıldızı Gökdeniz de bilerek ya da bilmeyerek, bir takım talihsiz olayların içinde kaldı ve cezasını ağır bir şekilde çekti. Bu, ne ilk ne de son olacak.
Şartlar değişmişti
Her transfer döneminde Gökdeniz’in G.Saray’a gelmesi arzulanmıştır. Ancak Trabzonspor’un soğuk bakması, taraftarından çekinmesi, bu transferi gerçekleştirmemiştir. İki sene önce F.Bahçe çok büyük bir para önererek Gökdeniz’e talip oldu. Ben de Trabzonspor’a yakınlığımı kullanarak "Bize vermiyorsunuz, onlara da vermeyin" dedim ve öylece kaldı. Ama benim de, Hagi’nin de, G.Saraylılar’ın da aklı ve gönlü hep Gökdeniz’de kaldı.
Daha sonra şartlar değişti, Galatasaray’ın lehine döndü. Aziz Yıldırım’ın "Bu futbolcu bizim kapımızdan giremez" demesi, Beşiktaş’ın yabancı ve isim yapmış orta saha oyuncuları arayışına girmesi, bu transferde bizi şanslı hale getirdi. Başkanın desteğini de arkama alarak(!) kolları sıvadım. Trabzonspor kamuoyunu yokladım, bu transferin olabileceğini gördüm. Başkan Nuri Albayrak’a konuyu ilettim, "konuşalım" diyerek soğuk bakmadı. Maddi olarak da örnek vermek gerekirse, Carrusca ve Heinz’dan pahalı değildi. İş Galatasaray’a kaldı.
Yürekli davranmadılar
Zamanın genel sekreteri Sinan Kalpakçıoğlu, eski ve yeni yöneticilerin, olaya sıcak bakmadığını, Özhan Canaydın ve Adnan Polat’ın da bu transferden vazgeçtiklerini, söyledi.
Benim de zaten resmi yöneticilik dönemim bitmişti. Gökdeniz bugün Galatasaray forması giymiyorsa, ilgililerin yürekli ve kararlı davranamamalarındandır.
Uluç’a cevap
ÇOK sevdiğim ağabeyim Öcal Uluç, Türkiye gazetesindeki köşesinde benim yazılarımı övmüş, ancak yöneticilik dönemimdeki bir beyanımı da yermiş.
Madem konu açıldı, ben de birkaç cümle edeyim.
Galatasaray, Tromsö’ye yenilmiş, kendini taraftar zanneden 3-5 kişi, Galatasaray otobüsünü taşlamış, futbolculara da küfür etmişti. Ben de "Bunlar Galatasaray taraftarı değil, birkaç çapulcudur" demiştim. Bunun üzerine benim için, "Sen Galatasaray taraftarına çapulcu diyemezsin" diye yazmıştın. Kızgın bir anımda "provokatör" deyince, "Eskiden bana Öcal ağabey diyordun, şimdi provokatör diyorsun" diye sitem etmiştin.
Genelde yaşı benden büyük olanlara ağabey diye hitap ederim. Ben, o gün de sana ağabey diyordum, şimdi de... Zaten senin yazılarını okumak için Türkiye gazetesine aboneyim. Benim için iyi de yazsan, kötü de yazsan, hiçbir yazını kaçırmam. Ama,yalnız Galatasaray otobüsü değil, Fenerbahçe otobüsü de taşlansa yapanlara yine "çapulcu" derim.
Rüştü ve sakatlığı
FIKRA bu ya... Evvel zaman içinde, Hagi sakat olduğundan yerine Hasan Şaş oynuyormuş. Hagi’nin sakatlığı geçince, Fatih Terim o hafta Hasan’ı takımdan kesmeyi aklına koymuş.
Hasan’ı çağırmış, "Hasancığım sen hasta ve sakatsın" der demez, Hasan "Yok hocam, turp gibiyim" demiş. Terim ısrar edince, Hasan başına geleceğini anlayıp, "Tamam hocam,ben hastayım, biraz da sakatım" deyivermiş. Terim de böylece ortalığı karıştırmadan Hasan’sız kadroyu oluşturmuş.
Fenerbahçe-Bursaspor maçında kalede Rüştü yerine Volkan’ı görenler, şaşırıp merak etmişti. "Rüştü’nün beli sakat" dediler, olay kapandı. Ama aynı Rüştü, bir gün sonra Milli Takım’la idmana, 3 gün sonra da "kader maçı"na çıktı ve hatasız oynayıp, galibiyetimizde pay sahibi oldu. Aslında Rüştü’nün Bursaspor maçında oynamamasının ardında başkan Aziz Yıldırım’ın olduğunu sağır sultan bile biliyor. Kıssadan hisse. Türkiye’de hiçbir zaman, hiçbir şey gizli kalmaz...