SİYASİ gelişmeler nedeniyle gözlerden uzak kaldı ama geçen hafta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Ankara’da yapılan görüşmeler ve bunun öncesinde KKTC’nin aldığı ekonomik tedbirler çok önemliydi.
Bu tedbirlerin alınmasında tabi ki Türkiye önemli rol oynadı ve özellikle ekonomik programın hazırlanmasında eski bürokratların rolü büyüktü.
KKTC ekonomisinin zaten sağlıklı olmadığı, sağlıklı gelir yaratam azken öte yandan Avrupa benzeri gelişmiş sosyal haklara sahip olduğu biliniyordu. Küresel kriz etkisiyle KKTC’de de yaşanan kriz, ekonomik dengeleri iyice bozdu. Bence Yunanistan örneğinde olduğu gibi; kriz aynı zamanda varolan dengesizliklerin de görünmesine, artık kaçılamamasına yol açtı. 2001’de Türkiye krizinde yüzde 6 küçülen KKTC ekonomisi, sonra ortalama yüzde 10 büyüdü ama küresel krizle birlikte 2008’de yüzde 3.4, 2009’da yüzde 6.1 oranında daraldı. Bu daralma ile birlikte bütçe gelirleri azaldı. Bütçe açıkları 2008’de 2, 2009’da 3 katına çıktı. KKTC’de kamu kadroları aşırı dolu, ücretler yüksek, zararına satılan elektrik gibi aşırı sübvansiyonlar var ve bu nedenle KİT’ler büyük açıklar veriyor, ek olarak üniversite büyük açıklara neden oluyor, kamu açıklarını kapatmak için bankalar kullanılıyor, sık sık yapılan seçimler nedeniyle sürekli popülizm uygulanıyor ve bu durum sürüp gidiyordu.
Yani zaten sürdürülemez olan ekonomik yapı, krizle birlikte iyice açığa çıktı.
Avrupa krizinde olduğu gibi; sürdürülemez dengeler kemer sıkmayı beraberinde getirdi ve ekonomiye rekabet de kazandırmak için, ilk el atılan yerlerden biri kamu görevlilerinin maaşları ile emekli maaşları oldu. Bu da doğal olarak büyük rahatsızlıklara neden oldu.
KKTC’de bu amaçla şans oyunları vergileri yeniden düzenlendi, akaryakıtta vergi zamları yapıldı, emeklilerin maaşları ve çalışıyorlarsa ikinci iş gelirleri vergi kapsamına alındı, ücretlilerin özel indim oranları aşağı çekildi, KDV oranları ve fiyat istikrar fonu kesintileri yeniden düzenlendi. Buna ek olarak mevduat faiz oranları yukarı çekilip ek vergi geliri sağlandı, ek çalışma ödeneğinin yeniden düzenlenmesinden, yaz mesaisinin kısaltılmasından ve alkollü içki fonlarının artırılmasından yeni bütçe gelirleri sağlanmasına karar verildi.
Bu önlemlerin büyük kısmı yerine getir ildi, bir kısmı ise yolda... TÜRKİYE’NİN KATKISI AZALMIYOR DEĞİŞİYOR
Tüm bu önlemler her Avrupa ülkesinde olduğu gibi, KKTC’de de özellikle çalışan kesimlerin ve emeklilerin tepkisine neden oldu. Krizin faturasının kendilerine yüklendiğini, Türkiye’nin KKTC’ye yaptığı katkıyı azaltmak için bu önlemleri aldırdığı eleştirileri yükseldi. Her şeyden önce Avrupa ’da olduğu gibi KKTC’de de daha makro ekonomik tartışmalara ihtiyaç olduğu kesin. İnsanların ülkelerinin geleceklerini, ayakları yere sağlam basan ülke olup gelecek kuşaklara istikrarlı sağlam ekonomiler, dolayısıyla siyasi bağımsızlığı olan ülkeler bırakmayı düşünmeleri gerekiyor. Yani alınacak önlemler, kimin katkısı ya da zoruyla yapılıyor olursa olsun, ülke ekonomisinin geleceğini kurtarıyor mu, asıl ona bakmak lazım.
Bence KKTC için bu önlemler de yeterli olmayacaktır ve aynen Türkiye’de olduğu gibi yapısal tedbirlerin aksamadan yerine getirilmeye devam etmesi, küreselleşmeyi göz önüne alıp rekabet eden ekonomiler yaratılması gerekiyor.
Türkiye’nin katkısı azalıyor deniyor ama azalmıyor. Türkiye’nin katkısı bütçe açığının finansmanı için azalırken, bütçe dışı katkılar arttığı için, Türkiye’nin KKTC’ye toplam katkısı azalmıyor hatta bir miktar artıyor. Örneğin arz güvenliği için KKTC’ye yeraltından elektrik ve su boru hatları döşeniyor ve bunları Türkiye üstleniyor.
Bence KKTC ekonomisi doğru yolda ama bu önlemler de yetmeyecektir yapısal tedbirlerin devam etmesi piyasa kurallarının oturtulması için tedbirlerin devam etmesi gerekir. Ancak unutulmaması gereken bir unsur; çalışan ve emekliler bu değişimin faturasını tümüyle üstlenmemeli. Toplumsal barış ve değişimin başarısı için, mevcut bozuk yapıdan beslenen kesimler ve özel kesim de faturayı paylaşmalı. Bundan kaçmaları engellenmeli..