PİYASA oyuncuları Merkez Bankası’nın faizleri değiştirmeyeceği görüşündeydi. Daha önce de söylediğimiz gibi aslında tahmin etmediler, temennilerini, isteklerini tahmin olarak belirttiler.
Buna karşılık özellikle bazı banka iktisatçıları Merkez’in faiz artırımına gideceğini söylediler. Ancak bekleyenlerin çoğu 0.50-0.75 puanlık artırımlar tahmin ediyorlardı. Bunların argümanı da "eğer böyle bir eğilim varsa, güçlü bir artırımla bu eğilime dur denmesi" yönündeydi.
Halbuki Merkez Bankası bunları da şaşırtıp 0.25’lik bir faiz artırımına gitti....
Bu kararla birlikte yapılan açıklamada enflasyondaki yükselişin döviz kurunun gecikmeli etkileri nedeniyle temmuz ayında da devam edeceği buna karşılık Merkez’in haziran ayında aldığı tedbirlerin önümüzdeki dönemde enflasyon üstündeki baskıyı azaltacağı belirtiliyor. Bununla birlikte petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artışların devam ettiği ve bekleyişlerin orta vadeli hedeflerle henüz uyumlu olmadığı göz önüne alınarak, enflasyona ilişkin temkinli olma gereğinin sürdüğü kaydedildi. Merkez bu değerlendirmelerin ışığında "ölçülü bir parasal sıkıştırmanın gerektiği" yorumunda bulundu ve "temkinli" olma gereğini belirtti.
İşte Merkez Bankası’nın neden böyle bir karar aldığını çözmek isteyenler bu iki sözcüğe dikkat etmeli: "Temkinli" ve "ölçülü"... Merkez Bankası yönetimi hem temkinli hem de ölçülü olma gereği duyduğu için 0.25 puanlık bir artış kararı aldı.
Açıklamanın dikkat çeken bir başka yönü de, "temkinli duruşun bir süre daha devam etme gereğini"nin altını çizmiş olmaları. Gelen verilerin enflasyon bekleyişlerini ne yönde şekillendireceğine bağlı olarak parasal politikaların şekillenmeye devam edeceği yani bundan sonraki ayalarda belirgin bir iyileşme görülmezse, artışların devam edeceği söylenmeye çalışılıyor. Bizce bu artışlar da yine mümkün olduğunca "ölçülü" olacaktır.
Çünkü Merkez Bankası’nın yönetimine hakim olan duygu; ölçülü olmak...
Bir yandan Merkez Bankası bağımsızlığını, parasal disiplini öğrenerek gelmişler ama bir yandan da mevcut Hükümete bir aidiyet hissediyorlar. Yani aynı kişiler, aidiyet hissetmedikleri bir Hükümetle birlikte çalışsalar çok daha rasyonel, çok daha bağımsızlıktan yana olurlar ve bu kadar ölçülü olma gereğini duymazlar. Ama maalesef sahip oldukları dünya görüşü "aidiyet" ve "cemaat" bazlı olduğu için, formasyonlarını ideolojik sıkıntıları nedeniyle kararlarına sağlıklı biçimde yansıtamıyorlar.
ARTIRIM ÖLÇÜLÜ İNDİRİM ÖLÇÜSÜZ
Bir başka deyişle Merkez Bankası yönetimi, AKP Hükümetine yakın durma gereği duyuyor. Bu nedenle "enflasyondan sapma" mektubunu fazla dikkatli, Hükümeti zor duruma düşürmeyecek, Bakan arkadaşlarını sıkıntıya sokmayacak bir üslup ve yöntemle hazırlıyorlar. Bunun piyasada tepki çekmesi üzerine de bağımsızlıklarını göstermek için "Hükümete ters bir karar" olarak belledikleri faiz artırımına gitme gereği duyuyorlar. Biliyorlar ki Hükümete yakınlık onlara prestij kaybettirecek, dolayısıyla uygulanan parasal politikaların etkisini zayıflatacak. O nedenle kendilerine böyle bir "orta yol" buluyorlar...
Kısacası; Merkez Bankası yönetimi bu kafayla giderse, bundan sonra da faiz artırım kararı gerektiğinde ölçülü tavrını sürdürmek isteyecektir. Ama faiz indirim zamanına gelinirse, hiç şüpheniz olmasın o zaman indirimi bu kadar ölçülü yapmayacaklardır. Çünkü o zaman indirim kararının Hükümet’e çok daha fazla şey kazandıracağını düşüneceklerdir.
Peki bu bakış açısı doğru mu? Kesinlikle yanlış...
Piyasalar kendi çıkarlarına uymadığı için Merkez Bankası’nın bu kararına tepki gösterdiler. Merkez piyasalara uymak zorunda değildir ve ille de piyasaların beklediğini yapması gerekmez. Hatta bazen sırf beklentilerin tersine bile davranması gerekebilir.
Ancak daha önceki hatalar nedeniyle, istemedikleri bu faiz kararını da bahane edip, bankacılar Merkez yönetimine kızıyorlar. "Daha önce söylediğimiz müdahaleyi gecikerek yaptı sonucun iyi olduğunu gördü. Şimdi faiz artırımı yanlış diyoruz bu görüşümüzün doğru olduğunu da görecek ama bu arada zarar vermiş oluyor" diyorlar. Bu açıdan biraz haklılar...