Paylaş
BTM’nin mentörlerinden olduğum için İTO’nun ve İTO Başkanı Sn. Şekib Avdagiç’in Korona sürecindeki çalışmalarını yakından takip etme imkanım oldu. Bu süreçte, Sn. Avdagiç’in iş dünyasının, pandemi korkusuna kapılmayıp, çalışmalarını sürdürmesi, ekonomide ibrenin yukarı tırmanması ve kriz sürecinde bir yandan mücadele verirken, bir yandan da fırsatlara odaklanıp; ihracatı artıracak, yeni girişimleri hayata geçirecek aksiyonlar alınması konusunda önemli uyarıları oldu.
“Yeni Normali” ve Koronavirus döneminde öne çıkan değişimleri ele almakta olduğum yazı dizim kapsamında, bu süreci sektöründe lider, kanaat önderlerinin bakış açılarından aktarmaya başlamıştım. Bu doğrultuda Sn. Avdagiç ile de “yeni normal” özelinde bir röportaj gerçekleştirdim. 11 Mart’tan itibaren, Koronavirüs’ün iş dünyasına olan etkilerini, sürecin nasıl geliştiğini, alınan aksiyonları, öne çıkan ya da zarar gören sektörleri, dijital dönüşümün önemini, yeni bir ekonomi modeline olan ihtiyacı, uzaktan çalışmanın benimsenme sürecini ve ülkemizdeki girişimciliğin geleceğini detaylı olarak tartıştık. Sn. Avdagiç’in deyimiyle “tarihin akışının hızlandığı” döneme yönelik tüm iş dünyası adına son derece kritik paylaşımlar ve tespitler içeren bu keyifli söyleşi ile Sizleri baş başa bırakıyorum…
Ergi Şener: Sizce, Koronavirus sürecine iş dünyası nasıl adapte oldu? Bu süreçten, ülkemizde en çok hangi sektörler etkilendi?
Şekib Avdagiç: Önce şunun altını çizelim ki, Kovid-19 salgını tüm dünya ekonomisinde büyük daralmaya yol açtı. 31 Aralık 2019 tarihinden itibaren olumsuz etkisini gün geçtikçe artırarak üretimi de, ticareti de olumsuz etkiledi. Bir anda hayatımıza giren Korona virüsü, kısa süre içinde tüm alışkanlıklarımızı, iş yapış biçimlerimizi, önceliklerimizi ve hayata bakış açımızı değiştirdi. Ancak iş dünyası, yeni şartlara uyum gösterme kabiliyetini burada da gösterdi.
Türk iş dünyası da 11 Mart’tan itibaren pandemiye karşı, sağlık sektörünün örnek teşkil ettiği şekilde başarı göstermeyi başardı. Bunu da müthiş uyum yeteneğiyle gerçekleştirdi. Bu uyumu, üç başlık altında gösterdiğimizi söyleyebiliriz. Birincisi, sağlığı önceliklendiren bir şekilde üretimin yeniden kurgulanması oldu. İkincisi, üretimin yanı sıra ticaretin, pazarlamanın devam etmesini sağlayacak olan dijitalleşmede çok büyük merhale kat ettik. Türk iş dünyası ve halkı, dijitalleşmede 5 yılda alacağı mesafeyi 5 ayda geride bıraktı. Şirketler dijitalleşmenin yanı sıra uzaktan ve esnek çalışma ile yeni ofis düzenleri kurdular.
Üçüncü olarak da iş hayatı, pandemiye esir olmadı; ayakta kalmayı, kendisini ticari ortamdan uzak tutmayarak başardı. Bu noktadaki en önemli yaklaşım ise çarkların dönmesini sağlayan kararların, fikir alışverişlerinin, yönetim toplantılarının gerçekleştiği online-toplantılar, video-konferanslar oldu. Çok hızlı bir şekilde iş dünyası dinamik yapısını online’a taşımayı başardı. İş dünyasını yönlendirecek seminer, panel ve eğitimler de tamamen webinar şeklinde gerçekleştirildi. Dolayısıyla şirketlerimizin önemli bir kısmı, “her şerden bir hayır çıkarmayı”, daha doğrusu “krizleri yeni imkanlara dönüştürmeyi” pandemi günlerinde hayata geçirdi.
En çok hangi sektörlerin etkilendiğine gelince: Gıda ve tıbbi malzemeler sektörü gibi pandemi sürecinde öne çıkan sektörleri dışarıda bırakırsak, genel olarak tüm sektörlerimiz salgından olumsuz etkilendi. Bu süreç başlar başlamaz bütün ülkeler ilk olarak yurtiçi ve yurtdışı seyahatleri kısıtladılar. İşletmeler ve fabrikalar kısmen veya tamamen geçici olarak kapanıp faaliyetlerine ara verdiler, evden çalışma ve sosyal izolasyon uygulamaları anında başladı. Biz de bu önlemleri, ilk vakanın görüldüğü 11 Mart’tan itibaren yürürlüğe soktuk.
Önce arz sekteye uğradı. Çünkü Çin’den başlayarak Asya’ya, sonra Avrupa’ya ve daha sora Ortadoğu ile Amerika kıtasına yayılan pandemi, üretim merkezlerini olumsuz etkiledi. Üretim merkezlerindeki bu olumsuzluk, dünya tedarik zincirinde aksamalara yol açtı. Çin’den gelecek ara mallarla üretim yapacak ülkelerin üretimi olumsuz etkilendi. Bunu biz de yaşadık.
İlaç sektörü başta olmak üzere Çin’den hammadde tedariği sağlayan makina, kimya, otomotiv ve mobilya gibi sektörlerde de bu olumsuzluklar yaşandı. Teknoloji ve elektronik ürünlerinin üretim merkezi olan Çin ve Güney Kore’de de salgın nedeniyle üretimde bozulmalar meydana geldi.
Aynı şekilde taşımacılık sektörü olumsuz etkilendi. Ancak Mayıs ayı itibariyle gümrüklerdeki sefer sayılarının eski rakamlara doğru bir yükselişe geçtiğini görüyoruz.
Talep yönlü aksamalarda en çok etkilenen sektörler seyahat, turizm ve havacılık sektörü oldu. Çünkü salgın başlar başlamaz, ülkeler ilk önlem olarak sınırlarını kapattılar, seyahat ve uçuşları engellediler. Türkiye, bu anlamda bir şansa sahip. Çok başarılı bir pandemi süreci yönetti. Sağlık alanındaki başarı, ilkelere uymadaki hassasiyetin yansımasıydı. Dolayısıyla normalleşme sürecinde biz, seyahat, turizm ve havacılık gibi sektörlerde başarılı çıkışlar yakalayabiliriz.
Ancak hizmet sektörünün diğer alanları olan restoran, kafe, hızlı tüketim yerleri ve kuaför gibi hizmet alanlarında ciddi bir daralma oldu. Çünkü tedbirler kapsamında kapatılmışlardı. Şimdi kontrollü geçiş döneminde açılan bu sektörler, tekrar faaliyete başladılar.
Sonuç olarak Türkiye’de sektörler, kendilerini yeni sürece uyarlamada büyük başarı gösterdiler. Pandemiye esir olmadan üretime devam etmenin yöntemlerini bulup, uygulamayı başardılar. Gıda, tıbbi cihazlar ve bilişim başta olmak üzere yükselen sektörlerimiz oldu. Bunu daha da genişletebilmemiz mümkün. Daralan ve tedbirler sebebiyle kapalı kalan sektörlerimiz ise hükümetin aldığı tedbirlerle ayakta tutulmaya çalışıldı. Bu destekler, yeni bir sıçrama ve başlangıç için önemli bir katkı sağladı.
Ergi Şener: Post-Korona olarak nitelendirilen süreç, Sizce hangi alanlarda köklü değişikliklere neden olacak? “Yeni normal”de nelere dikkat etmeliyiz?
Şekib Avdagiç: Korona virüsün en büyük değişimi, zihniyet yapımızda sağladığını; daha da sağlayacağını düşünüyorum. Biraz önce bahsettiğim gibi Kovid-19 bir sağlık sorununun çok ötesinde bir hayat tarzı ve üretim tarzı değişikliğini de beraberinde getirdi. Bunun ne kadar kalıcı ve değiştirici olacağını zaman içinde yaşayarak göreceğiz. Çünkü bu salgının en önemli niteliklerinden biri de beraberinde getirdiği belirsizliktir. Henüz etkin bir tedavinin ve aşını bulunamaması bu belirsizliği daha da artırıyor.
Ancak kesin olan bir şey var. İster ekonomik, ister doğal afetler, ister de Kovid-19 gibi salgın hastalıklar şeklinde olsun her kriz dönemi, bir değişimi de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla pandemi Dünya düzeninde var olan ekonomik zihniyeti değiştirecek. Post-Kovid dünyasında yeni bir ekonomik fikrin/zihniyetin veya modelin ortaya çıkacağını ve aslında bu fikre de ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun yanı sıra tüm sektörlerde dijitalleşmeyi gerekli ve zorunlu kılması da önemli bir değişim… Dijital çağ; sadece retorik olarak değil, hayatımızın her alanında varlığını hissettirecek. Salgın döneminde önemini bir kez daha fark ettiğimiz tarım sektörü ve gıda güvenliği, daha da önemli hale gelecek. Sağlık sistemi toplumların en önemli dayanak noktası haline gelecek. Sağlık sistemi güçlü olanlar, bunun yansımasını her alanda verimlilik ve başarı olarak görecekler.
Ayrıca Post-Kovid döneminde eğitim ve araştırma sektörü büyük bir değişim geçirebilir. Dijitalleşmeyi daha aktif ve çok yönlü kullanacaktır. Pandemi günlerinde aktif olarak kullanılan dijital bankacılık ise temassız kart gibi yeni enstrümanlarla varlığını daha güçlendirecektir. Belki de artık şubelerin yerini tamamıyla akıllı telefonlardaki uygulamalar alarak, her telefon kişiye özel şube haline gelecektir.
Ergi Şener: Bahsettiğiniz üzere, Korona teknoloji adaptasyonunu ve dijital dönüşümü de hızlandırdı. Kanada Başbakanı, Justin Trudeau şöyle bir ifade kullanmıştı: “Değişim hiç bu kadar hızlı olmamıştı, ama bundan sonra da hiç bu kadar yavaş olmayacak.” Siz bu söyleme katılıyor musunuz? Sizce, dijital dönüşümden ne anlamamız gerekiyor?
Şekib Avdagiç: Kanada Başbakanı Trudeau’nun ifadesi, gerçek anlamda Kovid-19’un değişim gücünü, kendinden sonrasını da belirleme kuvvetini göstermesi bakımından önemli… Ben de konuşmalarımda bunu ifade etmek için Kovid-19’un tarihin akışını hızlandırdığı tespitini yapıyorum. Adeta zaman makinası gibi oldu. Bunu çok açık olarak görüyoruz. Ömrü boyunca web sitesi bile açmayan şirket sahipleri, 3 ay gibi kısa bir dönem içinde e-ihracat yapmaya geçtiler. Zorunlulukların, değişimleri nasıl hızlandırdığına hep birlikte tanık olduk. Bu da insanın özünde olan yeni şartlara uyum gösterme kabiliyetinin yansımasıdır.
Dijital dönüşüme gelince; pandemi dijital dönüşümü deyim yerindeyse, “uçurdu.” Genelde tüm dünyada, özelde ülkemizde dijital dönüşüm büyük bir ivme kazanarak, daha uzun vadede gerçekleşmesi planlanan hedeflere birkaç aylık süreçte ulaşılmasını sağladı. Dolayısıyla çok olumlu bir etkiden bahsedebiliriz. Firmalar, ister üretim yapsınlar, ister hizmet sektöründe faaliyet göstersinler, ister ihracat yapsınlar, dijitalleşme ile birlikte, pandeminin beraberinde getirdiği birçok sağlık sorununu da bertaraf ettiler. Yani dışsal şartlardan minimum etkilenen sanal bir izole ağ kurmayı başardılar.
Sonuçta Kovid-19 salgını dünya ekonomisi ve ticaretine büyük zarar verirken, aslında birçok yenilikçiliğin de gerçekleşmesine, yeni ve dijital çıkış yolları bulunmasına yol açtı. Şimdi sorulara şu iki sözcüklü cevap veriliyor: Dijital dönüşüm…
Daha dinamik bir arz zincirine nasıl sahip olabiliriz? Dijital dönüşümle… İmalatımızı daha rekabetçi hale nasıl getirebiliriz? Dijital dönüşümle... Arz zinciri büyük bir maliyet ve risk olmadan yeni bir coğrafyaya (pazara) nasıl taşınabilir? Dijital dönüşümle. Liste bu şekilde daha da uzatılabilir…
Ergi Şener: Şirketlerin, yaşadığımız süreçte ne gibi tedbirler almaları gerekiyor?
Şekib Avdagiç: Her şeyden önce ayakta kalmayı başarabilmek için iş yapma zihniyetlerini, yeni duruma uyarlamalarını tavsiye ediyorum. Çünkü iş dünyası olarak bizim pandemi sürecini aşabilmek ve sonrasında da geriden gelenlerden olmamak için geleneksel zihniyetimizi değiştirmemiz şart… Aslında biz bunu bazı sektörlerde başarılı bir şekilde ortaya koyduk. Bildiğiniz gibi, bu zorlu süreçte Türkiye olarak 14 günde yoğun bakım solunum cihazı üretebilecek seviyeye geldik. Bunu kendi alt yapımız ve özverili çalışmalarımız ile gerçekleştirdik.
Bu yüzden iş gücümüzü muhafaza etmemiz çok önemli. Devletimiz bu konuda gerekli desteği veriyor. Biz de kapsamının genişletilmesi için çalışıyoruz. İşletmelerimize, nitelikli iş gücüne sahip çıkmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü normalleşme sonrasında bu iş gücü, arzu ettiğimiz çıkışın itici motoru olacaktır. Yine nakit akışlarımızı çok daha dikkatli yönetmeliyiz. Çünkü iş dünyamızın bilançosu, ülkemizin bilançosudur. Maliyet yönetimini çok daha fazla önemsemeliyiz. Öz kaynaklarımızın önemi artmıştır. Bu yüzden varımızı yoğumuzu firmamıza katmalıyız. Üretim çarklarımızı aktif tutmak için yapacağımız her şey çok değerlidir. Üretim olmadan biz de, ülkemiz de ekonomik anlamda var olamayız.
Bunların yanı sıra firmalarımızın teknolojinin öncüsü olmalarını, ithal teknolojiye bağımlı olmadan ya da olabildiğince az bağımlı olarak, kendi teknolojileriyle üretim yapmalarını öneriyoruz. Bunu da ancak ülkemizin Milli Teknoloji hamlesiyle başarabiliriz.
Ergi Şener: Koronavirüsün etkisi ile evden çalışma, online eğitim gibi süreçleri de test etme imkanımız oldu. İş dünyası açısından uzaktan çalışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şekib Avdagiç: Ülkemizde de esnek çalışma, ilk korona virüs vakasının ortaya çıktığı 11 Mart 2020 tarihinde itibaren gündeme geldi. İşletmelerimizin dijital kabiliyetlerine bağlı olarak çalışanlarını, müşterilerini ve diğer tüm paydaşlarını korumak ve mevcut riskleri en aza indirgemek amacıyla bu çalışma yöntemini uygulamaya başladılar. Bu, bir tercihten ziyade zorunluluktu. Ancak uygulamalar, özellikle uzaktan çalışmaya uygun birçok sektörde ya da sektörlerin ilgili bazı birimlerinde verimli sonuçlar verdiğinden, kalıcı ve yaygın hale gelebilecek görünüyor.
Kuşkusuz bazı sektörlerde uzaktan çalışma sistemi kolaylıkla uygulanabiliyor. Bazı sektörlerde Ar-Ge gibi bazı birimler var ki, o birimlerde çalışanlar için uzaktan çalışma modeli benimsenebilir. Yine bazı sektörler var ki, onlar fiziksel ortamda çalışanların varlığına ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla uzaktan çalışma modelinin aslında sektörlere göre farklı şekilde uygulanabileceği ve sonuçlarında her sektöre göre farklı olacağını söyleyebiliriz.
Bu arada önemli bir konu da uzaktan çalışma süreci ile ilgili İş Kanunu ve ilgili konularda Borçlar Kanunu’nda acilen düzenlenme yapılması gerekiyor. Bu sayede yasal boşluklardan dolayı işveren ve çalışanlar arasında ortaya çıkması muhtemel hukuki risklerin bertaraf edilmesi mümkün olacaktır.
Ergi Şener: İTO olarak, girişimciler ile de yakın çalışmalar gerçekleştiriyor ve BTM ile pek çok girişimciye önemli katkılar sağlıyorsunuz. Bu süreçte girişimcilere tavsiyeleriniz neler? Yeni girişimler açısından hangi alanlarda fırsatlar görüyorsunuz?
Şekib Avdagiç: Biz Türk insanının girişimci ve mucit olduğuna inanıyoruz. Yenilikçi fikirleriyle geçmişte olduğu gibi günümüzde de öncü ve rehber olacaklarını, üretime ve ticarete katkıda bulunacaklarını düşünüyoruz. Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle aralarındaki mesafeyi biz, onların yenilikçi fikirlerinin ticarileşmesiyle, uygulamaya konulmasıyla kapatılacağından eminiz. Ancak bunun için yapılması gereken tek şey, gerekli ortamın sağlanmasıdır.
İstanbul Ticaret Odası olarak biz bu ortamı, kurucu olduğumuz Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi ile sağladık. Böylece genç beyinlerimizin yenilikçi fikirlerinin heder olmamasını gözettik. Onların ticaretle bütünleşmesini arzuladık.
Korona günlerinde, yeni bir hedefimiz daha var: Online ortamda, yenilikçi fikir sahiplerini çoğaltıp girişimci yapmak… Bu ekosistem içinde yer almak isteyen girişimci adayları için yeni programları devreye aldık. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 3 yıl içinde “1 Milyon Yazılımcı Yetiştirme Projesi”ni açıkladı. Biz de geleneksel ticaret yapısının dijitale doğru pivot ettiği bu dönemde 2022’ye kadar 1.000 yatırımcı ile 10 bin girişimci yetiştirme hedefini koyduk. BTM, bu büyük hedefe ulaşacaktır.
Biz girişimcilerden Korona günlerini, fikir üretim günlerine çevirmelerini bekliyoruz. Bu amaçla da dijital platformu, yenilikçi fikirlerin hayata geçeceği en önemli ortam olarak görmeli, dijital çağa uygun projeler geliştirmeliler. Her sektör, dijital atılım için bakir vaziyettedir. Bu sektörlerin yeni projelerle işlenmesi gerekiyor. Bunun için de hızlı hareket edilmesi gerekiyor. Çünkü yeryüzünde 8 milyar insan var ve 8 milyar fikir var. Burada kim hızlı şekilde düşüncesini hayata geçirirse o kazanacaktır. Aynı zamanda ekip çalışması yapabilen, doğru kaynaklarla bütünleşebilen girişimciler daha başarılı olacaktır.
Bu dönemde özellikle sağlık, iletişim ve yazılım sektörleri büyük fırsatlar sunuyor. Bu sektörler bir adım önde gibi. Ama bununla beraber salgın sonrası profesyonel ve sosyal hayatı iyi okuyan girişimler önemli atılımlar yapacaktır. Geleneksel ticaret ile birlikte e-ticaretin ve e-ihracatın içinde olmak her zamankinden daha da önemli hale gelecektir.
Paylaş