HER şeyden önce şunu söyleyeyim ki; uzun zamandır TÜSİAD’ın başında bu kadar cesur bir başkan olmamıştı. Ümit Boyner’in böylesine zor bir dönemde özellikle siyasi otoriteye karşı, çağdaş ilkeleri koruma çabası, bence örnek olması gereken bir çaba...
Gelelim TÜSİAD’ın hazırladığı son anayasa çalışmasına... TÜSİAD, daha önce de gördüğümüz gibi, bu kadar tartışmalı bir konuda çalışma yaptığında, çıkan metin ne olursa olsun eleştirilirdi, yine öyle oldu. Yani TÜSİAD yönetimine gösterilen tepkinin bir bölümü doğal sayılmalı. Doğal ama haklı olduğunu sanmıyorum. Bazı kesimler “TÜSİAD’ın bu işlerle ne ilgisi var?” diye, daha önce de eleştirdiler, şimdi de eleştiriyorlar. Halbuki TÜSİAD’ın bu çalışmalarını övmek gerek, çünkü Türkiye’de sivil toplum mekanizması çok zayıf, olanların bağımsızlığı da şüpheli. TÜSİAD’ın, daha önceki siyasi ve sosyal konulardaki raporları gibi, anayasa konusunda çalışma yaptırması da normal. Çünkü herkes biliyor ki; küresel ekonomiye uyum için eksik olsa da belirli bir ekonomik altyapı oluşturuldu. Ancak bu altyapının üzerine, demokratik hak ve kurallarıyla, hukuk sistemiyle ,çağdaş bir üstyapı kurulamadığı takdirde, bu yeniden dönüp ekonomiyi vuracak. Bu nedenle ekonomik kurumsallaşma ile siyasi ve hukuksal kurumsallaşma birlikte gitmeli. Yani TÜSİAD, TOBB gibi kuruluşları bu konular yakından ilgilendiriyor. Keşke işçi sendikaları da, ciddi ekonomik güçlerini, bu tür toplumsal ilerleme çalışmalarına ayırsalar ama bu ayak maalesef eksik... Geçmişe baktığımızda, döneminde çok tepki çeken TÜSİAD raporlarının, daha sonra adım adım uygulamaya girdiğini de görebiliyoruz. Buradan hareketle, şimdi tepki gören raporların kesinlikle ekonomik ve toplumsal kalkınma için yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yapıldıkları dönemde, hem TÜSİAD hazırladı diye, hem de politikacılardan daha ileri öneriler getirildiği için, bu raporların şimdi olduğu gibi tepki gördüğü de aşikar. Bence başta Ümit Boyner olmak üzere, TÜSİAD yönetimi, geçmiş örnekleri de göz önüne alarak, bu tür eleştiriler karşısında pes etmemeli. Son tartışmalar nedeniyle morallerinin bozulduğunu, bu kadar sert eleştirileri hak etmediklerini düşündüklerini biliyorum. Ancak Boyner ve arkadaşları bu eleştirilerden yılmamalı. Şimdiye kadar olduğu gibi yine ilkesel bazda, çağdaş kurumsal bir toplum yapısını savunmaya devam etmeliler. Bence Boyner ve ekibinin cesaretine bu toplumun ihtiyacı var... BOYNER’İN SON ÇIKIŞLARI UNUTULMASIN Herkes susarken, Boyner’in tutukluluk sürelerinin uzunluğu, gazetecilerin yazdıkları nedeniyle tutuklanmaları, kitap toplatılmasına karşı takındığı son tavırlar bile, Boyner’in cesaretine olan ihtiyacı gösteriyor. Buna ihtiyacı olan sadece demokrasi olmadan işini yapamayacak olan biz gazeteciler ya da yazarlar değil, çağdaş bir ülkede yaşamak isteyen işçisi, işadamı, memuru, köylüsü ile tüm toplumdur. Keşke TÜSİAD gibi toplumsal ilerleme için ilkesel bazda öneri getiren, bu ilkeleri cesaretle savunan daha başka işveren kuruluşları ve işçi sendikaları da olsa. Bu yıkımın üzerine çağdaş bir demokrasi kurmak için kesinlikle bu tür vizyonlara ihtiyaç var. Bu son raporu hazırlayan Heyetin oluşumu ve sunumda TÜSİAD’ın hataları olduğu kesin. Bence Ergun Özbudun’un seçimi, hem taraf bir isim olması nedeniyle, hem de kişisel düşüncelerini aktarma üslubu nedeniyle, yanlış bir karardı. TÜSİAD yönetimi raporu gördü ama akademisyenleri, anlayışları gereği, konuşmakta serbest bıraktı, bunu biliyoruz. Bence bu süreç daha iyi yönetilebilirdi. Ayrıca bu raporun, Pazar günü açıkladıkları gibi, tartışma ortamı sağlamak için hazırlanan bir metin olup TÜSİAD yönetiminin tümüyle benimsediği bir metin olmadığını, keşke daha iyi anlatabilseler, kamuoyunu daha iyi hazırlasalardı. TÜSİAD yönetiminde bulunanların da, aynı “TÜSİAD’ın babaları” gibi, Türkiye’nin bütünlüklü, laik bir sosyal hukuk devleti istediği ve buna çabaladığı kesin.