Paylaş
Dünkü sanayi üretim verilerinden sonra ekonomide “ılımlı toparlanma”nın devam ettiğini değerlendiren piyasa oyuncularının, yıl sonu büyüme tahminleri ise yüzde 3 ile 4 arasında değişmeye devam ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Haziran ayında sanayi üretiminin geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2.7 oranında arttığını açıkladı. Haziran ayı verisiyle birlikte yılın ikinci çeyreğindeki artış, geçen yıla kıyasla yüzde 3.4 oldu. Bu ilk çeyrekteki yüzde 2.8’e karşılık küçük bir artış anlamına gelip, “ılımlı toparlanma” değerlendirmesine neden oluyor.
Bu kıyaslamaya karşılık, Haziran’da mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında sanayi üretiminin bir önceki aya kıyasla yüzde 2 oranında daraldığı, yani bir miktar yavaşladığı da ortaya çıkıyor. Bu nedenle de kesin bir şey söylemek için erken olduğu, en azından Eylül ayında açıklanacak ikinci çeyrek büyüme rakamlarına da bakmak gerektiği ifade ediliyor.
Haziran ayında sermaye malı üretimi geçen yıla kıyasla yüzde 2.4 oranında gerilerken, dayanıklı tüketim malı üretimi de yüzde 2.2 oranında düştü. Buna karşılık ara malı üretiminde yüzde 6.3, enerji üretiminde de yüzde 6.1 oranında artış kaydedildi. Bu detay rakamların, özellikle aramalı ve enerji üretimi artışlarının, önümüzdeki döneme ilişkin üretimi artıracak unsurlar olduğunu dikkat çekiliyor. Ancak buna rağmen ciddi bir büyüme de beklenmiyor.
Piyasa analistlerine göre Temmuz ayına ilişkin öncü göstergeler de ciddi bir artış yaşanmayacağını ortaya koyan nitelikte. Sanayi üretimi için öncü gösterge olan PMI satın alma yöneticileri endeksinin yüzde 49.4 ile nötr seviyenin altında kaldığını yani bir daralmaya işaret ettiğini hatırlatan bazı banka raporlarında, Temmuz’da hem fabrika çıkışı hem de yeni siparişler açısından düşüşler yaşandığı, ihracat için alınan yeni siparişlerde ise sınırlı bir düzelme olduğuna işaret edilerek, ciddi bir büyüme artışının gözlemlenmediği belirtiliyor.
Mevsimsellikten arındırılmış imalat sanayi kapasite kullanım oranının Temmuz ayında yüzde 73 ile Haziran ayı gibi olduğunu hatırlatan analistler, Merkez Bankası’nın Temmuz ayı reel kesim güven endeksinde de benzer bir yavaşlama gözlendiğini vurguluyorlar.
BÜYÜME VE SEÇİM EKONOMİSİ
Piyasa uzmanlarının “ılımlı toparlanma” demekle yetinip, bu yılın tümüne ilişkin, büyüme rakamları konusunda tahmin yapmakta zorlandıkları çok açık. Bu kapsamda özellikle Avrupa’da yaşanan ve çözüm için umut görülmeyen sıkıntı nedeniyle dış talepte ilk yarıya kıyasla daha fazla daralma yaşanabileceği görüşü hakim. Buna karşılık piyasa analistlerinin iç talepte ne olacağını pek kestiremedikleri, bu arada seçim ekonomisi uygulanıp uygulanmayacağını şimdiden sorgulamaya başladıklarını da gözlüyoruz.
Geçen gün bu köşede “uzun sürecek seçim ekonomisi dönemi” tehlikesine dikkat çektiğim yazıma, “Hükümetin hiçbir zaman seçim ekonomisi uygulamadığı” teziyle itiraz edenler oldu. Bence bu hükümetin seçim ekonomisi uygulamadığını söylemek yerine, “Kendisinden önceki hükümetler kadar bu yola başvurmadığı”nı söylemek daha uygun olacaktır. Ancak unutulan bir şey var ki; geçtiğimiz 10 yıl içerisinde genel olarak büyüme oranlarının yüksek olduğu, dolayısıyla hükümetin kısa sürelerle, düşük dozda secim ekonomisi uygulasa da, sonradan hep seçimi kazanıp yeniden toparlanmaya fırsat bulduğu bir süreç yaşadık.
Demek istediğim o ki; büyük siyasi kavgalar ve değişimler, ekonominin küçüldüğü ya da büyüme oranlarının düşük olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Bu nedenle doğal olarak büyüme düşük seyrediyorsa uygulanan seçim ekonomisinin dozu da daha yüksek olur.
Özetle; gelecek yıl başlayacak olan süreci hükümet, geçen 10 yıla kıyasla daha düşük büyüme oranlarının yaşandığı dönemde yaşayacak. Bir düşünün; 2013 sonbaharında yapılacak yerel seçimlerde oy düşüşü gözlenirse, Başbakanın aday olacağı 2014 Ağustos’unda yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar ne kararlar alınır, ne harcamalar yapılır...
Paylaş